Kütayha

kazama

İnanıyorsan denemeye değer !
Katılım
19 Ara 2016
Mesajlar
2,355
Tepkime puanı
1,297
Puanları
23
Konum
꧁꧂ ❝Çorum/Province❝
» Kütahya İlinin Tarihçesi
Ege Bölgesi'nin İç Batı Anadolu Bölümü'nde yer alan Kütahya, bilinen tarihi içinde Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyanoğulları ve Osmanlı Dönemi uygarlıklarıyla Türkiye Cumhuriyeti'ne ulaşmıştır. Kütahya ili sınırları içinde kalan topraklarda yerleşen ve adı bilinen en eski halk Hitit'lerdir. Buna rağmen çevredeki Arkeolojik buluntular ilin yerleşim tarihini çok daha eskilere, ilk çağlara değin götürmektedir. Kütahya için kesin bir kuruluş tarihi verilememekle birlikte; Hitit metinlerinde geçen Assuva tarihiyle ilgili IV. Tuthaliya (M.Ö. 1256–1220) yıllıklarına dayanarak M.Ö. II. binin ortalarında kurulduğu söylenebilir. Kütahya, bugün de işletilen zengin maden yatakları dolayısıyla tarihin her devresinde ilgi görmüş, bu sayede geniş ticaret yollarına sahip olmuş, hızla gelişmiştir. Malazgirt Zaferi'nin ardından XI. yüzyılın sonunda Türk uygarlıklarıyla tanışan Kütahya, Germiyanoğlu Beyliği'ne başkentlik yapmış olup Osmanlı Devleti bu topraklar üzerinde kurulmuştur. Ayrıca Kütahya "Türk ve dünya askerlik tarihi" nin en büyük zaferinin kazanıldığı yer olarak zengin bir kültürel mirasa sahiptir.
Eski kaynaklara, sikke ve yazıtlara göre Kütahya'nın antik dönemdeki adı "Kotiaeion"dur. Ünlü Antik Çağ Coğrafyacısı Strabon bu adın, "Kotys'in Kenti" anlamına geldiğini belirtmektedir. Kotys, Trakya'da yaşayan Odrisler'den olup, Romalılar'ın M.S. 38'de Anadolu'ya gönderdiği bir komutanın adıdır. Kütahya Müzesi'nde bulunan bir sikkede bu ad "Koti" olarak geçmektedir. Kütahya adı, eskisine benzetilerek Türkler tarafından verilmiştir.

İlimizin ilk yerleşim yeri Kütahya kalesi ve çevresidir. Germiyanoğulları döneminde de kullanılan şehir merkezinde yapılan kazılarda Roma dönemi nekropol (mezarlık) alanları bulunmuştur. Ancak şehir merkezinde Frigler dönemine ait önemli bir buluntuya rastlanmamıştır. Kütahya'nın antik dönemdeki yerleşim alanı henüz kesin olarak belirlenememiştir. Ne zaman kurulduğu, nerede kurulduğu, ne zaman ve kim tarafından fethedildiği kesin olarak ifade edilemeyen Kütahya, bir sırlar kentidir.
Bugüne kadar Kütahya ve çevresinde yapılan sistematik kazı ve araştırma sayısı çok değildir. İngiliz Arkeoloji Enstitüsü adına Clive Foss - Kütahya Kalesi'ni, Epigraf Tomas Drew Bear - Yazıtları, David French - Roma Yolları ve Mil Taşlarını, İstanbul Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Turan Efe Antik Yerleşimlerden Höyük ve Tümülüsleri araştırmıştır. Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün Aizanoi Antik Kentinde başlattığı sistematik kazı ve araştırmalar 1970 yılından beri devam etmektedir. Müze uzmanlarının Kütahya il sınırlarında yaptığı inceleme ve araştırma çalışmalarında yüzü aşkın höyük, tümülüs ve antik yerleşim saptanıp belgelenmiş, yapılan kurtarma kazılarıyla kentin tarihini aydınlatacak önemli arkeolojik malzemelere rastlanmıştır. Kütahya Merkez Seyitömer Höyük'te yapılan kurtarma kazılarında Eski Tunç dönemine uzanan toplu buluntular elde edilmiş olup Kütahya Arkeoloji Müzesi'nde ayrı bir salonda sergilenmektedir. Merkez Ağızören Köyü'nde 2000 yılında yapılan kazılarda Hitit yerleşimine ait nekropol (mezarlık) alanında önemli arkeolojik malzemeler ele geçmiştir. Kütahya'da Eski Tunç Dönemi'ne uzanan toplu buluntu veren en önemli merkez, 1977 yılında kömür çıkartma işlemi sırasında ulaşılan Tavşanlı Tunçbilek, Boyalık ve Gevence mevkileridir. İlin yerleşim tarihine ışık tutan Eski Tunç buluntu merkezleri Seyitömer, Tavşanlı - Kayı Köyü, Altıntaş - Üçhöyük, Domaniç - Elmalı, Simav, Emet ve Çavdarhisar yöreleridir. Buralarda ele geçen buluntular Bitynia dışında tüm Batı Anadolu'da rastlanan tipik Troya çanak - çömleği örneklerindendir. Gaga ağızlılar, üç ayaklı kaplar, depas türü maşrapalar dışında, Balıkesir, Bursa yöresine özgü Yortan kültürünün bezekli kaplarına rastlanması, Kütahya'nın kuzeyinde bu kültürün etkin olduğunu göstermektedir.
M.Ö.(1800-1200)
Hitit Dönemi,
M.Ö.(1460-1200)
Assuva Konfederasyonu içinde Kütahya,
M.Ö.(1200-676)
Frigler Dönemi,
M.Ö.(607-546)
Lidya Dönemi,
M.Ö.(546-334)
Persler Dönemi,
M.Ö.(334-281)
İskender Dönemi,
M.Ö.(281-133)
Bergama Dönemi,
M.Ö.(133)-M.S.(395)
Roma Dönemi,
M.S. 395
Bizans Dönemi'nin başlaması,
M.S. 8.yy
Kütahya Kalesi'nin inşası,
1078
Kütahya'nın Selçuklularca alınması,
1097
Haçlıların Kütahya'yı alıp Bizanslılara bırakması,
1182
Kütahya'nın yeniden Selçuklulara geçmesi,
1197
Kütahya'nın Bizanslılarca geri alınması,
1233
Kentin kesin olarak Selçukluların eline geçmesi ve Kütahya Kalesine ilaveler yapılması,
1260
Germiyanoğlu Aşiretinin Kütahya'ya yerleşmesi,
1277
Kütahya'nın Germiyanoğullarına ikta olarak verilmesi,
1300
Germiyanoğlu Devleti'nin kuruluşu,
1314
Umur-Bin Savcı Medresesi'nin yapılması,
1381
Germiyanlı Devlet Hatun'un Yıldırım Bayezid ile evlenmesi,
1381-1389
Yıldırım Bayezid'ın Kütahya Valiliği,
1390
Yıldırım Bayezid'ın Germiyanoğlu Devletine son vermesi,
1402
Timur'un Germiyanoğlu Devleti'ni tekrar canlandırması,
1410
Yıldırım Bayezid'ın yapımını başlattığı Ulu Camii'nin tamamlanması,
1411
II. Yakup İmaret Külliyesi'nin yapılması,
1429
Germiyanoğlu II. Yakup'un ölümü ve vasiyetiyle topraklarının Osmanlılara geçmesi,
1451
Anadolu Beylerbeyliği Merkezi'nin Kütahya'ya taşınması,
1511
Şahkulu Ayaklanması,
1542-1558
Şehzade Bayezid'ın Kütahya Valiliği,
1558-1566
Sultan II. Selim'in Kütahya Valiliği,
1766
Fincancılar Esnafı Anlaşması,
1833
Mısır ordusunun Kütahya'yı işgali,
1850-1851
Lajoss Kossuth'un Kütahya'da misafir edilmesi,
10.09.1885
İlk telgrafın çekilmesi,
1892
Demiryolunun gelmesi,
1905
Kütahya eski Hükümet Konağı'nın yapılışı,
20.09.1919
Kütahya Kuva-i Milliye Teşkilatının kurulması,
21.07.1920
Kütahya Milli Alayı'nın Kuruluşu,
06.08.1920
Atatürk'ün Kütahya'ya İlk Gelişi,
03.09.1920
Simav'ın işgali,
05.09.1920
Gediz'in işgali,
05.01.1921
Gediz'in Çerkez Ethem'den alınması,
13.07.1921
Altıntaş'ın işgali,
14.07.1921
Tavşanlı'nın işgali,
17.07.1921
Kütahya'nın işgali,
28.07.1921
Yunan Kralı Konstantin'in Kütahya'ya gelmesi,
30.08.1922
Dumlupınar Meydan Muharebesi Kütahya'nın Kurtuluşu s:18.00,
01.09.1922
Gediz'in Kurtuluşu,
03.09.1922
Emet ve Tavşanlı'nın kurtuluşu,
24.03.1923
Atatürk ve Latife Hanımın Kütahya'yı ziyaretleri,
08.10.1923
Kütahya'nın il olması,
30.08.1922
Atatürk'ün Dumlupınar'a gelişleri,
1926
Kütahya'ya ilk elektrik verilmesi,
1926
Sümerbank Kiremit Fabrikası'nın Açılması,
23-24.01.1933
Atatürk'ün Kütahya'yı ziyaretleri,
21.06.1934
Atatürk ve Şah Rıza Pehlevi'nin Alayunt İstasyonu'nda dinlenmeleri,
24.11.1954
Kütahya Şeker Fabrikası'nın açılması,
1956
Tunçbilek Termik Santralı'nın üretime başlaması,
1958
SLİ Termik Santralı'nın üretime başlaması Emet Etibor İşletmeleri'nin Açılması,
27.10.1961
TÜGSAŞ (Azot) Fabrikası'nın açılması,
1976
Kütahya Manyezit Fabrikası'nın açılması,
1981
Gümüş Fabrikası'nın açılması,
1992
Dumlupınar Üniversitesi'nin kurulması.
Kütahya yöresi, Hititler Dönemi'nde Assuva'nın doğusunda, Hitit Devlet sınırlarının da batısında yer almaktadır. Antik Çağ bölümlenmesine göre ise ilin doğu yarısındaki toprakları Frigya, batısı da Mysia bölgesindedir.
O dönemde Hititlerin siyasal etkisi dışında kalan Batı Anadolu'daki pek çok kent konfederasyonlar şeklinde örgütlenmiştir. Kuzeybatı Anadolu'daki As-suva Konfederasyonu bunlardan biridir ve Kütahya'nın batısında kalan topraklar bu konfederasyona bağlıdır. İlin kuzey kısımları ise zengin gümüş yatakları ve buna bağlı gelişmiş ticaret yolları dolayısıyla Hititlerin sürekli ilgi ve etki alanında kalmakta, bu yüzden sıkça saldırılara uğramaktadır
Hitit İmparatorluk döneminin sonuna doğru doğuda Assuva yöresindeki bakır yataklarının Asurlar'a kaptırılması, Hititler'in Kütahya'ya ilgisinin artmasına neden olmuştur. Bu sırada Assuva'nın başında Sum Dlama, Hititler'in başında IV. Tuthaliya bulunmaktadır. (M.Ö. 1256-1220).
Kütahya, Roma egemenliğine girdiği sırada bölgede küçük şehir devletleri vardır. Kütahya'da Koti-aeion, Gediz'de Cadı, Simav'da Synaus, Emet'te Ti-beriopolis, Simav Boğazköy'de Ancyra, Altıntaş'ta Soa ve Çavdarhisar'da Aizanoi Antik yerleşim merkezleri bulunmaktadır. Bu şehir devletlerini Claudius unvanlı valiler yönetmiş, toplanan verginin bir bölümünü merkeze gönderip kalanını kentin imarına harcamışlardır. O dönemin en büyük şehri olan 120 bin nüfuslu Aizanoi'nin Zeus Tapınağı, İmparator Hadrian MS. (117-138) döneminde toplanan arazi vergileriyle yaptırılmıştır. Bu bölgede (302) tarihinde yapıldığı saptanan bir borsa binası vardır. Duvarları üzerinde Latince fiyat listeleri bulunmaktadır. Bu listeler fiyat artışlarını önlemek için konulmuştur.
M.S.395'te Roma İmparatorluğu'nin ikiye ayrılmasıyla Kütahya, Doğu Roma İmparatorluğu (Bizanslında kalmıştır. Bu dönemde önemli bir piskoposluk merkezi olan Kütahya hızla gelişmiş, çevresine yapılan kalelerle korunaklı bir kent haline getirilmiştir. Zeus Tapınağı kiliseye çevrilmiş, il ve çevresinde çok sayıda kilise inşa edilmiştir.
1071 'de Malazgirt Savaşı'nda Alparslan'a yenilen Bizans İmparatoru Romanos Diogenes salıverildikten sonra Bizanslılar tarafından Kütahya Kalesi'ne getirilmiş ve gözlerine mil çekilerek cezalandırılmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti'ni kuran Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1075'te İznik'i aldıktan sonra Kütahya ve yöresine akınlar düzenlemiş, 1078'de şehri ele geçirmiştir.
1097'de Haçlıların saldırısıyla Bizans'ın eline geçen Kütahya 1182'de Selçuklular tarafından geri alınmıştır. 1186'da II. Kılıç Arslan ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırınca Kütahya Gıyaseddin Keyhüsrev'e düşmüş, çıkan karışıklıklar ve kardeş kavgaları sırasında 1196'da Kütahya tekrar Bizanslıların eline geçmiş, 1233'de Alaeddin Keykubad zamanında Anadolu Selçuklularına yeniden kazandırılmıştır. Kütahya'daki Hıdırlık Mescidi, Yoncalı Hamamı ve Camisi, Balıklı Camii ve Medresesi Selçuklu dönemi eserlerindendir
I. Alaaddin Keykubad döneminde 1230'da Anadolu'ya gelen Germiyanoğlu Aşireti, Malatya yöresine yerleştirilmiş olup 1240'ta Baba İshak ayaklanmasında Selçuklulara yardım etmişlerdir. 1243 Kösedağ bozgunundan sonra artan Moğol baskısı karşısında Germiyanoğulları 1260'ta göç ederek Kütahya yöresine yerleşmiştir.
1277'de Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmasıyla Kütahya ve yöresi Germiyanoğullarfnın payına düşmüş, hızla gelişen Germiyanoğlu Beyliği, Batı Anadolu'nun en güçlü beyliği olmuştur. İlk beylerinin Alişir olduğu bilinmektedir. Alişiroğlu I. Yakup 1300'de bağımsızlığını ilan ederek Kütahya'yı başkent yapmıştır. 1340'ta yerine geçen oğlu Mehmet Bey döneminde gelişimini sürdüren Germiyanoğlu Devleti'nin başında 1361'de Süleyman Şah görünmektedir. Bu dönemde Osmanlı Sultanı I. Murad'ın oğlu Bayezid'e kızını veren Süleyman Şah, Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı'yı kızı Devlet Hatun'un çeyizi olarak Osmanlılar'a vermiştir. (1381) Yıldırım Bayezid 1389'a kadar Kütahya'da valilik yapmıştır. Süleyman Şah, Kula'ya çekildikten sonra 1387'de ölmüş, yerine oğlu II. Yakup Bey geçmiştir. Germiyanoğulları Beyliği II. Yakup'un vasiyeti üzerine 1429'da Osmanlılara katılmıştır. Kütahya'daki Germiyanoğlu eserleri arasında bugün Çini Müzesi olan II. Yakup İmaret Külliyesi, şimdi Arkeoloji Müzes olan Umur-Bin Savcı Medresesi ile İshak Fakih Camii ve Medresesi sayılabilir. Germiyan oğulları döneminde Yıldırım Bayezid'in Kütahya Valiliği sırasında yapımına başlanan Ulu Camii XV. Yüzyılda Musa Çelebi döneminde tamamlanmıştır.

1429'da Germiyanoğlu II. Yakup'un vasiyeti ile Osmanlılara geçen Kütahya bu dönemde bir sancak merkezidir. 1451'de Anadolu Beylerbeyliği'nin merkezi olan Kütahya'da Kanuni'nin oğulları Şehzade Bayezid (1542-1558) ve (Sultan II.) Selim (1558-1566) valilik yapmışlardır.
1511'de Safavilerin Anadolu'da yaptıkları bölücülük sonucunda çıkan Şahkulu ayaklanması Kütahya'ya kadar yayılmıştır. 1833'te Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın Kütahya'yı işgali ve aynı yıl imzalanan Kütahya Antlaşması ile şehri terk etmesi dönemin kayda değer olaylarıdır. Kütahya Osmanlı mimarisinin güzel örnekleriyle donatılmış, çeşme, köprü, cami, medrese, han ve hamamlarla imar edilmiştir. Selçuklulardan bu yana devam eden çini sanatı bu dönemde en parlak devrini yaşamıştır. Dünya tarihinin devlet gözetiminde yapılan ilk toplu iş sözleşmesi, Fincancılar Esnafı Anlaşması adıyla 13 Temmuz 1766 tarihinde Kütahya'da imzalanmıştır.
1849'da Osmanlı Devleti'ne sığınan Macar bağımsızlık hareketinin önderi Lajos Kossuth ve beraberindeki 56 mülteci, 1850-1851 yıllarında Kütahya'da konuk edilmiştir. Lajos Kossuth'un Kütahya'da kaldığı ev 1982 yılında müze haline getirilmiştir.
1867'de Hüdavendigar Vilayetine bağlı bir sancak merkezi olan Kütahya, 8 Ekim 1923'te vilayet olmuştur.

Kütahya'nın Milli Mücadele tarihimizde çok önemli bir yeri vardır. Cumhuriyetimizin kurulması için verilen bağımsızlık mücadelesinin en önemli safhası ilimiz sınırları içerisinde yaşanmıştır. I. Dünya Savaşı sonunda itilaf devletleri, Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine dayanarak Anadolu'yu işgale başladılar. İşgaller karşısında milleti ve memleketi savaşa sürükleyenler, kendi hayatlarının endişesine düşerek gerekli tedbirleri almamışlardı.Ordunun elinden cephanesi alınmış, itilaf devletleri türlü vesilelerle yurdun çeşitli bölgelerini işgale başlamışlardır. İtilaf donanması İstanbul'da; Fransızlar, Adana'da; İngilizler Urfa, Maraş, Samsun ve Merzifon'da; İtalyanlar, Antalya ve Güneybatı Anadolu'da bulunuyorlardı. 15 Mayıs'ta itilaf devletlerinin izni ile Yunan ordusu İzmir'e çıkmıştır. Bu durum karşısında Türk milleti tarih boyunca gösterdiği "millet olma bilinci" içerisinde işgallere karşı Kuva-i Milliye hareketini başlatmıştır. Kütahya'da Milli Mücadele 20 Eylül 1919 günü başlamıştır. Binbaşı İsmail Hakkı, Yüzbaşı İsmet, Yüzbaşı Süleyman ve Mülazım Tahsin Beyler Kütahya'ya gelerek Kuva-i Milliye Teşkilatını kurmuşlardır. Teşkilatın başına Askerlik Şubesi Başkanı Binbaşı Nüzhet Bey seçilmiştir. İsmail Hakkı Bey Komutasında oluşturulan 350 kişilik bir müfrezenin İngilizleri Kütahya'dan çekilmek zorunda bırakması Kütahya'da Milli Mücadelenin ilk başarısıdır.Kütahya'da, Milli Alayı kurmayı başaran (Prişti-neli) İsmail Hakkı Bey, Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa tarafından Kütahya Milil Alayı Kumandanlığıma atanmıştır. İsmail Hakkı Bey Pozantı Kongresi'nden dönmekte olan Mustafa Kemal Paşa'ya Afyon'da bulunduğu sırada telgraf çekerek Kütahya'ya "Milli Alayı" denetlemesi için davet etmiştir.
6 Ağustos 1920 tarihinde Kütahya'ya gelen Mustafa Kemal Atatürk, Milli Alayı denetlemiş ve Kütahya'dan ayrılırken Kütahya Mutasarrıfı Sait Bey'e kendi el yazısıyla takdirname vermiştir. Kütahya Milli Alayı, Milli Mücadele yıllarında önemli görevler üstlenmiş, işgal yıllarında büyük yararlılıklar göstermiştir. 10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin antlaşmayı tanımadığını ilan etmesi üzerine işgal hızlanmış, Yunanlılar 13 Temmuz'da Altıntaş'a, 14 Temmuz'da Tavşanlı'ya, 17 Temmuz'da Emet, Simav ve Kütahya'ya 3 Eylülde Simav'a, 5 Eylülde Gediz'e girmişlerdir. 28 Temmuz 1921'de Kütahya'ya gelen Yunan Kralı Konstantin Savaş Konseyini burada toplayıp Ankara üzerine yürüme kararı çıkartmıştır.
Yunan Ordusunun bu ilerleyişi karşısında Türk Ordusu, Sakarya'da Başkomutan Mustafa Kemal komutasında dünya savaş tarihinde örneği görülmeyen bir taktikle büyük bir zafer kazanmıştır. Sakarya'da durdurulan düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra 26 Ağustos 1922 tarihinde Başkomutan Mustafa Kemal Büyük Taarruzu başlattı. Bu çarpışmalar sırasında Türk askeri, tarihimizin her döneminde görülen kahramanlık ve fedakarlıklarına yenilerini ekledi. 57. Tümen Komutanı Albay Reşat (Çiğiltepe) Bey'in Çiğiltepe'nin alınmasının yarım saat gecikmesi üzerine görevini yerine getirememenin üzüntüsü ile kendisini vurması, bu anlayışa örnek teşkil eder. Zaferden sonra buraya Albay Reşat Çiğiltepe Anıtı yapılarak anısı ölümsüzleştirilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, Büyük Taarruzu bizzat cephede idare ederek üstün askerlik vasıflarını göstermiş ve her zaman askerinin yanında Türk ordusuna büyük moral ve destek olmuştur. 30 Ağustos günü Başkomutan Mustafa Kemal'in Zafertepe'den bizzat yönettiği meydan muharebesinde Allıören, Keçiler, Kızıltaş Deresi yolunun iki yanında Yunan birlikleri tamamen sarılmış ve imha edilmişlerdir. Kızıltaş Deresi bölgesinde açık kalan alandan bazı Yunan birlikleri ve General Trikopis, General Diyenis ve bir çok Yunan komutanı kaçmışlardır. Başkomutan Mustafa Kemal, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa Çalköy'de yıkık bir evin avlusunda kırık bir kağnı arabasının üzerinde durum değerlendirmesi yaparak Yunanlıların yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve Yunanlıları mağlup etmek için İzmir'e girmek görüşüne varmışlardır. Mustafa Kemal burada Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri yayınlamıştır.
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları, Afyonka-rahisar-Dumlupınar büyük meydan muharebesinde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakarlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız. Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır. Savaş alanlarındaki başarı ve fedakarlıklarınızı yakından görüp izliyorum. Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için Başkumandanlığa öneride bulunulmasını, Cephe kumandanlığına büyürdüm: Bütün arkadaşlarımın, Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim. Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz'dir, İleri!"
Böylece Kütahya 30 Ağustos Zaferi ile düşman işgalinden kurtarılmış, bunu 1 Eylülde Gediz, 3 Ey-lül'de Emet ve Tavşanlı'nın kurtuluşları izlemiştir. 9 Eylülde İzmir'de Yunan ordusunu denize döken Türk ordusu Mustafa Kemal'in emrini büyük bir başarı ile yerine getirmiştir.

 

kazama

İnanıyorsan denemeye değer !
Katılım
19 Ara 2016
Mesajlar
2,355
Tepkime puanı
1,297
Puanları
23
Konum
꧁꧂ ❝Çorum/Province❝
Kütayha Kalesi


Kütahya, Anadolu’daki eski yerleşim yerlerinden biridir. Kuruluşu Hititlere kadar gider. Hititlerden sonra Frigyalılar, Persler, Makedonyalılar, Bitinyalılar ve Bergama Krallıklarının hâkimiyetinin ardından Romalıların hâkimiyetine girer. Roma döneminde piskoposluk merkezi olur. Roma İmparatorluğunun 395 te Doğu ve Batı diye ikiye bölünmesinden sonra Doğu Roma’da yani Bizans hâkimiyetinde kalır.1071 Malazgirt zaferinden sonra büyük bir hızla Anadolu içlerine doğru ilerleyen Türkler 1074 yılında Kütahya’yı feth eder ve bir uç şehri yaparlar. 1097 de 1.Haçlı seferinde Kütahya tekrar Bizans’ın eline geçer. 1182 de Sultan Kılıçarslan Kütahya’yı geri alarak topraklarına katar. Kılıçarslan sonra ülkesini oğulları arasında paylaştırınca Kütahya Gıyaseddin Keyhüsrev’in hissesine düşer. Ancak bir müddet sonra kardeşler arasında taht kavgaları çıkınca bunu fırsat bilen Bizans, Kütahya’yı tekrar geri alırsa da Selçuklu Kumandanlarından Hezar Dinari Kütahya’yı üçüncü defa geri alır. Hezar Dinari, Kale Muhafızı olarak Kütahya’da kalır ve şehrin imarına çalışır. Günümüze kadar ulaşan eserler bırakır. Selçuklular’ın ardından, Germiyanoğulları ve Osmanlılar şehrin hâkimi olur.Kaleler araziye hâkim, ele geçirilmesi zor ve savunması kolay olan yüksek yerlere, tepelere yapılır. Herhangi bir saldırıda aşağıdan gelecek düşmana siz daha kolay bir savunma yapabilirsiniz. Taş malzeme kullanılarak oldukça kalın yapılan kale duvarlarına aynı zamanda sur da denilir. Duvarlarda düşmanın gözetlendiği burç denilen çıkıntılar vardır. Bazı kaleler oldukça büyük olduğundan, şehir surların içindedir. Böyle kalelerde halk, sabah kale dışındaki bağ bahçe veya tarlasına gider çalışır akşam yine kaleye döner. Eğer yerleşim kale dışında ise şehir halkı saldırı durumunda kaleye sığınır. Kalelerin dış duvarlarının önünde savunma amaçlı hendek ve su kanalları olabilir. Saldırı esnasında bu hendek üzerindeki köprüler hareketli olduğundan kaldırılır. Hatta bazı kalelerde surların arkasında yine savunma amaçlı geniş su kanalları bulunur. Düşman suru geçmiş olsa bile, bu defa karşısına böyle bir engel çıkar.Kütahya’nın Roma döneminde piskoposluk merkezi olduğunu söylemiştik. Romalılar bu dönemde şehre hâkim ve kale inşasına uygun buldukları sarp tepeye burçlar ile çevrilmiş iki kat sur içinde bir şato yaparlar. Bu şato Kütahya kalesinin esasını teşkil eder. Kütahya şehrinin ilk kurulduğu yer olarak da burasının olduğu, sonraki yıllarda şehrin büyüyerek aşağılara doğru genişlediği söylenir. Kütahya kalesinin çevresi yaklaşık 3.500 m`dir ve üç bölümden meydana gelir. İç hisar, Yukarı ve Aşağı Hisar. Kalenin Orta Hisar bölümünün doğuya bakan yamacında küçük bir cami bulunmaktadır. 1377-78 yıllarında yapılan cami, Kale-i Balâ Mescidi, Orta Hisar Mescidi veya Hisar Camii adıyla bilinir. Germiyanoğlu Süleyman Şah tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı, düz çatılı moloz ve kesme taştan yapılmış bir binadır. Ancak günümüze gelene kadar gördüğü onarımlar nedeniyle orijinalliğini kaybetmiştir. Eski yapıdan bugüne bir duvar parçası, kaidesi kesme taştan, gövdesi tuğla olan minare kalmış. Ancak onun da şerefeye kadar olan kısmı bugünlere gelebilmişKalenin Fatih Sultan Mehmed zamanında eklenen "Aşağı Hisar" bölümü daha alçaktır. Bu bölümün yapılma sebebi, yalçın bir kaya altından çıkan ve "Ilıpınar" denen su kaynağının kale sınırları içerisine alınıp, kuşatma sırasında düşmanın o suyu zapt etmemesi ve halkın susuz kalmaması içindir. Kalenin bu bölümünde yirmi kadar ev ve bir de altıgen planlı mescit vardır. Bu mescid Aşağı Kale, Yeni, Yenicehisar ve Ulupınar Mescidi gibi isimlerle de bilinir. Çamur sıvalı olmasına rağmen tamamen tuğladan yapılmıştır ve Kütahya’da tamamı tuğla olan ender yapılardan biridir. Kaleye Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyan ve Osmanlı dönemlerinde çeşitli onarım ve ilaveler yapılmıştır. Ama bunların hiçbirine ait herhangi bir kitabe yoktur.Evliya Çelebi’ye göre Kütahya kalesi 70 burca sahiptir. Kalenin burçları oldukça sık aralıklarla yerleştirilmiş, hatta iç kale tarafında neredeyse birbirine yapışık gibi burçlar vardır. Duvarlarda görülen değişik tuğla örgüleri ve işçiliklerinden değişik dönemlerde yenilendiği anlaşılıyor.Geçtiğimiz yıllarda bazı burçları restore edilen Kütahya Kalesinin İç Hisar bölümünde ve zirvede yakın zamanlarda yapılmış bir döner gazino var. 1970 yılında yaşanan Gediz depreminde, Avrupa ülkelerindeki işçilerimiz yardımlar yaparlar. Kütahya Belediye Başkanı Abdurrahman Kara ve Başkan Vekili Mustafa Kalyon bu yardımlara teşekkür etmek için Almanya ve diğer Avrupa şehirlerine giderler. Buralarda ayrıca belediye çalışmalarını incelerken bir şehirde döner gazino görürler. Kütahya’ya dönüşte kaleye böyle bir döner gazino yapma fikri doğar. Yapımı 1973’te tamamlanan döner gazino 45 dakikada bir tur atmaktadır. Bugün restoran olarak hizmet vermektedir.Her kalenin gerçek olsa da olmasa da muhakkak bir efsanesi bir hikayesi vardır. Tabii ki Kütahya kalesinin de bir efsanesi var. Ne kadar gerçektir bilinmez ama anlatılır işte. Bizde size anlatalım: Efsaneye göre bir zamanlar Kütahya’da çok uzun boylu, olağan üstü dev gibi iri ve güçlü adamlar yaşarmış. Ömürleri de boyları gibi uzunmuş. Bazıları susadığında eğilip şehre üç kilometre uzaklıktaki Felent çayından su içerlermiş.Bir gün bu adamlara başkanları yan yana dizilmelerini emretmiş, Dizinin bir ucu Yoncalı’ya diğer ucu Nemrut kayasına ulaşmış. Nemrut kayasından oda büyüklüğündeki kaya parçaları kesilip elden ele verilerek, Gulam Köyü diye bir köyün yanında işlenir şimdiki Hisar tepeye taşınırmış. Kalenin yapımı uzun sürmüş. Bedenler, örülüp, saraylar kurulmuş. Su mahzenleri kazılıp ve yer altı yolları yapılarak, görkemli bir kale yükselmiş. Bu sırada bin yaşına yaklaşan başkanın, henüz bıyıkları yeni terlemiş olan üçyüz yaşındaki oğlu birden ölüvermiş. O güne kadar ölümle ilk kez karşılaşan babanın beli bükülmüş ve yaptığı kaleye bakmış bakmış;“Üç yüz yaşında oğlum öldü hamı traş Bu diyarda ölüm olduğunu bileydim Koymazdım taş üstüne taş” deyivermiş.Kütahya kalesi ile ilgili iki anekdot vererek satırlarımızı bitirelim.-Malazgirt’te Alpaslan’a yenilen Bizans İmparatoru Romen Diyojen, tahtını tekrar geri almak için giriştiği mücadeleler sonucu esir düşünce Kütahya’ya getirilir. Burada gözlerine mil çekilerek kaleye hapsedilir.- Kanuni Sultan Süleyman ikinci seferi olan Rodos seferindedir. Ancak feth bir türlü gerçekleşmez. Kanuni’nin yakın hizmetini görenlerden biri, Bayrami-Melâmi büyüklerinden Bünyâmin Ayaşi’nin yakın dostlarındandır. Bir fırsatını bulup padişaha: “Sultanım, Hacı Bayram tarikinden Şeyh Ayaşî nice zamandır Kütahya kalesinde hapis yatmaktadır. Tahminime göre fetih bu yüzden müyesser olmamaktadır” der. Kanuni derhal emir verir ve şeyh efendi serbest bırakılır. Müteakiben fetih gerçekleşir.
 

kazama

İnanıyorsan denemeye değer !
Katılım
19 Ara 2016
Mesajlar
2,355
Tepkime puanı
1,297
Puanları
23
Konum
꧁꧂ ❝Çorum/Province❝
[h=1]Anadolu’nun ikinci Kapadokya’sı: Frig Vadisi[/h]
[FONT=&quot]
[/FONT]

[FONT=&quot]Kapadokya’yı gezmiş ve güzelliğine hayran kalmışsanız bir de Anadolu’nun ‘İkinci Kapadokyası’ lakaplı Frig Vadisi’ni görmenizde fayda var. Henüz el sürülmemiş güzellikleriyle 3000 yıllık tarihi her yerinizde hissedeceksiniz…
Kütahya, Afyonkarahisar ve Eskişehir üçgeninde, Pphrygia Epiktetus (Küçük Frigya) dağlık yerleşimi olarak tanımlanan Frig Vadisi, Kapadokya benzeri kaya oluşumları, kaya mezarları, kiliseler, sığınma ve barınma amaçlı kayalara oyulan yüzlerce mağarasıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.

Anadolu’nun ‘İkinci Kapadokyası’ olarak son yıllarda kültür ve doğa turizminde ilgi çeken, efsanevi kralı Midas ile bilinen Frig Uygarlığı’nın izinde, uçsuz bucaksız vadide yürüyüş yapan doğaseverler, karşılaştıkları onlarca eserle tarih sayfalarında gezintiye çıkıyor.

M.Ö. 900-600 yılları arasında Frigler, daha sonra Romalılar ve Bizanslılar tarafından kullanılan bölgede kaya mezarları, kiliseler, sığınma ve barınma amaçlı yapılan mağara kalıntıları bulunuyor.
[/FONT]
 

kazama

İnanıyorsan denemeye değer !
Katılım
19 Ara 2016
Mesajlar
2,355
Tepkime puanı
1,297
Puanları
23
Konum
꧁꧂ ❝Çorum/Province❝
Frig Vadilerinin Kütahya’da kalan bölümü İl sınırları içerisinde, merkeze 3 km.uzaklıktaki Yeni Bosna köyünden başlayıp, Kütahya’ ya 55 km. uzaklıktaki Ovacık köyüne kadar, ilin doğusu boyunca uzanan alanı; Sabuncupınar, Söğüt, İnli, Sökmen, Fındık ve İncik mağaralarının bulunduğu kuzey bölüm ile daha güneydeki Ovacık köyü, İnlice Mahallesi ve çevresini kapsar.

Frigler ve Efsanevi Kralları Midas
Hititlerden sonra Demir Çağı’nda Anadolu’daki egemen güçlerden biri olan Friglerin 11. yüzyılın ortalarında Boğazlar üzerinden Anadolu’yageldikleri sanılmaktadır. M.Ö. 8. yüzyılın ortalarında merkezi Ankara yakınlarındaki Gordion (Yassıhöyük-Polatlı) olan bir krallık kurmuşlardır. Burada yapılan kazılarda Frig uygarlığına ait pekçok bilgi ve bulgu elde edilmiştir. Seramikte kendilerine özgü bir üslup geliştirmişlerdir. Geometrik desen ve stilize hayvan motifleri ile süslü bu eserler daha sonraki bir çok kültüre de örnek olmuştur. Özellikle tahta ve maden işçiliğinde ustalaşmışlardır. Tapınak yapılarının da dış cephelerinin, renkli kabartmalarla süslü seramik levhalarla kaplandığı anlaşılmıştır. Frig tapınak mimarisini yansıtan Kaya Anıtları onlardan günümüze ulaşan en önemli eserlerdir. Bu eserleri toplu halde Afyon ve Eskişehir arasındaki platoda görmek mümkündür. Frigler flüt, simbal gibi müzik aletlerinin de bulucusudurlar. Günümüzde batı müziğinin pek çok eseri “Frig Gamı” ile yapılmaktadır. Ayrıca çocukların ilgiyle izledikleri hayvan hikayelerinin bir kısmı da onlardan kalmıştır. Kökeni ve nasıl geliştiği bilinmeyen ve halen tam olarak anlaşılamamış kendilerineözgü bir yazı sistemleri vardır. M.Ö. 7. yüzyılın başlarında Kafkaslar’dan gelen Kimmerler’in saldırıları sırasında Gordion’un yıkıldığı ve yağmalandığı bu acıya dayanamayan Kral Midas’ın öküz kanı içerek yaşamına son verdiği antik Yunan kaynaklarında bahsedilmektedir. Frigler Batı kaynaklarında daha çok efsanevi kralları Midas ile ilgili öykülerle tanınır.

 

Mektup

Yeni Üye
Katılım
29 Haz 2016
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
2
kazama çok teşekkür ederim ustam çok güzel olmuş eline sağlık bende fotoğrafları ekleyip guzellestirecegim sunumunuz için elinize sağlık hocam
 

kazama

İnanıyorsan denemeye değer !
Katılım
19 Ara 2016
Mesajlar
2,355
Tepkime puanı
1,297
Puanları
23
Konum
꧁꧂ ❝Çorum/Province❝
Simav

Kütahya'nın Simav İlçesi

Simav Tarihi



Simav doğal güzellikleri ve Yaren Folkloru bakımından ne denli zengin ise Arkeolojik buluntular bakımından da o denli zengin bir tarihe sahiptir.
Bugün Simav’ ın milattan önce 4 binli yıllarda SUNAUVA – SYNAUS adında şehir kalıntısı üzerine kurulduğu bilinmektedir. Hititler, Frigler, Doğu Roma (Bizans) dönemlerinde SYNAUS (Simav) ve ANKYRA (Boğazköy) olarak tarihi zamanların iki yerleşim birimi, kurutulan Simav Gölünün güneydoğusu ve kuzeybatısında varlıklarını devam etmiştir.
Milattan önce 1200 yıllarına kadar Abaitler adına bir halk yaşarken Trakya’ dan ve Çanakkale boğazından yöreye Frig oymakları gelip yerleşti. Sonrasında Doğu Roma (Bizans) hakimiyetin de kalan Simav ve çevresi 1113 yılında Edremit – Kırkağaç bölgesinden Kütahya – Eskişehir’ e yardıma dönen Selçuklu Kumandanı EMİR MUHAMMET tarafından Simav Çayı vadisinden gelinerek fethedildi. Bu Fetih dönemi uzun sürmedi tekrar Bizans’ ın eline geçtikten192 yıl sonra Germiyan Beyliğinin kurucusu 1. Yakup Bey 1305 yılında Alaşehir’ i fethetmeye giderken Simav Gölü kıyısında ordusunun atlarını dinlendirdiği tarih kitaplarında kayıtlıdır. 1305 yılında fetihte, Bizans’ ın kiraladığı İspanyol Katalan askerlerinin Erdek’ ten gelişi ile son bulur. Germiyanoğlu Çağaşan Mehmet Bey’ in 6 Mayıs 1327 tarihinde SİMAV ve KULA’ yı Katalanlardan kesin şekilde fethetmesiyle Türk Hakimiyeti başlamıştır..

Mehmet Bey’ in oğlu Süleyman Şah, komşu beylik Osmanlılara dost geçinmek, Karamanoğullarının düşmanlığından da korunmak için kızı Devlet hatun’ u Osmanlı Padişahı 1. Murat’ ın oğlu Yıldırım Beyazıt’ e verdi. (Yıl 1381) Kızının çeyizi olarak Kütahya, Tavşanlı, Emet ve SİMAV’ ı Osmanlılara verip kendi KULA’ ya çekildi. Süleyman Şah’ ın yerine geçen 2. Yakup Bey Simav’ ı tekrar geri aldıysa da 1390 yılında Yıldırım Beyazıt, kayın biraderinin üzerine giderek onu yenmiş ve İPSALA kalesine hapsetmiştir. 1402 yılında Ankara Savaşında Timur’ a yeniden Yıldırım Beyazıt’ ın ülkesi tekrar eski beylere verildiğinde 2. Yakup Germiyan beyliğinin başına geçer, Simav’ da beylik topraklarındadır.
Germiyanoğlu 2. Yakup bey 1428 yılında Edirne’ deki Osmanlı padişahını ziyaretle ölümü halinde ülkesini vasiyet ettiği söylenir. Çünkü yerine geçecek erkek evladı yoktur. 1429 yılında vefatı ile Germiyan ülkesiyle birlikte içinde yer alan Simav’ da Osmanlılara bağış olarak geçmiştir.
Ünlü dilbilgini Şemsettin Sami’ ye göre Simav 1812 yılında ilçe olmuş ve Kütahya Sancağı’ na bağlanmıştır. Merkez nüfusu 5 bin, kaza nüfusu 32.662’dir ve 125 köy bağlıdır.
Daha sonra Simav Derebeylerinin Padişah’ a asker ve vergi vermemesi üzerine kaza statüsünden düşürülen Simav 1866 yılında aşırı yağışlarla taşan Simav gölü sayesinde afet bölgesi ilan edilmiş, Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa Simav’ a gelerek gölün su seviyesini düşürmüş ve 1867 yılında Belediye Teşkilatının, 17 Şubat 1868 tarihinde Kaza (İlçe) statüsüne geçmesini sağlamıştır. İlk Kaymakam İstanbul’ dan tayinle gönderilen HALİL KAMİL Bey olmuştur. 1921-1922 yılları arasında Yunanlılar tarafından 3 kez işgale uğrayan Simav 4 Eylül 1922 tarihinde kurulmuştur.
22 Ekim 2003 tarihinde yapılan 14. genel nüfus sayımına göre Simav şehrinin nüfusu 28.415 kişi, köylerde ise 81.553kişi olmak üzere 109.968 kişi yaşamaktadır. 47 köy, bir 21 belde bulunmaktadır. Simav il merkezine 147 kilometre uzaklığı ile Kütahya’ nın en uzak ilçesidir. Hizmetlerinin daha hızlı gerçekleşmesine vesile olacağına inanan yöre halkı bazı dönemlerde “İl” statüsüne geçmek için Ankara’ ya girişimlerde bulunmaktadır.
Simav 1.557 km² coğrafi alan ile Kütahya’ nın % 13’ ünü oluşturur. Kilometrekareye 70 kişi düşmektedir. Deniz seviyesinden 825 metre yükseklikte Manisa, Balıkesir, Bursa, Uşak illeri sınırında yer alır.


 

kazama

İnanıyorsan denemeye değer !
Katılım
19 Ara 2016
Mesajlar
2,355
Tepkime puanı
1,297
Puanları
23
Konum
꧁꧂ ❝Çorum/Province❝
Tarihten Simav ..


Simav’ın antik tarihine Strabon, Charles Texier, Hamilton gibi tarihçiler kısmen de olsa değinmiştir. Antik Simav ile ilgili bilgilere İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Bilge Umar ve diğer Türk bilim adamlarının eserlerinde de rastlanmaktadır.
Yazımızda, tarihçilerin bize verdiği bilgilerin tekrarından ziyade, Simav’ın eski araştırmacılarından ve bu gün hayatta olmayan definecilerinden intikal eden bilgileri satırbaşı halinde sunmak daha uygun olacaktır sanırım.
AKDAĞ: Üçkuyular mevkiinde Lidya-Frikya sınırını gösteren taşlar vardır. Ayrıca burada bulunan antik yol, 1.5-2 metre enindedir.
KİLİSEKÖY/ KISAKÖY/ BOĞAZKÖY/ ANKİRA: Frikya’nın batı sınırında İlkçağ kentidir. Kurutulmuş olan Simav Gölü’nün batı kıyısında küçük bir tepe üzerinde idi. Ankira, Galatia’daki bugün başkent olan Ankara (Ankira)’dan ayrılabilmesi için Sidera diye anılmıştır. Sidera, Helen dilinde “Demir” anlamına gelmekle birlikte, Si(u)daura, “Yüce Sinda”dan bozulmuş olabileceği bilinmektedir. Sinda, Anadolu’nun Yüce Tanrıçası’nın adlarından biridir. Ankira kenti, bugünkü Kiliseköy/ Kısaköy/ Boğazköy’dedir. Ankir (Ancyr) paralarının ön yüzünde IEPA CYN ΛHTOS, arka yüzünde ise, ANĞšIRA HΏN yazıları yer almaktadır. Boğazköy’ün Kırvadi/ Karavadi ovasına bakan yakasında bir anfiteatr kalıntısı olduğu söylenir.
Adala çevresinde bulunan ve Manisa Müzesi’nde saklanan bir yazıtta: “…Suçlu bulunan Rahip Therapon, Valerius’un emri ile yakalanarak, Synaos ve Ankyra Sidera’da hapsedilir. Daha sonra Artelos nehri yakınlarında öldürülür”.(Sabriye Çıbuk, Lydia’daki Salata Antik Kenti, adlı yüksek lisans tezi, s.11, İzmir 2000; İbrahim Çiçek-Şaban Çetin, Adala ve Köyleri, Salihli 2001)
ASARKÖY/ HİSARBEY: Köyün üzerinde hisar kalıntısı mevcuttur. Buraya “Asarköy Kalesi” denir.
BAHTILLI: Bahtıllı’da bir ören yeri mevcuttur. Halk arasında buraya “Bahtıllı Kalesi” denmektedir. Bahtıllı kalesine ait bazı taşlar, Simav ve köylerindeki bazı cami ve minarelerin inşaatında yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. Hâkeza Simav Ulu Camii, Üzüm Pazarı Camii, Demirciköy Kocacamii minare kaidesi... ’nin taşları bu kaleden getirilmiştir.
CUMAALANI: Kiçir-Kızılcık-Sındırgı/ Dereceören arasında bir ören yeridir. Kiçir ile Kızılcık arasındaki Alasöğüt mıntıkasında Üçkuyular mevkiinde bir anfiteatr kalıntısı bulunmaktadır. Ayrıca Kızılcık’ta antik mezarlar da vardır.
ÇİTGÖL: Çitgöl’ün eskiden kurulu olduğu Üvecik mıntıkasında ören yeri mevcuttur. Öte yandan bugünkü Çitgöl’ün güneyinde, göle doğru Naşa istikametinde antik su setti/ duvar kalıntıları bulunmakta olup, yok olma sürecine girmiştir.
ÇOBANLAR KÖYÜ: Köyde, kale ve manastır kalıntısı bulunmaktadır.
ÇÜKÜLER/ GÜNEYKÖY: Güneyköy-Dağardı yol ayrımında, kavşağın batısında, yolun hemen altında kesme taştan yapılma bir kuyu mevcuttur. Halk arasında“Firavun Kuyusu” adı ile anılmaktadır. Kuyunun diğer adı “Usta Mehmet”tir. Dağardı yolu başlangıcının sağı solu ören yeridir.
DEMİRCİKÖY: Karacalar mevkiinde; Öreyler sınırından Demirciköy Yukarı Mera ve Hıdrellez Yeri’ne uzanan mıntıkada antik kent kalıntısı mevcuttur. Bu kent, hem iskân mahalli, hem de sanayi şehridir. Burada demir haddehaneleri bulunmaktadır. 2500 yıllık bir yerleşim birimi olduğu söylenir.
Bu sanayi kentinin müştemilâtından olan hamam ve haddehane Fransız ve ABD’li arkeologların ilgi alanındadır. 1970 ve 1980’li yıllarda münferit bazı yabancılar bu bölgede izinsiz araştırma yapmıştır.
Ayrıca, Ecemez mevkiinde Macaroğulları ile Gökçeoğulları’nın bahçe duvarında Frikya dönemine ait menzil taşı bulunmaktadır.
Köyün Bayır Koruma mevkiinde Ankira kenti yöneticilerinin yazlık sarayının olduğundan bahsedilir. Sarayın hemen altındaki tarlalarda mermer bloklara ve sütun parçalarına rastlanır. Bunların saray ile Ankira arasında ulaşımı sağlayan küçük bir limana ait olduğu sanılmaktadır. Batı Anadolu Müfettişliği ve Bursa Valiliği yapan Ahmet Vefik Paşa’nın Simav’a geldiği döneme kadar Simav Gölünün (Temnos) suyu günümüzdeki Simav-İzmir asfaltına kadar ulaşmakta idi. Rivayet odur ki, Simav gölü ilkbahar yağmurları ile tam anlamıyla dolduğu zaman, suyu Ağa/ Ağalar Camii’nin ilk merdiven basamağına kadar ulaşırmış. Normal zamanda ise, İş Bankası’nın bulunduğu yer olan Hasır Pazarı’nın gölün sahili olduğunu büyüklerimizden işitirdik.
EFİR ALANI: Sındırgı’ya bağlı Dereceören köyü ile Karacalar köyü arasındadır. Burası her iki köyün müşterek yaylasıdır. Efir Alanı mıntıkasında antik kent ve tiyatro kalıntısı bulunduğu söylenir.
EĞDEMİR KÖYÜ: Köyün altında ve bitişiğinde “Gâvur Evleri” denilen kalıntılar bulunmaktadır.
ESKİ SİMAV: Yemişli ile Karakoca/ Kara-Koca arasında bir dağ adıdır. Bu mıntıkada elektron antik paralar bulunmuştur.
GÖL: Köyün altında kayıp Eynamon kentinin bulunduğu söylenir.
GRIMEOTHYRAE: Çukurören/ Murat Dağı.
KALKAN: Kalkan köyünde Baltalar’ın değirmeninin duvarında yazılı taşlar bulunmaktadır. Bu taşlar, Kalkan Pınarı’nın üzerindeki ören yerinden getirilmiş olmalıdır.
KARACAHİSAR: Bu köyde hisar kalıntısı mevcuttur. Karacahisar’ın eski dönemde kent tipli bir kasaba olduğu söylenir.
KELEMYENİCE: Köyün mezarlığında yığma, etrafı duvar örülü bir höyük bulunmaktadır. Bu höyükte Septimus Severus’un mozlesinin olduğu söylenir.
KINIK: Cevizlik mahallesinde hisar kalıntısı bulunmaktadır.
KÜÇÜK GÖLCÜK: Bazı kayaların üzerinde işaretler bulunmaktadır.
LYDIA-PHRYGIA-MYSIA SINIRI: Sınır, Ahmetli ile Öreyler/ Çayköy arasındaki Derbent’ten geçmektedir. Öreylerden Derbent’e girişteki ilk virajda bir Lidya şehrinin olması muhtemeldir. Burada Gizikos (Cyzicus) paralarına rastlanmaktadır.
MAKESTOS: Simav Çayı’dır. Luwi/ Pelasgos dilinden gelme bu adın Helen ağzına uydurulmuş biçimi denmektedir. Bu kelimenin anlamı “akarsu” ile ilgilidir.
NAŞA: Naşa’nın üstündeki Koçtepe’nin batısında eski bir yerleşim birimi bulunmaktadır. Çüküler/ Güneyköy yolu üzerinde, her iki köye üçer kilometre mesafede bulunan Asar/ Hisar mevkiinde mezar kalıntıları mevcuttur. Bu mıntıkaya Naşa Hisarı da denir. Asar’a iki buçuk km. mesafedeki Samanlık dağı ile Yenisu mıntıkası arasına İnkaya denilmektedir. İnkaya ile Asar’ın tünel ile birbirine bağlı olduğu söylenir. Ayrıca Karacaören ile Naşa arasında Çamdağı sınırından başlayan 4-5 km. uzunluğunda bir tünel mevcuttur. Harmanyeri’nde de hisar kalıntısı olduğu söylenir. Metruk “Avdan” şehri, Naşa-Güneyköy arasında, Naşa beldesi sınırları dâhilindedir. Bildiğimiz gibi, Simav bölgesinde “Pazar” gününe “Avdan” denir. “Avdan” adı, Türklerin bölgeye yerleştiği dönemde bu yerleşim biriminde Pazar günleri kurulan “Pazar”dan kaynaklanmaktadır.
SAVCILAR: Savcılar ile Örenli arasındaki derede zaman zaman antik paralara rastlanmaktadır. Ayrıca köyün üzerindeki tepe, köyün kurulu oldu yerde bulunan antik Traman kentinin maşatlığıdır. Göl kurutulduktan sonra Savcılar merasından gölün içine doğru mermer taş döşeli bir yol ortaya çıkmıştır.
SYNAOS/ SİMAV: Frikya’nın batı sınırında İlkçağ kentidir. “Synaos” adı, tarih sürecinde değişikliklere uğrayarak günümüze “Simav” şekliyle ulaşmıştır. Bu adın, “Ana Tanrıça”ya işaret ettiği ifade edilmektedir.
Synaos paralarının üzerinde IEPA CVNKANTOS yazısı bulunmaktadır.
Simav kasaba merkezinde muhtelif mıntıkalarda antik kalıntılara tesadüf edilmektedir. Bunlardan bazıları;
-Hisar,
-Küçük Hisar,
-Postane binasının güney bitişiği,
-2003 yılında hükümet meydanında yol çalışması sırasında mezar taşları ve bir köprü ortaya çıkmıştır.
-Eski garaj sahası,
-Eski Uşak yolu, Çeyrekçi’nin arkasındaki bahçeler,
-Mozaikli ev: Burası eskiden Hacıhamzoñ Şerife Karayörük’ün idi. Satıldıktan sonra önce Galizler’e, daha sonra Karazlar’a geçti.
-Karşıyaka’da hisar kalıntısı mevcuttur.
-Tabakhane Camii’nin üstündeki kalaycının evinin bulunduğu yerde 5 ton ağırlığında görkemli bir lâhit bulunmuştur. Lâhitten iki büyük, üç küçük insan iskeletinin yanı sıra, at gemi de çıkmıştır. Halen Kütahya müzesi bahçe girişindedir.
Simav’dan Kütahya’ya götürülen yüzlerce tarihi eserin Simav’a geri getirilmesi konusunda hiçbir yetkilinin sesi çıkmamaktadır. Bunların arasında antik eserlerin yanı sıra, Simav kütüphaneleri (Ulu Cami /Hamidiye Kütüphanesi, dönemlere göre; İttihat Terakki Kütüphanesi, Türk Ocağı Kütüphanesi, Halkevi Kütüphanesi adı ile anılan Belediye Kütüphanesi) de bulunmaktadır. Demirciköy’de Kültür Bakanlığı memurlarlarınca el konulan elyazması Kur’an-ı Kerim gibi münferiden götürülen ve akıbetleri konusunda kimsenin haberdar olmadığı eserler ise cabası.
Şaphaneliler, camilerinden alınıp Kütahya’ya götürülen, götürüldükten sonra korunamayan ve harap olan tarihi eserlerinin iadesi konusunda kampanya başlatmıştır.
ALAKESE/ ALA-KİLİSE/ ŞENKÖY: Burada bir hisar kalıntısı olduğundan, ayrıca antik kalıntıların bulunduğu mağaralardan bahsedilir.
TEMNOS: Simav-Demirci dağlarının İlkçağ’daki adıdır.
TEPE EYNEHAN: Kızılların bağlarının bulunduğu mıntıkada antik kalıntılar bulunmakatdır.
TİBERİOPOLİS: Kayıp kent. Dağardı sınırları içerisinde Gılmanlar muhitindeki manastır kalıntısının olduğu yerde konuşlu olduğu söylenir. Bu kayıp kentin paralarına CLAUDIUS adı verilmektedir. Tiberiopolis, Frikya sınırları içerisindeki Grek kentlerindendir.
YEMİŞLİ: Köyün Alca mıntıkasında ve İlköğretim Okulu’nun bulunduğu Tepe-Harman’da antik maşatlıklar mevcuttur. Tepe-Harman’daki maşatlık kuzey-güney, Yukarıköy civarındaki ise, doğu-batı yönündedir. Ayrıca Ormaniye binası yakınlığında da antik kalıntılar bulunmaktadır.
Bahsekonu antik ören yerleri, eskiden beri bilinen tarihi merkezlerdir. Günümüzde tamamı sit alanı konumunda olup, koruma kapsamındadır.
1.Kaynaklar: Ali Pekediz (Demirciköy), İsmail Aydın (Demirciköy), Mustafa Varol (Naşa), Uğur Karayörük (Simav), Şeref Erkan (Demirciköy), İsmail Dönmez (Simav)
2.Bu yazı, talebi üzerine Aralık 2006’da Kaymakam Samet Ercoşkun’a verilmiştir. Ercoşkun, makaleyi Simav ile ilgili araştırma yapan Çekül Vakfı’na verdiğini belirtmiştir.
 
Üst