302 Eser kayıp .

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Mal bulanındır

BELKIDE INSANLARIN ELINDE KALAN SON SEY UMUTLARIDI
Katılım
27 Nis 2018
Mesajlar
7,967
Tepkime puanı
9,650
Puanları
23
Konum
Yaşamın olduğu her yer
Bakan Ömer Çelik “302 tane eser kayıp Resim Heykel Müzesinden. Bunların 120 kadarı resim diğerleri başka objeler. Aslında bu yıllardan beri konuşulan bilinen bir şeydi. Ben göreve geldikten sonra bununla ilgili bir rapor istedim. Rapor önüme geldiğimde doğrusu çok rahatsız oldum. 302 tane eser kayıp, bazı eserlerin orijinal olup olmadığı kuşkulu. Bunlar Türkiye’nin milli hafızasının, milli kültürünün parçası olan, Türkiye’nin milli koleksiyonundan çalınmış eserler” dedi...... O da bişey mi sayın bakanım. Üç yıl önce teftiş gidip. Mardin müzesinde. kayıpları belgeleyen. Bakanlığa rapor eden. Harward mezunu hacayı. Muze mudurü ve arkeologlar. Tartaklayıp. Tehdit. Etmişlerdi. Bu ülkedeki. Kayıp. Eserlerin. Dış. Üikelerce. Belirlenmiş müzayedelerde. Satış fiyatları toplamı ile. Bu yılki dış borcun yarısı ödenirdi. İnanın bana.
 
 

Apollon01

Moderatör
Moderatör
Katılım
7 Ara 2017
Mesajlar
1,562
Tepkime puanı
1,143
Puanları
20
Bakan Ömer Çelik “302 tane eser kayıp Resim Heykel Müzesinden. Bunların 120 kadarı resim diğerleri başka objeler. Aslında bu yıllardan beri konuşulan bilinen bir şeydi. Ben göreve geldikten sonra bununla ilgili bir rapor istedim. Rapor önüme geldiğimde doğrusu çok rahatsız oldum. 302 tane eser kayıp, bazı eserlerin orijinal olup olmadığı kuşkulu. Bunlar Türkiye’nin milli hafızasının, milli kültürünün parçası olan, Türkiye’nin milli koleksiyonundan çalınmış eserler” dedi...... O da bişey mi sayın bakanım. Üç yıl önce teftiş gidip. Mardin müzesinde. kayıpları belgeleyen. Bakanlığa rapor eden. Harward mezunu hacayı. Muze mudurü ve arkeologlar. Tartaklayıp. Tehdit. Etmişlerdi. Bu ülkedeki. Kayıp. Eserlerin. Dış. Üikelerce. Belirlenmiş müzayedelerde. Satış fiyatları toplamı ile. Bu yılki dış borcun yarısı ödenirdi. İnanın bana.
bu bilineni bir de bilinmeyen ler var ki, ne desek boş , çalıştığım ilin birinde Müze Müdür ünü n gerçek eserleri satıp yerine kopyasını koydukları söyleniyordu hep
 
 

vakko

Çok sevipte Taptığımız Başlara Taç Yaptığımız....
Katılım
29 Nis 2015
Mesajlar
2,306
Tepkime puanı
7,312
Puanları
23
Aşağıdaki okuyacağınız yazı Sevgili Y.T.U. Müzecilik Yüksek Lisans bölümünden mezun olan arkadaşım C.Ç.`nin müzede görevli oldugu dönemlerde yaşadıklarını anlatan güzel bir yazıdır.

Aşağıdaki hiç bir madde uydurma değildir. Her biri tüm ayrıntılarıyla tecrübe edinmiştir. Sonrasında üzerine sakinleştiriciler alınmış ve epeyce soğuk su içilmiştir. İçilen soğuk suyun bir miktarı ülkenin bir türlü rayına oturamayan müzecilik sektörünün üzerine içilmiş sayılmalıdır.

Evet, bir projeyi bırakma sebepleri nelerdir?

1 – Bir kişi en ilkel şekilde envanter yapmanıza kesin biçimde karşı çıkıyorsa. Üstelik bu envanter öyle bir sistem değildir. Bakanlığın özel müze defterinde olan 3-5 alanı içeriyordur. Muse’larımız onu çok sekmeli, 150 farklı alan bulunan envanter sistemiyle terbiye etsin.


C.Ç: Önce koleksiyonun kayıt altına alınması gerekiyor.

Bay X: Gerek yok gerek yok, sen kaba ölçülerini al etiket yapıştır geç.


2- Koleksiyonerimiz sizden önce kendince “iyi niyetle” (kibar olalım) yaptığı sınıflandırmada bir armudu çivilerin arasına koymuştur. siz işe başlarsınız ve “bu armudun çivilerin arasında ne işi var? ” dersiniz ve armudu alır armut kasasına koyarsınız. Koleksiyonerimizin egolarını okşamadığınız için aslında size derinden ve sessizce uyuz olmaktadır. Gelir ve der ki “bu çivinin armutların arasında ne işi var” Bir an için bilinç kaybı yaşarsınız. Çivi? Armut? Çivi? Armut? Bu armudu çivi mi sanıyormuş? Aman başıma gelenler! (dizlerinizi döversiniz ama bunlar hep beyninizin geri planında olur). Neyse ki tüm muse’lar sizin yanınızdadır ve siz Türkiye’de müzeci olduğunuz için bu tip saçma sapan şeylere zaten alışıksınızdır. Bir iki saniye durakladıktan sonra “O çivi değil armut” dersiniz. O, egoları boyundan büyük insan, o evrenin merkezinde tahtında oturan insan sadece ve sadece “neyse ne” der. Egonun yere yapıştığını belli etmemeye çalışması ve umursamazlık maskesi egonun yere düştüğünde çıkardığı sesi duymanızı engelleyemez. İçin için cahilliğine gülersiniz.

3- Bitti mi? Bitmez. Daha beteri de var. Taze soğan, kıvırcık, roka ve kuzu kulaklarını düşünelim. Bunlardan yeşil salata yapabilirsiniz. Siz kilerinizi bilmezseniz salataya ek malzeme koyma şansınız o kadar az olur. Yeni tatlar deneyemezsiniz. Neyse efenim. Yukarıda sayılan malzemelerin olduğu bir kasa düşünün. Onlardan salata sergisi açılacak. Müzeci olarak o kasaya gidersiniz. Her zamanki malzemeleri görürsünüz. Gözünüz malzemeye alışıktır, beyin yine arka planda çalışır ve siz zaten sergiyi kurgulamışsınızdır. Derken birden bir malzeme gözünüze çarpar. Ne olduğunu pek anlamazsınız çünkü ilk defa görüyorsunuzdur. Ama onun yeşil salatada yer alamayacağını hissedersiniz. Araştırdığınızda o nesnenin aslında bir tür lale olduğunu anlarsınız. Evet lale salataya konmaz. Yeşil yaprağı olan her bitki salataya konmaz. Ama eğer siz araştırma yapmadan tahmin üzerine salata malzemesi seçerseniz bence yeşil salatada yeşil saplı tornavida bile yer alabilir.

4- Diğer projelerde olduğu gibi bu projede de bir adet fotoğrafçı vardı. Diğer projelerde de olduğu gibi bu projede de tüm süreç fotoğrafçı üzerinden ilerlemeye başladı. Bunu daha önce bilmeyenler için açıklamam lazım. Envanter projelerinde nesne fotoğrafları da çekilmelidir. Normalde izlenmesi gereken yol şudur: Müzeci nesneyi alır, envanter numarası verir ve kayıt altına alır. Fotoğrafçı o asıl envanter numarası üzerinden nesnenin fotoğrafını çeker ve nesne ile fotoğrafı müzeciye geri verir. Ama nedense benim yer aldığım iki envanter projesinde de müzeciler fotoğrafçıya uymak zorunda bırakıldı. İlkindeki proje sahibi bunun çok büyük hata olduğunu elinde 400-500 parça nesne fotoğrafı patlayınca gördü de sonra laf dinledi. Ama koleksiyonerin egosu her şeyi döver. Her şeyin üzerindedir. İkna edilemezdir. O ikna edilmeyince önce sağındaki muse’a sonra solundaki muse’a bakarsın ve omuz silkersin. Bana ne. Ben burada uzun süre kalmayacağım zaten.

Müzede işler asla ama asla fotoğrafçı üzerinden yürümez. Yürümesi mümkün değildir. Müzede fotoğrafçı sanatçı değildir. Müzede fotoğrafçı koleksiyondan sorumlu kişinin altında görevli bir personeldir. Kimse ondan sanat ortaya koymasını beklemiyor.
5- Bu projede fotoğrafçı bölüm sonu canavarı çıktı ama fotoğrafçının suçu değildi. O da maaşlı bir personeldi. Neyse koleksiyonerimizin kafasındaki plan şuydu sayın seyirciler: Nesne fotoğrafçıya gidecek. Fotoğrafçı nesnenin fotoğrafını çekecek. Fotoğraf makinesi nesne fotoğrafına bir numara veriyor ya, heh! işte o numara envanter numarası olacak. Nesne paketlenecek. Kutsal muse’lar aşkına böyle iş mi olur? Abartmıyorum 2 gün yemeden içmeden kesildim. Bu kusursuz plan hakkında 38945 tane soru sorabilir. Örneğin “FOTOĞRAF MAKİNESİNİN VERDİĞİ NUMARA ENVANTER NUMARASI OLUR MU??” Sanırım bunu dünyada yapan tek kişiyi bu projede gördüm.

6- Müze fotoğrafçıları nesnelere değer veren insan olmalıdır. Müzede çalışan diğer kişiler gibi. Ama bu projedeki fotoğrafçı ahşap nesneyi yerde sürükleyerek çekim alanına taşıyorsa projeyi o an bırakmanız gerekir. Hayır! Ben süperim. Süper güçlerim var. Düşünce gücüyle, o fotoğrafçıya doğru taşıma yöntemini öğretebilirim, hatta ve hatta o koleksiyoneri de yola getireceğim diye düşünebilirsiniz. Zahmet etmeyin. Süper güçlerinizi dünyadaki kötülükleri yok etmekte kullanın. Çünkü Türkiye müzeciliğini koleksiyonerlerden başlayarak düzeltemezsiniz.

7- Müze fotoğrafçıları nesnelere değer veren insan olmalıdır. Müzede çalışan diğer kişiler gibi. O fotoğrafçı bir nesneyi tepeden çekecektir. Siz ona merdiven verirsiniz. Ama yok efenim yok fotoğrafçı dünyanın en saygısız insanı çıkmıştır. Merdiven yerine 19. yüzyıl sonuna ait ahşap nesnenin üzerine çıkmayı tercih etmiştir. İşte kırılma noktası burası olmalı. Hemen o an çantanızı alıp evinize gitmelisiniz. Çünkü o ayak izleri fotoğrafçı için küçük ama müze anlayışı açısından büyük bir adımdır.

8- Siz nesnelerin başına bir şey gelmesin diye her nesneyi Mona Lisa gibi tutarsınız. Her projede nesneleri içler acısı halde görseniz de bu sizin prensiplerinizin önüne geçmez, geçmemeli. En küçük nesne de aslında bir Mona Lisa’dır. Bu anlayış mesleki etik açısından önemlidir. Ama koleksiyoner sizinle aynı görüşte değildir (Tabii ki değildir). Cam kapaklı küçük bir kavanozu kapağından tutar. Burada bir açıklama yapmam gerekiyor. Nesneye önem veren her müzeci aslında bir fizikçidir. Çünkü müzeci dünya gezegeninde yer çekimi olduğunu asla unutmaz. Eğer siz nesneyi düzgün tutamazsanız nesne yer çekimi kanununa göre dik açıyla yere doğru harekete geçecektir. Keşke bunu formüllerle açıklayabilseydim. Süper olurdu. Neyse. Koleksiyoner cam nesneyi elinden düşürür. Ama o da nesi? Nesneleri böyle özensiz tutmasının bir nedeni varmış. Çünkü koleksiyonerin yer çekim gücünü azaltan bir silahı varmış. (Bundan sonraki kısım zihinlerde ağır gösterim şeklinde canlanmalı). Kavanoz düşmektedir. Koleksiyoner nesnenin yere düşüş hızını azaltmak için havada bir tekme savurur ve nesneyi kurtarır. Bir saniye? Yoksa fiziği bilen o mu? Ben niye uçan nesnelere tekme atmayı akıl edemedim. Aaaaa doğru ben elime aldığım bir nesneyi asla düşürmem.


9- Koleksiyoner ile aranızdaki ipler gerilmiştir. Çünkü söylediği saçma sapan işleri yapmaz, kendi bildiğiniz, mesleğin gerektiği şekilde yapmakta ısrar edersiniz. Koleksiyonu kusursuz şekilde ele almak için zamanın bir kısmını bilgisayar başında geçirirsiniz. Projeyi bırakmadan bir gün önce koleksiyoner bilgisayar kullanmanızı yasaklar.

10- Proje bırakmadaki ana nedenlerden biri de emek-ücret arasındaki ilişkinin iş verenin umurunda olmamasıdır. Bir iş veren siz projeye başlamadan önce dünyayı toz pembe gösterebilir. Siz de işinizi sevdiğiniz için o rengarenk teletabi dünyasına girmek istersiniz. Ama sonra koleksiyonerin personele maaş ödemediğini öğrenirsiniz. Yani ayın 5’i maaş yatacak, ayın 15’i maaş yatacak diye bir durum yoktur. “Ne iş?” diye sorduğunuz da “burada böyle, maaş için odasına gidip konuşman lazım” cevabını alırsınız. İşte bu bilgi yukarıdaki tüm bu saçma sapan olaylar yaşanmasa bile bir projeyi bırakmak için en iyi nedendir.

Bu yazı tamamlanmadan iki gün önce koleksiyonerin yanında çalışan arkadaşım aradı. Excel’de oluşturulan bir envanter listesi gerekli olmuş. Ben Ocak ayında bu projeyi bıraktım. Telefon Nisan’da geldi. İleri görüşlüyüm diyerek kendi egomu kucağıma alıp okşamak isterdim de sevgili seyirciler atalarımız ne demiş: Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Müze ya da koleksiyon. Fark etmez. İlk iş envanterin tamamlanmasıdır.

Envanter numarası olarak fotoğraf numarasının kullanıldığını işten anlayan bir müzeci arkadaşıma bahsettim. Bana “aaaa ne saçma, olur mu hiç öyle şey” diyeceğini bekliyordum. Oysa “hiç değilse bir numara veriyormuş” dedi. Bu laf üzerine ayrı bir yazı yazılabilir ama şunu belirtmek isterim ki bizler “aaaa ne güzel saçma da olsa bir numara veriyor” diyerek işimize devam mı etmeliyiz? “Saçma ama neyse iş yapılıyor” anlayışı ile bu günlere gelmedik mi? Amacımız zaten sakat olan yerleri iyileştirmek değil mi? Muse’ların gücü üzerimizde olsun.
 
 
Son düzenleme:

mayhem

Co Admin
Co Admin
Katılım
18 Eki 2015
Mesajlar
5,800
Tepkime puanı
5,415
Puanları
24
Konu kapatılmıştır .
 
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst