gunah kecisi deiliz eskidende vardi yerli defineci..

Mal bulanındır

BELKIDE INSANLARIN ELINDE KALAN SON SEY UMUTLARIDI
Katılım
27 Nis 2018
Mesajlar
7,967
Tepkime puanı
9,648
Puanları
23
Konum
Yaşamın olduğu her yer
....Ekli dosyayı görüntüle 236949....tarihte de birçok defa kamuoyunun bütün dikkatlerini üzerine toplayacak şekilde günlerce define arandığı olmuştu.
DEFİNE ARAMAYA İZİN ŞARTI
Osmanlı Devleti'nde define aramak isteyenler, yönetimden izin almak zorundaydılar.
İzin alan defineciler, kazacakları bölgenin dışına çıkmamak şartıyla devlet görevlilerinin de katılımıyla kazı yaparlardı.
Gizlice veya tesadüfen define bulanlar, tespit edilirse hapsedilip, bulduklarına da el konulurdu.
İkinci Viyana Kuşatması öncesinde, Mart 1683'te bugün Bulgaristan'da bulunan Filibe'ye üç saatlik yerde Çırpan Pınarı isimli yerde define vardır diye, bir Filibeli padişaha iki defa dilekçe vermişti. Üçüncü teşebbüsünde belki doğru söylüyordur diye yanına adamlar verilip, gösterdiği yerde 20 gün boyunca 500'er kişiyle araştırma yapıldı.
Ancak zerre kadar altın bulunamadı.
Dördüncü Mehmed Filibe'ye geldiği zaman defineci iki yıl kürek cezasına çarptırıldı.
Ancak bir kişi daha aynı yerde define vardır, bir tarihte şeyhimle birlikte bu yere girdim diye geldi. Aklı başına gelsin diye sadrazamın çadırının önünde 140 sopa vuruldu.

YÜZLERCE TOKATLI DEFİNE ARADI
Bu define macerasının üzerinden 15 sene geçmişti ki, bu sefer Anadolu'nun önemli merkezlerinden Tokat'tan bir haber geldi. Dönem Viyana bozgunu yıllarıydı ve tahtta da Dördüncü Mehmed'in oğlu İkinci Mustafa vardı. Tokat'tan İstanbul'a gelen habere göre bir gayrimüslim Tokat yakınlarındaki bir dağda iki kâfir padişahının hazinesini rüyasında gördüğünü iddia ederek, ortalığı ayağa kaldırmıştı.
Osmanlı yönetimi İstanbul'dan bir baltacıyı Tokat'a gönderdi. Baltacı İsmail Ağa'nın nezaretinde 40 gün 50'şer taşçı, 100'er ırgat, gayrimüslimin hazinenin bulunduğu yerin kapısının, dağın kıblesi tarafında olduğunu haber verdiği için o tarafı kazdılar. Ancak bir şey bulunamadı.
Bunun üzerine defineci dağın dört tarafında kapıları vardır demesiyle dağın dört tarafı günlerce kazıldı, kayalar kırıldı.
İş zıvanadan çıkınca Sivas Valisi İsmail Paşa duruma el koydu. Hatası olanları azarladıktan sonra padişah emri gereğince üç gün daha kazı yapılmasına emretti.
Bunun üzerine üç gün 10'ar taşçı, 30'ar ırgatla kazıya devam edildi. Daha sonra Tokat ahalisinden büyük bir kalabalıkla define arandı. Ancak hazine olabileceğine dair ize rastlanmadı. Bunun üzerine kazılardan vazgeçilmesi için ferman geldi.
Ancak defineci gördüğü rüya üzerine ısrar ve yeminlerle Tokat'ta bir zaviyenin bahçesinin içinde olan mezarının ortasında bir kazan altın ve dört köşesinde birer küp altın gömülü olduğunu iddia etti. Bunun üzerine o bina tahrip edilip, su çıkıncaya kadar kazıldı. Yine hazine olduğuna dair herhangi bir ize rastlanamadı. Hazine aramaktan vazgeçildi. Buna rağmen, meseleye nezaret eden İsmail Ağa, halktan konuyla ilgili isteklerde bulunmak kastıyla, define bulunması konusunda merkeze yanlış bilgi vererek, tekrar kazı yapılması için ferman alıp, halka baskı yaptı. Ahali ferman gereğince kazılara devam etti, ancak yine bir şey bulunamadı.
FERMANLA YASAKLANDI
Bu gelişmeler üzerine İsmail Ağa'nın ahaliye zulmünün önlenmesi hakkında emir verilmesi için Tokat Müftüsü Yusuf başta olmak üzere şehrin ileri gelen müderrisleri, şeyhleri, imamları, hatipleri, vaizleri ortak bir dilekçe kaleme alarak, İstanbul'a gönderdiler. Ayrıca Tokat Kadı vekili Salih de durumu anlatan bir dilekçe göndermişti.
Bunun üzerine merkezden İsmail Ağa'ya define aramaya son vermesi, definecinin kaçırılmaması ve halktan mal topladıysa bu durumun tahkik edilerek merkeze bildirilmesi istendi. Bu işleri ortaya atan gayrimüslim defineci ise Tersane zindanında üç yıl kürek çekmekle cezalandırıldı....


/////$///$$//
birde sivas divrigi hikayesi varr.....


halk deyişiyle ‘gömü’ hikayelerinden birisinin resmi belgesine Osmanlı arşivinde rastlandı. Tam 223 yıl önce Sivas’ın Divriği ilçesi yakınlarında yaşanan, dönemin Osmanlı bürokratları arasında yazışmalara konu olan bu ilginç olayın belgesine, Osmanlı Arşivi’nde uzman-danışman Hüseyin Irmak ulaştı.



Olay, 223 yıl önce Divriği’ye 6 saat uzaklıktaki Hondruh kazasında meydana gelir. Hikayeye göre burada yaşayan ‘Deli Hasan’ın rüyasına 3 gece peş peşe giren ihtiyar, hazinenin yerini işaret etmektedir. İlk gün rüya deyip geçen Deli Hasan, iki gün daha aynı rüyayı görünce ihtiyarın işaret ettiği yeri kazar. Rüyasında söylendiği gibi de ağzı Horasan kireciyle sıvanmış, altın dolu 2 küp bulur. Altınları heybesine doldurur. Tam evine dönecekken bir çoban tarafından durdurulur.

Çoban, olan bitenden habersiz, Deli Hasan’a o gün ekmeğini kazanamadığını, varsa kendisine vermesini söyler. Deli Hasan’ın ‘Ekmek yok’ deyip başından savmak istemesi üzerine çoban, heybeye elini sokar ve altınları göstererek, ‘Ya bunlar ne?’ diye çıkışır. Bunun üzerine Deli Hasan, çobana, kimseye söylememesi halinde kendisine altınlardan birkaç tane verebileceğini söyler. İkili anlaşır, herkes yoluna gider.

ŞEHREMİNİ EL KOYDU

Olayı bir ihbar üzerine haber alan Gümüşhane Emini Mustafa Paşa, Deli Hasan’ı huzuruna getirtir. Paşa, defineden devleti haberdar etmediği için zor duruma düşen Deli Hasan’a ‘Seni kurtarırım’ der. Sonra da altınlardan 55’ini Deli Hasan’a verir, kalanlarına el koyar. Aynı belgeye göre şehremini, alıkoyduğu altınların bir kısmını da İstanbul’a, ‘hediye’ adı altında Asitane’ye gönderir, ama önemli bölümünü kendisinde saklar. Belgede, köylü ile şehremini arasında yaşanan diyalog ve sonraki gelişmelerin de İbrahim adlı birisi tarafından Saray’a ihbar edildiği, olayın tüm açıklığıyla ortaya çıktığı anlatılıyor.

Evrak nasıl bulundu

Kağıthane Belediyesi’nde 13 yıldır danışman olarak görev yapan, geçen sürede ilçenin tarihi dokusunu canlandırma adına birçok proje ve uygulamaya imza atan Hüseyin Irmak, belgeye ulaşma süreci şöyle anlattı:

‘Kağıthane, tarihte görkemli bir yaşam sürmüş; ne yazık ki 20. yüzyılda, en fazla tahrip edilmiş ilçelerden biri olmuş. Belediye olarak bu tahribattan geriye ne kalmışsa onu kurtarmanın peşinde koşuyoruz. Osmanlı belgeleri de bu koşuda, bizi áfáki konuşmaktan ve ikinci-üçüncü el kaynaklara bağımlılıktan ve hata paylarından kurtaracak yegane bilgi yumağı. Bu çalışma sırasında hoş sürprizlerle karşılaştık. Divriği’deki gömü hikayesini anlatan evrak da bunlardan biriydi.’

DİVRİĞİ CANİBİNDEN İBRAHİM NAM KİMESNENİN TAKRİRİDİR

Eski Türkçe evrakın bir bölümü şöyle:

Bu defa Divriği canibinden vürud eden İbrahim nam kimesnenin takriridir.

‘Bir sene mukaddem Divriği Kazası’na altı saat mesafesi olan Hondruh Kazası sükkanından Deli Hasan nam kimesneye rüyasında bir ihtiyar kimesne merkumun tarlası kenarında bir mahalde hazine olduğunu tebyin ve hafrini emr ve tefhim ve merkum Deli Hasan habdan bidar olup bir kimesne müşahade eylemedikde adem-itibar ve ağmaz-ı ayn edip üç gece ber-vech-i meşruh memur oldukda varıp mahall-i mezkuru hafr ve Horasan kireç ile masnu bir mahal derununda iki aded küp ve bir adedini şikest derunundan külliyetli altın zuhur eyledikde hemen hepsine vaz ve teşhin ve heybe-i mezkuru ber-duş edip hanesine teveccühünde ganem ra’yi ile meşgul bir nefer çoban reayası merkumun yanına gelip ‘Ben bugün hanımdan ekmek getirmedim....
 
Son düzenleme:
Üst