Meğer kusur bizdeymiş

Kafkaslı

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
3 Nis 2016
Mesajlar
2,911
Tepkime puanı
3,668
Puanları
23
Kusur aramak, insanî bir özellik değildir, olamaz. Ayrıca, kusur, görene ayıptır. Boşuna dememişler: "Kusur arıyorsan, tüm aynalar senin!"

Kusur arayan göz, güzellikleri, incelikleri, hayırlı işleri görmez; görse de göstermek istemez.

Açık aramak, bulmak, belgelemek ve duyurmak; insanın gönül gözünü perdeler, ilham sütünü keser. Tam olarak şöyle: "Zekâsını başkalarının yanlışlarını bulmaya yoğunlaştıran bir kişi, bir müddet sonra kendi doğrularını da kaybeder."
Yanlışlar elbette söylenecektir, söylenmelidir. Fakat bunu "iş" haline getirmemek, yıkıcı ve mahcup edici bir biçimde yapmamak icap eder. İnsanî ve İslamî olan budur.

Bakmamız gereken yer bellidir, sabittir. Ne yazık ki, o büyük ve kadim pencereden bakmak yerine, kendi küçük pencerelerimizi tercih ediyoruz. Böylece, herkesin bir "bana göre"si oluyor.

"Bana göre"ler arttıkça, ortaya, birlik değil, çokluk çıkıyor. "Birlikten dirlik doğar" sözünü biliyoruz. Diğerini de.

Bu karmaşa içinde, tam manasıyla kardeşlik de yeşermiyor. Oysa, kardeşlik, bir müessesedir. Bakım ister, disiplin ister, fedakârlık ister. Bu müessesenin yedi gün - yirmi dört saat açık olması lazım gelir. Sadece sıkıştığınız zaman "gün, kardeşlik günüdür" derseniz, olmaz. Bunun adına "kardeşlik" diyemeyiz, samimiyetten bahsedemeyiz.

Peygamber Efendimiz insandır. Bizim de insan olmamız gerekir.

Allah"ın verdiği en büyük nimet, insanlara hizmet etmektir. Sıralama bellidir: Ümmet, millet, zürriyet. Öte yandan, hizmetin ilk şartı yahut adımı, nefsimizi ıslah etmektir, etmeye çalışmaktır. Bu işler, "ben, ben, ben" diyerek olmaz. Olur mu?

Benlik, birçok olumsuz özelliği de beraberinde getirir. Sözgelimi, müminler birbirine düşman olamaz, ancak menfaatler birbirine düşman olur. Düşmanlık, ölüm gibi, dünyadaki bütün lezzetleri yıkar.

Düşmanlık, insana bir şey vermez, insandan çok şey alır. Kazandırmaz, kaybettirir. Düşmanlık yoluna giren bir kimse, diyelim ki bir şair, hızla irtifa kaybeder ve bunun örnekleri çoktur.

Bir de uyarı: Hakarete hakaretle, öfkeye öfkeyle, yalana yalanla karşılık verirseniz, size bunları yapandan pek bir farkınız kalmaz. Kalır mı?
Denilir ki, neye nasıl bakarsanız, o da size öyle bakar. Bu da her daim aklımızda bulunsun.
Menfaat giysisini giyen, başka hiçbir kıyafeti beğenmez. Din, devlet, vatan, millet… Toprağa bile yatırım gözüyle bakar. Artık o, taşınmaz maldır.

Evet, böyle: "Açgözlülük, çirkin bir vadidir, sonu yoktur; kanaat ise tükenmez bir hazinedir, faydaları çoktur."

Bu yüzden olsa gerek, "bu işte iyi para var" diyenlerden de, "hangi devirde yaşıyorsun" sorusunu soranlardan da uzak durmaya çalışıyorum. Son zamanlarda, bu soruyu soran kardeşlerimizin sayısında ciddi bir artış olduğunu da söylemek zorundayım. Bütün bunlar, üzülmek için gerekli malzemelerdir.

Tam da burada, dünya malıyla ilgili, nereden okuduğumu hatırlayamadığım bir sözü dillendiriyorum: "Benimdir deme, yanımdadır de."

Toparlayalım. On binlerce yıldır dünyadayız. Artık yorulduk. Bu yorgunluk, her vesileyle kendisini gösteriyor: Dikkatsizlik, hazımsızlık, düşmanlık, saygısızlık, duymamak, dinlememek, görmemek, ciddiye almamak, emeğe hürmet etmemek vs. Uzun sözün kısası; kusurluyuz, belki de bu yüzden hep başkalarında kusur arıyoruz.
 

Mirkut

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
18 Nis 2017
Mesajlar
2,283
Tepkime puanı
1,456
Puanları
20
Kusur aramak, insanî bir özellik değildir, olamaz. Ayrıca, kusur, görene ayıptır. Boşuna dememişler: "Kusur arıyorsan, tüm aynalar senin!"

Kusur arayan göz, güzellikleri, incelikleri, hayırlı işleri görmez; görse de göstermek istemez.

Açık aramak, bulmak, belgelemek ve duyurmak; insanın gönül gözünü perdeler, ilham sütünü keser. Tam olarak şöyle: "Zekâsını başkalarının yanlışlarını bulmaya yoğunlaştıran bir kişi, bir müddet sonra kendi doğrularını da kaybeder."
Yanlışlar elbette söylenecektir, söylenmelidir. Fakat bunu "iş" haline getirmemek, yıkıcı ve mahcup edici bir biçimde yapmamak icap eder. İnsanî ve İslamî olan budur.

Bakmamız gereken yer bellidir, sabittir. Ne yazık ki, o büyük ve kadim pencereden bakmak yerine, kendi küçük pencerelerimizi tercih ediyoruz. Böylece, herkesin bir "bana göre"si oluyor.

"Bana göre"ler arttıkça, ortaya, birlik değil, çokluk çıkıyor. "Birlikten dirlik doğar" sözünü biliyoruz. Diğerini de.

Bu karmaşa içinde, tam manasıyla kardeşlik de yeşermiyor. Oysa, kardeşlik, bir müessesedir. Bakım ister, disiplin ister, fedakârlık ister. Bu müessesenin yedi gün - yirmi dört saat açık olması lazım gelir. Sadece sıkıştığınız zaman "gün, kardeşlik günüdür" derseniz, olmaz. Bunun adına "kardeşlik" diyemeyiz, samimiyetten bahsedemeyiz.

Peygamber Efendimiz insandır. Bizim de insan olmamız gerekir.

Allah"ın verdiği en büyük nimet, insanlara hizmet etmektir. Sıralama bellidir: Ümmet, millet, zürriyet. Öte yandan, hizmetin ilk şartı yahut adımı, nefsimizi ıslah etmektir, etmeye çalışmaktır. Bu işler, "ben, ben, ben" diyerek olmaz. Olur mu?

Benlik, birçok olumsuz özelliği de beraberinde getirir. Sözgelimi, müminler birbirine düşman olamaz, ancak menfaatler birbirine düşman olur. Düşmanlık, ölüm gibi, dünyadaki bütün lezzetleri yıkar.

Düşmanlık, insana bir şey vermez, insandan çok şey alır. Kazandırmaz, kaybettirir. Düşmanlık yoluna giren bir kimse, diyelim ki bir şair, hızla irtifa kaybeder ve bunun örnekleri çoktur.

Bir de uyarı: Hakarete hakaretle, öfkeye öfkeyle, yalana yalanla karşılık verirseniz, size bunları yapandan pek bir farkınız kalmaz. Kalır mı?
Denilir ki, neye nasıl bakarsanız, o da size öyle bakar. Bu da her daim aklımızda bulunsun.
Menfaat giysisini giyen, başka hiçbir kıyafeti beğenmez. Din, devlet, vatan, millet… Toprağa bile yatırım gözüyle bakar. Artık o, taşınmaz maldır.

Evet, böyle: "Açgözlülük, çirkin bir vadidir, sonu yoktur; kanaat ise tükenmez bir hazinedir, faydaları çoktur."

Bu yüzden olsa gerek, "bu işte iyi para var" diyenlerden de, "hangi devirde yaşıyorsun" sorusunu soranlardan da uzak durmaya çalışıyorum. Son zamanlarda, bu soruyu soran kardeşlerimizin sayısında ciddi bir artış olduğunu da söylemek zorundayım. Bütün bunlar, üzülmek için gerekli malzemelerdir.

Tam da burada, dünya malıyla ilgili, nereden okuduğumu hatırlayamadığım bir sözü dillendiriyorum: "Benimdir deme, yanımdadır de."

Toparlayalım. On binlerce yıldır dünyadayız. Artık yorulduk. Bu yorgunluk, her vesileyle kendisini gösteriyor: Dikkatsizlik, hazımsızlık, düşmanlık, saygısızlık, duymamak, dinlememek, görmemek, ciddiye almamak, emeğe hürmet etmemek vs. Uzun sözün kısası; kusurluyuz, belki de bu yüzden hep başkalarında kusur arıyoruz.
Yüreğine sağlık hocam
 

dersu

Bilgili Üye
Katılım
25 Eyl 2018
Mesajlar
269
Tepkime puanı
235
Puanları
7
Yaş
53
Kalbinin güzelliği tatlı üslubuna yansımış, okurken insana derdini unutturuyorsun, hep takipteyim, güzel insansın belli. Rabbim sağlıklı, hayırlı, bereketli uzun ömür nasibetsin. Az çok tahmin ediyorum ne üzre yazdığını, bir de kibiri anlat yaradana gurban.
 

dersu

Bilgili Üye
Katılım
25 Eyl 2018
Mesajlar
269
Tepkime puanı
235
Puanları
7
Yaş
53
On binlerce yıldır dünyadayız. Artık yorulduk.
Çok okudum, okurum da, vakit geçirmek için değil, hep anlamak için okudum. Ama bu denli üzerine düşündüğüm az cümle olmuştur. "artık yorulduk" yerine "artık yoğrulduk" diyebilseydik ne hoş olurdu değil mi. Tekrar tekrar yüreğine sağlık. Muhterem insan.
 

AcemiEr

Yeni Üye
Katılım
31 Ağu 2018
Mesajlar
10
Tepkime puanı
21
Puanları
2
Kusur aramak, insanî bir özellik değildir, olamaz. Ayrıca, kusur, görene ayıptır. Boşuna dememişler: "Kusur arıyorsan, tüm aynalar senin!"

Kusur arayan göz, güzellikleri, incelikleri, hayırlı işleri görmez; görse de göstermek istemez.

Açık aramak, bulmak, belgelemek ve duyurmak; insanın gönül gözünü perdeler, ilham sütünü keser. Tam olarak şöyle: "Zekâsını başkalarının yanlışlarını bulmaya yoğunlaştıran bir kişi, bir müddet sonra kendi doğrularını da kaybeder."
Yanlışlar elbette söylenecektir, söylenmelidir. Fakat bunu "iş" haline getirmemek, yıkıcı ve mahcup edici bir biçimde yapmamak icap eder. İnsanî ve İslamî olan budur.

Bakmamız gereken yer bellidir, sabittir. Ne yazık ki, o büyük ve kadim pencereden bakmak yerine, kendi küçük pencerelerimizi tercih ediyoruz. Böylece, herkesin bir "bana göre"si oluyor.

"Bana göre"ler arttıkça, ortaya, birlik değil, çokluk çıkıyor. "Birlikten dirlik doğar" sözünü biliyoruz. Diğerini de.

Bu karmaşa içinde, tam manasıyla kardeşlik de yeşermiyor. Oysa, kardeşlik, bir müessesedir. Bakım ister, disiplin ister, fedakârlık ister. Bu müessesenin yedi gün - yirmi dört saat açık olması lazım gelir. Sadece sıkıştığınız zaman "gün, kardeşlik günüdür" derseniz, olmaz. Bunun adına "kardeşlik" diyemeyiz, samimiyetten bahsedemeyiz.

Peygamber Efendimiz insandır. Bizim de insan olmamız gerekir.

Allah"ın verdiği en büyük nimet, insanlara hizmet etmektir. Sıralama bellidir: Ümmet, millet, zürriyet. Öte yandan, hizmetin ilk şartı yahut adımı, nefsimizi ıslah etmektir, etmeye çalışmaktır. Bu işler, "ben, ben, ben" diyerek olmaz. Olur mu?

Benlik, birçok olumsuz özelliği de beraberinde getirir. Sözgelimi, müminler birbirine düşman olamaz, ancak menfaatler birbirine düşman olur. Düşmanlık, ölüm gibi, dünyadaki bütün lezzetleri yıkar.

Düşmanlık, insana bir şey vermez, insandan çok şey alır. Kazandırmaz, kaybettirir. Düşmanlık yoluna giren bir kimse, diyelim ki bir şair, hızla irtifa kaybeder ve bunun örnekleri çoktur.

Bir de uyarı: Hakarete hakaretle, öfkeye öfkeyle, yalana yalanla karşılık verirseniz, size bunları yapandan pek bir farkınız kalmaz. Kalır mı?
Denilir ki, neye nasıl bakarsanız, o da size öyle bakar. Bu da her daim aklımızda bulunsun.
Menfaat giysisini giyen, başka hiçbir kıyafeti beğenmez. Din, devlet, vatan, millet… Toprağa bile yatırım gözüyle bakar. Artık o, taşınmaz maldır.

Evet, böyle: "Açgözlülük, çirkin bir vadidir, sonu yoktur; kanaat ise tükenmez bir hazinedir, faydaları çoktur."

Bu yüzden olsa gerek, "bu işte iyi para var" diyenlerden de, "hangi devirde yaşıyorsun" sorusunu soranlardan da uzak durmaya çalışıyorum. Son zamanlarda, bu soruyu soran kardeşlerimizin sayısında ciddi bir artış olduğunu da söylemek zorundayım. Bütün bunlar, üzülmek için gerekli malzemelerdir.

Tam da burada, dünya malıyla ilgili, nereden okuduğumu hatırlayamadığım bir sözü dillendiriyorum: "Benimdir deme, yanımdadır de."

Toparlayalım. On binlerce yıldır dünyadayız. Artık yorulduk. Bu yorgunluk, her vesileyle kendisini gösteriyor: Dikkatsizlik, hazımsızlık, düşmanlık, saygısızlık, duymamak, dinlememek, görmemek, ciddiye almamak, emeğe hürmet etmemek vs. Uzun sözün kısası; kusurluyuz, belki de bu yüzden hep başkalarında kusur arıyoruz.

Zekâsını başkalarının yanlışlarını bulmaya yoğunlaştıran bir kişi, bir müddet sonra kendi doğrularını da kaybeder.... bu çok kıymetli bir cümle oldu benim için teşekkürler
 
Katılım
14 May 2020
Mesajlar
39
Tepkime puanı
72
Puanları
6
Kusur aramak, insanî bir özellik değildir, olamaz. Ayrıca, kusur, görene ayıptır. Boşuna dememişler: "Kusur arıyorsan, tüm aynalar senin!"

Kusur arayan göz, güzellikleri, incelikleri, hayırlı işleri görmez; görse de göstermek istemez.

Açık aramak, bulmak, belgelemek ve duyurmak; insanın gönül gözünü perdeler, ilham sütünü keser. Tam olarak şöyle: "Zekâsını başkalarının yanlışlarını bulmaya yoğunlaştıran bir kişi, bir müddet sonra kendi doğrularını da kaybeder."
Yanlışlar elbette söylenecektir, söylenmelidir. Fakat bunu "iş" haline getirmemek, yıkıcı ve mahcup edici bir biçimde yapmamak icap eder. İnsanî ve İslamî olan budur.

Bakmamız gereken yer bellidir, sabittir. Ne yazık ki, o büyük ve kadim pencereden bakmak yerine, kendi küçük pencerelerimizi tercih ediyoruz. Böylece, herkesin bir "bana göre"si oluyor.

"Bana göre"ler arttıkça, ortaya, birlik değil, çokluk çıkıyor. "Birlikten dirlik doğar" sözünü biliyoruz. Diğerini de.

Bu karmaşa içinde, tam manasıyla kardeşlik de yeşermiyor. Oysa, kardeşlik, bir müessesedir. Bakım ister, disiplin ister, fedakârlık ister. Bu müessesenin yedi gün - yirmi dört saat açık olması lazım gelir. Sadece sıkıştığınız zaman "gün, kardeşlik günüdür" derseniz, olmaz. Bunun adına "kardeşlik" diyemeyiz, samimiyetten bahsedemeyiz.

Peygamber Efendimiz insandır. Bizim de insan olmamız gerekir.

Allah"ın verdiği en büyük nimet, insanlara hizmet etmektir. Sıralama bellidir: Ümmet, millet, zürriyet. Öte yandan, hizmetin ilk şartı yahut adımı, nefsimizi ıslah etmektir, etmeye çalışmaktır. Bu işler, "ben, ben, ben" diyerek olmaz. Olur mu?

Benlik, birçok olumsuz özelliği de beraberinde getirir. Sözgelimi, müminler birbirine düşman olamaz, ancak menfaatler birbirine düşman olur. Düşmanlık, ölüm gibi, dünyadaki bütün lezzetleri yıkar.

Düşmanlık, insana bir şey vermez, insandan çok şey alır. Kazandırmaz, kaybettirir. Düşmanlık yoluna giren bir kimse, diyelim ki bir şair, hızla irtifa kaybeder ve bunun örnekleri çoktur.

Bir de uyarı: Hakarete hakaretle, öfkeye öfkeyle, yalana yalanla karşılık verirseniz, size bunları yapandan pek bir farkınız kalmaz. Kalır mı?
Denilir ki, neye nasıl bakarsanız, o da size öyle bakar. Bu da her daim aklımızda bulunsun.
Menfaat giysisini giyen, başka hiçbir kıyafeti beğenmez. Din, devlet, vatan, millet… Toprağa bile yatırım gözüyle bakar. Artık o, taşınmaz maldır.

Evet, böyle: "Açgözlülük, çirkin bir vadidir, sonu yoktur; kanaat ise tükenmez bir hazinedir, faydaları çoktur."

Bu yüzden olsa gerek, "bu işte iyi para var" diyenlerden de, "hangi devirde yaşıyorsun" sorusunu soranlardan da uzak durmaya çalışıyorum. Son zamanlarda, bu soruyu soran kardeşlerimizin sayısında ciddi bir artış olduğunu da söylemek zorundayım. Bütün bunlar, üzülmek için gerekli malzemelerdir.

Tam da burada, dünya malıyla ilgili, nereden okuduğumu hatırlayamadığım bir sözü dillendiriyorum: "Benimdir deme, yanımdadır de."

Toparlayalım. On binlerce yıldır dünyadayız. Artık yorulduk. Bu yorgunluk, her vesileyle kendisini gösteriyor: Dikkatsizlik, hazımsızlık, düşmanlık, saygısızlık, duymamak, dinlememek, görmemek, ciddiye almamak, emeğe hürmet etmemek vs. Uzun sözün kısası; kusurluyuz, belki de bu yüzden hep başkalarında kusur arıyoruz.
Eyvallah Üstadım, Allah razı olsun inşaallah
 
Üst