Herkesin parayı keşifleriyle bildiği
Lidyalılar Anadolu’nun en eski medeniyetleri arasında yer alıyor. İlkçağ’da Gediz (Hermos) ve Küçük Menderes (Kaistos) nehirlerinin arasındaki bölgede yaşadılar.
Lidyalılar, Frigyalıların yıkılmasından sonra bölgeye hakim oldular ve M.Ö. 487’de başkenti Salihli yakınlarında bulunun Sard kenti olan bağımsız bir devlet kurdular. Kral Giges’in zamanında ilk bağımsızlıklarına ulaşan Lidya toprakları, güneyde Antalya, batıda Çanakkale ve İzmir, kuzeyde ise Samsun arasındaki bölgeye uzanıyordu.
Uygarlık lakabı Aslan Kral olan son kralları Krezüs zamanında en parlak dönemini yaşadı. Zenginliği ile çok büyük bir nam saldığından karun ünvanına sahip olan Aslan Kral, Persler ile girdiği mücadelede başarılı olamayınca, Lidya Krallığı Persler tarafından M.Ö.546’da yıkıldı.
Dediğimiz gibi, tarihte parayı kullanan ilk uygarlık Lidyalılar. Paraya sikke ismini veren Lidyalılar, altın ve gümüş gibi metal alaşımların karışımları ile ilk sikkeleri üretmişler. Krallığın simgesi aslanın bulunduğu olan sikkeler değiş tokuş yöntemini ortadan kaldırmış ve ticaret gelişmiş.
İlk borsa diyebileceğimiz serbest pazar, Lidyalılar tarafından Sfrad’da (Salihli-Manisa) kuruldu. Kral yolu olarak bilinen Efes’ten (İzmir) başlayıp Persepolis’e (İran) kadar uzanan ticaret yolu da Lidya dönemine işaret ediyor.
Lidyalılar Yunan Mitolojisi’ne ve tanrılarına inanıyorlardı. Artemis, Zeus ve Yunan tanrılarına inanış bölgede hakimdi. Ölülerini tümülüs adı verilen gizli odalara sahip tepelere gömerlerdi. 26 harfli bir alfabe kullanan Lidyalılar, mimaride de gelişmişlerdi. Kusursuz taş işçiliğinin yanında kuyumculuk da bu bölgede ilerlemişti.
Efsaneye göre, Lidya öncesi bir uygarlık olan Herakleslilerin son kralı Kandaulis karısını o kadar çok seviyormuş ki, koruması Gigis’e bu güzelliği takdir etmesi için gece onun odasında gizlenmesi konusunda ısrar etmiş. Gigis önce bunu kabul etmemiş ama ısrarlara dayanamamış ve odada saklanmış. Ancak daha sonra kralın karısı Gigis’i fark etmiş ve onu tehdit ederek “Ya kralı öldür yerine geç, ya da kendin ölürsün” demiş. Gigis de Kralı öldürüp onun yerine geçip Lidya Krallığı’nı kurmuş.
Karun Hazinesi, çoğunluğu M.Ö. 5. yüzyıla ait olan ve Krezüs isimli Lidya Kralı’nın dönemine tarihlenen sayısı 400’den fazla eserden oluşuyor. Bunlar 1960’lı yıllarda ABD’ye kaçırıldı ve 1993 yılındaki uzun bir hukuki mücadele ile Türkiye’ye iade edildi.
Hikayesi ise kaçırılan hazinenin satışının getirilme maliyetinden daha az olması nedeniyle trajikomik. Toptepe, İkiztepe ve Aktepe’de yapılan kaçak kazılar sonucu 1965-1966 ve 1968 yıllarında mezar hazinelerine ulaşıldı. 1965 yılındaki Toptepe tümülüsündeki parçalar o dönemin parası ile 65.000 TL, 1966 yılındaki İkiztepe Tümülüsü’ndeki parçalar 160.000 TL’ye, Aktepe’deki parçalar 40.000 TL’ye satılmıştı. Eserlerin iadesi için sonradan dava açıldı, 6 yıl süren dava masrafları 40 milyon doları buldu.
Karun Hazinesi denilince akla gelen Kanatlı Denizatı Broşu’nun yurt dışı hikayesi yukarıda anlattığım öykü ile bitmiyor.
Maalesef 2006 yılında bir dizi olay sonucu sahtesi ile değiştirildi ve 6 yıl sonra Almanya’da ortaya çıktı. Dönemin müze müdürü Kazım Akbıyıkoğlu’nun sahtesi ile değiştirilmesine aracılık ettiği eser İstanbul’da 1.5 milyon dolara satılmak istenirken kaybolmuş ve müze müdürü 18 yıl hapis cezası almıştı.
İlginçtir, 2006 da kaçırılan eser 6 yıl sonra bulundu, yine 6 yıl sonra yurda döndü. Uşak Müzesi’nde sergilenen eserler arasında yer alan Denizatı Broşu’nun orjinal olup olmadığı ile ilgili söylentiler hala devam ediyor.
Belki önümüzdeki yıllar içinde Lidyalıları, Karun Hazinesini ve lanetini gösteren bir film ya da dizi projesi ile karşılaşırız. Sizce de hoş olmaz mı? Senaryosu hazır ne de olsa…
“Zenginlik ve ihtişam mutluluk için yeterli sayılamaz. Nice kıt kanaat yaşayan insan tanıdım ki altına hükmedenlerden daha talihliydiler. Nice insan da tanıdım ki masallardaki kadar zengindiler ama mutsuz öldüler"