Daha önce ayrı ayrı konular açarak paylaşmış olduğum birkaç güzel kaynağı, bu başlık altında tekrar paylaşayım, derli toplu olsun diye düşündüm, denk geldikçe ilgi çekici işe yarar bilgileri tekrar bu konu altında paylaşacağım umarım fayda yaratır. Sevgiler saygılar.
İlk olarak ülkemizdeki antik kentler listesi, keyifli okumalar dilerim.
https://ipfs.io/ipfs/QmR1gzPYUwxEUW.../wiki/Türkiye'deki_antik_kentler_listesi.html
Rabbim öyle bir vatan nasip etmiş ki bize; tabiat, konum, iklim, kültür, tarih v.s. her anlamda adeta tek taş.
Anadolumuzdaki tarihi kentlerle ilgili uzunca bir araştırma yazısı, uzun fakat Anadolumuza tarihi ve kültürel bir bakış sağlaması açısından faydalı olacağını düşündüğümden paylaşmak istedim.
Canınız sıkılır vaktinizde olursa okumanızı tavsiye ederim. Sevgiler, saygılar.
PDF den Word e oradan da siteye aktarınca yazımla ilgili bazı sıkıntılar olabiliyor kusura bakmayın.
ANADOLU ANTİK KENTLERİ
Özet
Anadolu’da konut ve yerleşme, tarih içindeki başlangıçlarından beri kültürden kültüre mimari ve sanatsal köklü bir değişimle beraber kentlerin dokusu oluşmuştur. Çağlar boyunca Anadolu’nun topraklarına serpilen kentler sürekli bir tarihsel gelişme ve değişim göstermiştir. Birçok medeniyetleri bünyesinde eritmiş olan Türkiye’de antik kentler ve kent evrimin bütünlüğü içinde kavranması, yalnızca köklülüğünü ve zengin çeşitliliğini takdir etmemizi değil, geleceğin farklılığının toplum anlayışımızda saklı olduğunu görmemizi sağlayabilir. Bu makalede, birçok medeniyetlere ev sahipliği yapmış Anadolu coğrafyasının kent dokusu, insan yerleşimleri, sosyal yaşamı ve kültürel özellikleri saptanmış, tarihi süreç içindeki gelişimi irdelenerek Anadolu kentlerinin kültürel birikimi ortaya konmuştur.
GİRİŞ
Tarihte kentleşmenin kökleri yaklaşık 10.000 yıl kadar geri gitmektedir. Erken dönem Antik kentler Orta Doğu’da (Mezopotamya, Mısır) yaklaşık M.Ö. 6000 yıl önce, Hindistan’da İndus Vadisi, Çin’de, Girit şehirlerinin Minos uygarlığında yaklaşık M.Ö. 4000 yıl kadar önce ve Meksika’da yaklaşık 2300 yıl öncesinde bulunabilir.[SUP]1[/SUP]
Antik kentler iyi tanımlanmış politik imparatorluklar içinde kilit noktalar olarak tarihte yer aldılar. Babil, Atina, Roma, Mexico City, Pekin, İstanbul, vb. gibi merkezi komuta şehirleri vardı. Diğer şehirler, kara veya suyolları aracılığıyla merkeze bağlıydı. Şehirlerin bilgi, güç, zenginlik ve kontrol gibi tüm kaynakların toplanma merkezi olmaları onların en önemli ortak yapısal özellikleriydi. Devlet, din, uygarlık, aile ve ülke kavramları
“şehir” kavramı ile iç içeydi. Polis (Antik Yunan şehir devleti), özünde bir kentin egemenlik alanıyla tanımlanan bir yönetim şeklidir. Kent sakini ise “
kent hayatı” ve
“iyi bir hayat” için kentlerde yaşayan kentli yurttaştı. Antik kentler ibadet amaçlı tapınaklar, ticaret amaçlı pazar meydanları ve eğlence amaçlı tiyatrolardan oluşan kamusal mekânlarla tanımlanabilir. Ayrıca, antik kentler iç kalenin etrafını saran surlarla çevrelenmiştir.[SUP]2[/SUP]
Antik kentlerin çoğu sağlıksız barınma koşullarıyla uğraşmaktaydı. Bu şehirler özellikle kendi hinterlandında aynı zamanda güç alanlarıydı. Sürekli savaş tehditlerine karşı, kendilerini güçlü konumlandırma ve sağlamlaştırma sistemleri ile korumaktaydılar. Bölgesinde ticaret yeri olmuşlar, belli bir düzeyde iş bölümü karmaşık ve işlevsel düzenleme özelliği göstermişlerdir. Bu şehirlerin aynı zamanda temsil edici özelliği vardı. Ayırt edici bir grup semboller ve mekân modelleri kullanılarak inşa edilen yerlerdi. Böylece, örneğin antik Babil’deki Ur kentinde cennetler ve şehir arasındaki geometrik ilişkileri yöneten kozmolojik kodlar kullanılmıştır. Bu dini kodlar da kutsal ve dünyevi mekânları belirlemiştir.[SUP]3[/SUP]Atina gibi klasik kentler de kozmolojik kodlara göre inşa edilmiştir. Şehir, Tanrıça Athena’yı onurlandırmak için inşa edilmiştir. Temelde bir daire şeklindedir. Dairenin merkezinde topluluğun ve dünyanın merkezi agora vardır. Sokaklar merkezden yayılan bir ışınsal ağ olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme temelde pazara kolay erişim gibi ekonomik kaygılar tarafından değil, tüm evlere eşit mesafede olması gerekliliğine dayanan politik ilke tarafından belirlenmiştir. Tüm Atinalı yurttaşlar (yabancılar, köleler ve kadınlar hariç) eşit olarak kabul edilmekteydi. Şehir merkezinde vatandaşlar için toplantı salonu, belediye meclisi ve meclis salonu yer almaktaydı.
Roma şehir merkezine forum denmekteydi. Yükseliş döneminde, bir milyondan fazla nufüs Roma’da yaşıyordu. Roma’da bir tatlı su taşıma sistemi ve kamu yolları geliştirilmişti. Yine de yoksul ve zengin mahalleler arasındaki kutuplaşma fark edilir ölçüdeydi. Merkezin dışında kalan yerleşim bölgeleri sosyal sınıflara göre bölünmüştü. Zamanla bu,
“çöküş” ve
“aylaklık” mekânı olarak nitelendirilmiş bir yer olarak tanındı.
Kentin gereksinimi olan su ve ücretsiz ekmek gibi kaynaklar kırsal alandan sağlanmıştır. Bu durum ormansızlaştırma ve toprağın aşırı kullanımıyla sonuçlanan tarımsal arazi talebini artırmıştır. Refah, temelde sadece elitler ve elit soyundan gelen vatandaşlar için mevcuttu. Partici sınıf, Roma’da iktidarı ellerinde tutuyorlardı. Hane halkı tüketimi için gerekli eşyaları, ücretli emeği üreten küçük esnaf sınıfı yoktu ve çoğunluk politik ve ekonomik hayata katılımın dışında tutulan köle emeği tarafından yapılırdı. Mutlak hâkimiyeti elinde tutan krallık veya hanedan yasaları Roma şehrine hâkim durumdaydı.
Pekin Antik Roma’ya benzer köle işgücüne dayanan bir kentti. Hayat hükümdarlığın kontrolü altındaydı. Mançu kenti, İmparatorluğun başkentiydi. Adeta iş ve ticaret kentiydi. Ming hanedanlığı şehir merkezinin kutsal olduğunu iddia ederek girişe sınırlama getirdi. Böylece sözde
“Yasak şehir” ortaya çıktı. Ayrıca gök cisimlerinin göstergeleri gibi kozmolojik semboller kullanılmıştır.
Latin Amerika’da Aztek ve İnka medeniyetleri, Meksiko şehri gibi önemli şehirleri kurdu. Buradaki önemli nokta, Meksika’daki Aztek uygarlıklarının tarım hinterlandı ile yakın bir ilişki içinde olmasıdır. Ekonomi paraya değil, takas/mübadele sistemine dayanmaktaydı. Kentin rolü, Aztek hükümdarları için idari merkezi olarak hizmet vermek oldu. Avrupa’da sadece geç Ortaçağ’da kentler devletten siyasal bağımsızlık ve özerklik kazandı.
Kentleşme, M.Ö. 1000 ile M.S. 500 yılları arasında bir düşüş yaşadı. Merkezî otoriteler gücünü kaybettiği için o dönemki kentlerin kendilerini savunma ihtiyacı doğmuştur.
Ortaçağ Avrupa’sında kentleşme düzeyi gerilerken, Asya, Yakın Doğu ve Latin Amerika’daki şehirler zenginleşmiştir.
LYKAONİA ANTİK KENTİ (KONYA)
Klâsik çağda, Konya ve Karaman’ı içine alan bölgeye Lykaonia denilmektedir.
Lykaonia adının ise, Hititler dönemindeki Lukka’dan kaynaklandığı kabul edilir.
Lykaonia adının kökeniyle ilgili olarak, kelimenin asıl şeklinin Lukkawana olduğu, “
Lukkalılar” ya da
“Lukka Ülkesi” anlamına geldiği şeklinde değerlendirmeler yapılmıştır.[SUP]4[/SUP] Luwiler, M.Ö. 3000 yılından, M.Ö. 1000 yılına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Antik Çağda Lykaonia’nın batısında Paroreus, doğusunda Laranda (Karaman) ve Kybistra (Ereğli), güneyinde Antik İsauria, Homanades ve Doğu Pisidia yer almaktadır. Lykaonia Bölgesi, Anadolu’nun merkezinde bulunmasından dolayı kültürel bir yoğunluk ve çeşitliliğe sahip olmuş, söz konusu çeşitliliğin bölgenin yönetim ve şehirleşme sürecinde de yaşandığı görülmüştür.[SUP]5[/SUP] Dağlık Kilikya, İsauria, Pisdia ve Homanadeis ülkesi gibi Antik çağın sorunlu bölgelerine yakın olduğu için, Roma’nın söz konusu bölgelerle ilgili düzenlemelerinde şu veya bu şekilde Lykaonia bölgesi de yer almıştır.
M.Ö. 133 yılında Pergamon kralı 3. Attalos (M.Ö. 138-133) vasiyetiyle Roma, Anadolu’da daha etkin bir politika izlemeye başladı. M.Ö. 129 yılında Manius Aquilius başkanlığındaki on kişilik bir senato heyeti tarafından Provincia Asia Eyaleti kurulmuştur.
Roma’daki İç Savaşlar sırasında Kilikya Eyaleti parçalanmış ve feshedilmişti. Roma hükümeti, artık Anadolu’da proconsul yerine yerli bir prens yani Galat kralı Amyntas tarafından temsil edilmeye başlanmıştı. Amyntas, M.Ö. 31 yılındaki Actium Savaşı’na Antonius’un yanında katılmasına rağmen, ihanet ederek Octavianus tarafına geçmiştir. Savaştan sonra, Roma Cumhuriyeti’nin tek adamı olan Augustus’da Anadolu’yu yeniden yapılandırmak için bir takım siyasal ve idarî düzenlemeler yapmıştır. Augustus, Amyntas’ın krallığına ve mevcut topraklarına dokunmadığı gibi, İsauria’yı ve M.Ö. 36 yılından beri Kleopatra tarafından yönetilen Dağlık Kilikya’yı da kendisine bağlamak suretiyle ödüllendirmiştir. Böylece Yozgat’tan Manavgat’a kadar uzanan bir bölgeye hâkim olduğu anlaşılan Amyntas’ın Side’de adına sikke bastırdığı bilinmektedir.[SUP]6[/SUP]