Mal bulanındır
BELKIDE INSANLARIN ELINDE KALAN SON SEY UMUTLARIDI
Mezarların doğuşu, insanların ölümü ve insanların ölümden sonraki hayatına inanması gibi etkenler etkili olmuştur. Gerek insanların mezarıyla birlikte gömüldüğü araç gereçler, gerekse inançlarına bağlı olması, insan hayatının içinde ne kadar önemli olduğunun bir kanıtıdır.
Mezar farklılıkları; ilk olarak insanın yaşadığı yeri, coğrafi yapısı, yöre inançları bağlı olarak kremasyon ve inhumasyon gömme şekil adetleri arasında gösterebiliriz. İnhumasyon, insan vücuduna göre açılan çukurda, ellerin iki yana açılmış şekilde gömülmesidir. Kremasyon ise ölen insan vücudunun yüksek ısıda yakılmasıdır. Kremasyon uygulama sonucunda küller urno denilen kaplarda muhafaza edilir. Eski çağlarda kremasyon yapılmasının sebebi yakılarak ölen kişinin ruhunun göğe yükselmesi olarak nitelendirilmiştir. Amaç ruhu özgür bırakmaktır. Bu yöntem günümüzde bir çok toplumda uygulanır.
Arkeolojik verilere göre ilk insanlar günümüzden 100.000 � 40.000 yıl önce Rusya’daki Teshik Tash, Fransa’daki Mouistier ve Irak’taki Shanidar mağaralarda gömüldükleri görülmüştür. Bu mezar çeşitleri Prehistorik devirde görülmektedir. Mezarların yanında balta, taş aletler, hayvan kemiği gibi benzer araç ve gereçlerin bırakmaları o dönemin adetlerini görmemizde yardımcı olur.
M.Ö 8.000 � 5.500 yıllarında yani Neolitik Çağın başından itibaren, gömüler hem yerleşim hemde yerleşim dışında yer almaştır. Avlu, sokaklar, ev içlerinde yerleşme içindekilere örnek gösterebiliriz. Yerleşme dışındakiler ise mezarlık olarak tanımlarız. En eski yerleşim yerlerinden olan Çayönü’nde yerleşim içi mezarlarda bulunmaktadır. Gömüler, M.Ö. iki bin yıl itibari ile artık yerleşim içi gömüler yerleşim dışına çıkmıştır. Yerleşim içi gömülerin tercih edilmesinin sebebi; ölen insanın yaşam hayatı boyunca, günlük yaşamlarını sürdürdüğü meydanlarda, avlularda, evlerde ve şehir merkezleri olmuştur. Bu mezarların örneği Balıkesir, Yortan Çandarlı, Babaköy gibi yerlerde bulunmaktadır. Yapılan kazılarda küp, toprak, sandık mezarlar yan yanadır. Mezarların yapılış şekline göre farklı yerlerde değil aynı yerde bulunması da dikkat çekmiştir. Aynı halk grubunun yaşadığı bölgede yapılan kazılar sonucunda, farklı özelliklerde mezarlar bulunmuştur. Farklı bulunmasının ( intramural ve ekstramural ) sebebi Batı Anadolu’nun, Ege ve Yunanistan’ı diğer yandan Orta Anadolu’nun etkilerinde kalan farklı kültürleri gruplarının aynı bölgede ortak yaşam sürmeleri olmuştur. Bu da iki farklı kültürün Anadolu coğrafyası çerçevesinde yaşadığının kanıtıdır.
Tarihte Anadolu’da ölülerin çoğu tek, az bir kısmı ise çift olarak gömülmüştür. Anadolu’da kolektif gömme görülmemiştir. Bunun yanı sıra aile, kabile mezarları da yoktur. Ege tarafında yaşayan toplumların ev biçimli mezar anıtları, sahte kubbe, kayalara oyularak yapılan tapınakların bulunması çift olarak gömülmeye müsait değildir. Çift gömüler ilk olarak Alacahöyük’te Geç Kalkolitik Dönemi tarihlenen sanduka mezarlarıdır. Mezar da biri yetişkin erkek ve çocuk gömülmüştür.Bunların dışında hoker gömüleri de rastlanmıştır.
Ön tarihte bütün Anadolu’da hoker gömme şekline göre uygulanmıştır. Hoker, dizlerini karına, göğsüne ve çenesine kadar çekilerek gömülmesidir. Bu buluntuları tarihçiler bulunduğu şekillere göre tam hokey ve yarım hoker olarak sınıflandırılmıştır. Ölülerin bu şekilde gömülmesi hakkında birçok rivayet ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir tanesi ölümlerin bir tür sonsuz uyku olarak nitelendirip bu forma göre hareket etmeleri olmuştur. Farklı bir görüş ise, ölülerin hortlaması durumuna karşın ölüleri bağlayıp hoker pozisyonu şeklinde gömerek önlem almaktadırlar. Hortlamaya karşın bugün bile bazı ilkel kavimlerin bu şekilde ölüleri gömüldükleri bilinmektedir. Kabul edilen bir görüşte hokerin ana karnında duruşunun taklit edildiğini dünyaya gözlerini nasıl açtıysa, diğer hayata da öyle gittiği düşünülmüştür. En yaygın kabul gören görüşte budur. Hoker pozisyonunda, gömünün yapılan kazılara göre bir çok bölgede görülmüştür. M.Ö. 600.000-10.000 yılları itibaren dünyanın bir çok yerde yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır. Buna karşın ( Orta ve Batı Avrupa, Mısır, İran, Avrasya ) halen kesin bir neden bulunamamıştır. Tarihten günümüze birçok gömü çeşitleri ve yöntemleri bulunmaktadır. Mezar anıtların da yazılar yazılmış, şekiller çizilmiştir.
Mezarların yıkılması tahrip edilmesine karşın uyarılar da bulunulmuştur. Bir Yunan kentinde mezarlar ana yolları üzerinde yaşam alanlarına engel olmayacak şekilde yapılmıştır. Yunan kentine giderken ana yolları üzerinde nekropolisi görmek mümkündür. Yol kenarlarında olan mezarlar prestijli ziyaretçileri etkilemek amacıyla yapılmış, alçakgönüllü olanlar ise prestijli mezarların arkasında yüksek durumdadırlar. Fakir mezarlar, mezarların üstünde bir şey yazılmazken durumu daha iyi olan mezarlarda üstünde yazılı taşıtlar vardır. Zenginlerin mezar taşları; bir kaç metre yüksek heykeltıraş, rölyeflerle süslenmiş gösterişlidir. Bu türde mezarlar birkaç kuşağı görebilecek şekilde odalı yapılmıştır. Yunanlıların yaptığı Helenistik mezarlar Romalılar da sürdürmüştür. Halen kullanılan bu mezarlar, mozole biçiminde dönüştürülerek devam etmektedir. Akdeniz bölgesinde yıpranmamış en eski mezarlar türlerini görebiliriz. Türkiye’de 1200 tane Hierapolis’in mezarı içermektedir. Bunlar; Assos, Patara, Ksanthos nekropoller en iyi örneklerdir.Tahrip edilmesi, yol çalışmaları ve kanunların koruma alanında zayıf olması bu tür önemli anıtları kaybolması ve hasara uğramasına yol açmıştır. Vatandaşların bu alanda bilinçlenmesi gerekmektedir..... Saygılarımla
Mezar farklılıkları; ilk olarak insanın yaşadığı yeri, coğrafi yapısı, yöre inançları bağlı olarak kremasyon ve inhumasyon gömme şekil adetleri arasında gösterebiliriz. İnhumasyon, insan vücuduna göre açılan çukurda, ellerin iki yana açılmış şekilde gömülmesidir. Kremasyon ise ölen insan vücudunun yüksek ısıda yakılmasıdır. Kremasyon uygulama sonucunda küller urno denilen kaplarda muhafaza edilir. Eski çağlarda kremasyon yapılmasının sebebi yakılarak ölen kişinin ruhunun göğe yükselmesi olarak nitelendirilmiştir. Amaç ruhu özgür bırakmaktır. Bu yöntem günümüzde bir çok toplumda uygulanır.
Arkeolojik verilere göre ilk insanlar günümüzden 100.000 � 40.000 yıl önce Rusya’daki Teshik Tash, Fransa’daki Mouistier ve Irak’taki Shanidar mağaralarda gömüldükleri görülmüştür. Bu mezar çeşitleri Prehistorik devirde görülmektedir. Mezarların yanında balta, taş aletler, hayvan kemiği gibi benzer araç ve gereçlerin bırakmaları o dönemin adetlerini görmemizde yardımcı olur.
M.Ö 8.000 � 5.500 yıllarında yani Neolitik Çağın başından itibaren, gömüler hem yerleşim hemde yerleşim dışında yer almaştır. Avlu, sokaklar, ev içlerinde yerleşme içindekilere örnek gösterebiliriz. Yerleşme dışındakiler ise mezarlık olarak tanımlarız. En eski yerleşim yerlerinden olan Çayönü’nde yerleşim içi mezarlarda bulunmaktadır. Gömüler, M.Ö. iki bin yıl itibari ile artık yerleşim içi gömüler yerleşim dışına çıkmıştır. Yerleşim içi gömülerin tercih edilmesinin sebebi; ölen insanın yaşam hayatı boyunca, günlük yaşamlarını sürdürdüğü meydanlarda, avlularda, evlerde ve şehir merkezleri olmuştur. Bu mezarların örneği Balıkesir, Yortan Çandarlı, Babaköy gibi yerlerde bulunmaktadır. Yapılan kazılarda küp, toprak, sandık mezarlar yan yanadır. Mezarların yapılış şekline göre farklı yerlerde değil aynı yerde bulunması da dikkat çekmiştir. Aynı halk grubunun yaşadığı bölgede yapılan kazılar sonucunda, farklı özelliklerde mezarlar bulunmuştur. Farklı bulunmasının ( intramural ve ekstramural ) sebebi Batı Anadolu’nun, Ege ve Yunanistan’ı diğer yandan Orta Anadolu’nun etkilerinde kalan farklı kültürleri gruplarının aynı bölgede ortak yaşam sürmeleri olmuştur. Bu da iki farklı kültürün Anadolu coğrafyası çerçevesinde yaşadığının kanıtıdır.
Tarihte Anadolu’da ölülerin çoğu tek, az bir kısmı ise çift olarak gömülmüştür. Anadolu’da kolektif gömme görülmemiştir. Bunun yanı sıra aile, kabile mezarları da yoktur. Ege tarafında yaşayan toplumların ev biçimli mezar anıtları, sahte kubbe, kayalara oyularak yapılan tapınakların bulunması çift olarak gömülmeye müsait değildir. Çift gömüler ilk olarak Alacahöyük’te Geç Kalkolitik Dönemi tarihlenen sanduka mezarlarıdır. Mezar da biri yetişkin erkek ve çocuk gömülmüştür.Bunların dışında hoker gömüleri de rastlanmıştır.
Ön tarihte bütün Anadolu’da hoker gömme şekline göre uygulanmıştır. Hoker, dizlerini karına, göğsüne ve çenesine kadar çekilerek gömülmesidir. Bu buluntuları tarihçiler bulunduğu şekillere göre tam hokey ve yarım hoker olarak sınıflandırılmıştır. Ölülerin bu şekilde gömülmesi hakkında birçok rivayet ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir tanesi ölümlerin bir tür sonsuz uyku olarak nitelendirip bu forma göre hareket etmeleri olmuştur. Farklı bir görüş ise, ölülerin hortlaması durumuna karşın ölüleri bağlayıp hoker pozisyonu şeklinde gömerek önlem almaktadırlar. Hortlamaya karşın bugün bile bazı ilkel kavimlerin bu şekilde ölüleri gömüldükleri bilinmektedir. Kabul edilen bir görüşte hokerin ana karnında duruşunun taklit edildiğini dünyaya gözlerini nasıl açtıysa, diğer hayata da öyle gittiği düşünülmüştür. En yaygın kabul gören görüşte budur. Hoker pozisyonunda, gömünün yapılan kazılara göre bir çok bölgede görülmüştür. M.Ö. 600.000-10.000 yılları itibaren dünyanın bir çok yerde yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır. Buna karşın ( Orta ve Batı Avrupa, Mısır, İran, Avrasya ) halen kesin bir neden bulunamamıştır. Tarihten günümüze birçok gömü çeşitleri ve yöntemleri bulunmaktadır. Mezar anıtların da yazılar yazılmış, şekiller çizilmiştir.
Mezarların yıkılması tahrip edilmesine karşın uyarılar da bulunulmuştur. Bir Yunan kentinde mezarlar ana yolları üzerinde yaşam alanlarına engel olmayacak şekilde yapılmıştır. Yunan kentine giderken ana yolları üzerinde nekropolisi görmek mümkündür. Yol kenarlarında olan mezarlar prestijli ziyaretçileri etkilemek amacıyla yapılmış, alçakgönüllü olanlar ise prestijli mezarların arkasında yüksek durumdadırlar. Fakir mezarlar, mezarların üstünde bir şey yazılmazken durumu daha iyi olan mezarlarda üstünde yazılı taşıtlar vardır. Zenginlerin mezar taşları; bir kaç metre yüksek heykeltıraş, rölyeflerle süslenmiş gösterişlidir. Bu türde mezarlar birkaç kuşağı görebilecek şekilde odalı yapılmıştır. Yunanlıların yaptığı Helenistik mezarlar Romalılar da sürdürmüştür. Halen kullanılan bu mezarlar, mozole biçiminde dönüştürülerek devam etmektedir. Akdeniz bölgesinde yıpranmamış en eski mezarlar türlerini görebiliriz. Türkiye’de 1200 tane Hierapolis’in mezarı içermektedir. Bunlar; Assos, Patara, Ksanthos nekropoller en iyi örneklerdir.Tahrip edilmesi, yol çalışmaları ve kanunların koruma alanında zayıf olması bu tür önemli anıtları kaybolması ve hasara uğramasına yol açmıştır. Vatandaşların bu alanda bilinçlenmesi gerekmektedir..... Saygılarımla