KAYSERİ kültepe höyüğü

 

DİVANE

Moderatör
Moderatör
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
500
Tepkime puanı
47
Puanları
5
Kayseri'deki Kültepe Kaniş/Karum Höyüğü'nden 70 yıldır tarih fışkırıyor

Kayseri'deki Kültepe Kaniş/Karum Höyüğü'nde yaklaşık 70 yıldırdevam eden kazı çalışmalarında, toprağın altına hapsolmuş tarihi zenginlikler gün yüzüne çıkartılıyor.








Ön Asya'nın yaklaşık 5 bin yıllık tarihini aydınlatan Kayseri’deki Kültepe Kaniş/Karum Höyüğü'nde yaklaşık 70 yıldır devam eden kazı çalışmalarıyla, saklı kalmış tarihi zenginlikler gün yüzüne çıkartılıyor.

Kayseri kent merkezine yaklaşık 25 kilometre uzaklıkta, küllü toprağa sahip bir tepede bulunmasından dolayı "Kültepe" olarak adlandırılan bölgede, dönemin krallığının başkenti olan "Kaniş" ve ticaret kervanlarının mallarının indirilip dağıtıldığı liman anlamına gelen "Karum"dan adını alan Kültepe Kaniş/Karum Höyüğü'nde sürdürülen kazı çalışmalarıyla Anadolu, Suriye ve Mezopotamya tarihi aydınlatılıyor.

Türk Tarih Kurumu adına Prof. Dr. Tahsin Özgüç önderliğinde 1948'de başlatılan, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ankara Üniversitesinin desteğiyle devam ettirilen kazı çalışmalarına ABD, Avrupa ve Uzak Doğu'dan da arkeologlar katılıyor.

Tarihi bakımdan en zengin yerlerden biri
Asurlu tüccarların yaklaşık 4 bin yıl önce kervanlarla malları Kaniş'e getirip burada vergilerinin ödemesinin ardından Anadolu'daki çeşitli şehirlere dağıtılmasından dolayı o dönem önemli bir ticaret merkezi ve Anadolu'nun en zengin şehirlerinden biri haline gelen Kültepe, günümüzde de tarihi bakımdan en zengin yerlerden biri olmayı sürdürüyor.

Bugüne dek kazı çalışmalarında 3 saray ve 3 tapınağın bir kısmının ortaya çıkarıldığı 550 metre çapındaki Kültepe Höyüğü'nde taş döşeli yolla açılan kerpiç evler ile binlerce tarihi eser tespit edildi.

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi, Kültepe Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, höyükte sürdürülen kazı çalışmalarında elde edilen bulgular ışığında günümüzden 8 bin yıl öncesinin verilerine ulaşılabileceğini söyledi.

"Ön Asya'nın en büyük şehirlerinden bir tanesi"
Kazı çalışmaları hakkında bilgi veren Kulakoğlu, şunları kaydetti: "1948’den itibaren başlayan kazılarda yaklaşık olarak Kültepe'nin yüzde 5-6'lık kısmı ancak kazılabildi. Çok geniş bir şehir. Ön Asya'nın en büyük şehirlerinden bir tanesi. Dolayısıyla 70 yılda yüzde 5'i kazıldıysa bundan sonra önümüzde 3-4 bin yıl kazılacak bir yer var demektir. 3-4 bin senelik bir bilgi bankası burada duruyor. Anadolu'nun değil, Türkiye'nin değil, bütün Ön Asya'nın günümüzden 4-5 bin yıl önceki durumu hakkında bilgi verecek bir merkezden bahsediyoruz. Şimdi çalışmaya devam ettiğimiz alanlarda daha erken tabakalara yani daha erken tarihlere inmek istiyoruz. Eğer onları da gerçekleştirebilirsek Kayseri'nin tarihini daha erkene götürmek mümkün olacak."

"19 bin tablet Türkiye müzelerinde korunuyor"
Şu ana kadar yapılan kazılarda bulunan eserlerin İstanbul, Ankara ve Kayseri'deki müzelerde sergilendiğini hatırlatan Kulakoğlu, "Şimdiye kadar bulunan 23 bin tabletin bir kısmı daha önceki kazılarda yurt dışına götürülmüş ama en az 19 bin tablet şu an Türkiye müzelerinde korunmakta. Bunların sadece bir kısmı sergileniyor, hepsinin sergilenmesi bir anda mümkün değil ama yine aynı şekilde kazılarda bulunmuş arkeolojik eserlerin de büyük bir kısmı müzelerde sergilenmekte. Müzelerdeki eserlerin büyük kısmını Kültepe eserleri oluşturuyor." diye konuştu.Ekli dosyayı görüntüle 170605Ekli dosyayı görüntüle 170606Ekli dosyayı görüntüle 170607Ekli dosyayı görüntüle 170608Ekli dosyayı görüntüle 170609Ekli dosyayı görüntüle 170610Ekli dosyayı görüntüle 170611Ekli dosyayı görüntüle 170612Ekli dosyayı görüntüle 170613Ekli dosyayı görüntüle 170614
 

DİVANE

Moderatör
Moderatör
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
500
Tepkime puanı
47
Puanları
5
[h=1]Asurlu Tüccarların Tabletleri Sayesinde Anadolu’da Yeni Antik Kentler Bulundu[/h][FONT=&quot]Kayseri yakınlarında yürütülen kazı çalışmalarında bulunan Bronz Çağ’a ait 12000 tablet sayesinde arkeologlar, 4000 yıl önce Anadolu’da kurulmuş antik kentlerin yerini keşfetti.

ABD merkezli düşünce kuruluşu Ulusal Ekonomik Araştırmalar Ofisi tarafından yayımlanan çalışmada, Kayseri yakınlarında bulunan ve Asur ticaret kolonilerinin Anadolu’daki merkezi olan Kaniş kentinin kalıntılarında binlerce kil tabletin ortaya çıkarıldığı ifade ediliyor. Araştırmacılar, 4000 yıl önce bugünkü Irak topraklarından çıkan Asurlu tüccarların orta Anadolu’ya yerleşmeye başladığını ve bölgede ticarete giriştiğini belirtiyor. Tüccarların mal sevkiyatı, borçlar ve yeni ticaret anlaşmaları üzerine yazdıkları tabletlerin daha önce bilinmeyen çok sayıda antik kentin nerede olabileceğine ışık tuttuğu vurgulanıyor.
‘Antik kent Çorum’un Boğazkale İlçesi’nde’
Araştırmada, “4000 yıl önce Kaniş kentine gelen Asurlu tüccarlar, burada altın ve gümüş karşılığında Asur’un en önemli ihracat ürünü olan kalay ve kumaş satmaya başlamış” deniyor. Bir kil tablette, binlerce yıl önce yaşamış olan bir tüccar, “Ninassa Kralı ile tanıştım. Ama benden tek bir parça kumaş bile almadı” diyor.


Ancak arkeologlar ve toplanan verileri inceleyen ekonomistler, “Asıl değerli veriler, sevkiyatların boyutu, sıklığı ve nerelere yapıldığı konularındaki detaylı bilgiler. Bu veriler sayesinde daha önce nerede kurulu olduğunu bilemediğimiz antik kentlerin yerlerini tespit edebiliyoruz” diye konuşuyorlar.
Asurlu tüccarların tabletlerinde Sinahuttum antik kentinin adı 14 kez geçiyor. Bu kentte bulunan bir eşek pazarından ve oldukça hareketli bir yün piyasasından bahsediliyor.
Araştırmacıların modeli, bu kentin Hattuşa’nın kuzeydoğusunda, yani günümüzde Çorum’un Boğazkale ilçesinde olduğunu gösteriyor.
Aynı yöntemle Puruşaddum, Mamma, Zalpa ve Hahhum adlı antik kentlerin yerleri de belirlendi.

Araştırma ekibinden Chicago Üniversitesi Ekonomi Profesörü Ali Hortaçsu, elde edilen verilerin sadece antik kentlerin yerini belirlemekle yetinmediğini, bu kentlerin ne kadar varlıklı olduğunu da söylemenin artık mümkün hale geldiğini ifade ediyor.
Proje direktörü Harvard Üniversitesi’nden Asurolog Gojko Barjamovic ise İngiliz Times gazetesine yaptığı açıklamada “Türkiye’nin bu araştırmanın sonuçlarını temel alarak yeni kazı alanlarına izin vermesini beklemiyoruz. Arkeoloji dünyası aynı zamanda uluslararası siyaset dünyasının bir parçası” diyor.Ekli dosyayı görüntüle 170615..Ekli dosyayı görüntüle 170616..Ekli dosyayı görüntüle 170617..Ekli dosyayı görüntüle 170618
[/FONT]
 

DİVANE

Moderatör
Moderatör
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
500
Tepkime puanı
47
Puanları
5
[h=1]Kısırlık 4000 Yıl Önce İlk Kayseri’de Teşhis Edilmiş[/h][FONT=&quot]Harran Üniversitesinde yapılan çalışmada, Asurlulara ait 4000 yıllık bir evlilik sözleşmesi incelendi ve tarihteki ilk kısırlık teşhisinin Anadolu’da konduğu ortaya çıktı. Konuya ilişkin makalesi uluslararası tıp dergisinde yayınlanan Kadın Doğum Uzmanı Dr. Ahmet Turp, “Kısırlığın ilk tanısının Kayseri Kültepe’de konduğu bilgisini literatüre kazandırdık” dedi.

Şanlıurfa Harran Üniversitesi öncülüğünde bir araya gelen değişik üniversite ve kurumlardan araştırmacılar Asurlulara ait 4000 yıllık bir evlilik sözleşmesini inceledi. Çalışma sonunda, kil tablete çivi yazısı ile yazılan, tarihteki ilk kısırlık tanısı ve kısırlık sorunu için bulunan çözüm dünyayla paylaşıldı.
4000 yıl önce de kısırlık vardı
Kil tabletteki bir bilgiden yola çıkarak araştırma ekibinde yer alan Harran Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Berkız Turp, ntv.com.tr’ye çalışmanın detaylarını anlattı: “İnsanoğlu binlerce yıldır üreme konusunu dile getirmektedir. Çünkü üreme, insanın temel içgüdüsüdür ve sosyal, kültürel, tıbbi bir konudur. İnfertilite yani kısırlık kavramının ise binlerce yıl önce başlayan bir konu olduğu, ilk defa bu çalışmada ispatlandı. Biz, kısırlığın günümüzün değil, 4000 yıl öncesinin de bir hastalığı olduğunu bu çalışmada gösterdik.”

Asurluların aile sözleşmesinde kısırlık çözümü
Tableti deşifre eden bilim insanlarının, evlilik sözleşmesine ve çocuğu olmayan ailelere yönelik bilgilere ulaştıklarını aktaran Turp, çocuk sahibi olmak isteyen ancak kısırlık sorunu yaşayan Asurluların evlilik sözleşmesinde bu duruma nasıl bir çözüm ürettiklerini şöyle aktardı: “Bu konu oldukça ilginç. Aile kurumunu koruyan bir evlilik sözleşmesi olduğunu gördük. Sözleşmeye göre, çiftler evlendikten sonra 2 yıl boyunca gebelik gerçekleşmezse kadın eş, erkek eşe, eve bir hierodul denen kadın köle, yani taşıyıcı anne getirmeye izin veriyor. Yani anaerkil bir toplum gibi görünüyor. Kadın köle, ilk erkek çocuk olduktan sonra evden çıkarılıp azat ediliyor ve sonuçta aile çocuksuz kalmıyor.”

4000 yıllık tablet İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor
Çalışmaya ilişkin makalenin Gynecologial Endocrinolojy dergisinde yayınlandığını ve tabletin İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilendiğini söyleyen Dr. Turp, “Bu, Türkiye’miz için çok önemli” diyerek şöyle devam etti: “Bu makale Kuzey İtalya’da Uluslararası Endokrinoloji Cemiyeti olan ISGE tarafından kabul gördü. Çalışma 2014 yılında cemiyette sunuldu ama makale haline getirilmesi 2017’de gerçekleşti. Makale Türkiye için çok önemli çünkü hastalığın dünya tarihinde ilk defa Kültepe Kil Tabletlerinde Türkiye’de yazıldığını dünya literatürüne sunmuş olduk. Bu bilginin, ülkemizin yurtdışında tanıtımına katkısı olacağını düşünüyoruz.”

[/FONT]
 

DİVANE

Moderatör
Moderatör
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
500
Tepkime puanı
47
Puanları
5
[h=1]Anadolu’da Kadın Hakları 4 Bin Yıl Öncesine Dayanıyor[/h][FONT=&quot]Kayseri’deki Kültepe-Kaniş Karum ören yerinde yapılan kazılar Anadolu’da 4 bin yıl önce kadınların birtakım haklarının yazılı olarak varlığını ortaya koydu. Bulanan tabletlerde kadının evlenme, boşanma, miras ve nafaka konularındaki hakları yazıyor.
Kayseri’deki Kültepe-Kaniş Karum ören yerinde Ankara Üniversitesi öğretim görevlileri humalı bir çalışma yürütüyor. 67 yıldır süren kazı çalışmaları sonucunda elde edilen bulgular, tam 4 bin yıl öncesinde kadın hakları, hukuk ya da ticaretin nasıl olduğuna ışık tutuyor. Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu’nun yönetimindeki kazı çalışmalarında görev yapan Asuriyolog Yard. Doç. Dr. Hakan Erol ve Yard. Doç. Dr. Murat Çayır’la iletişime geçtik. Akademisyenlerin verdiği bilgiye göre, MÖ 1950-MÖ 1750 yıllarında okuma yazmanın Batı’ya oranla gelişmiş olduğu Anadolu topraklarında, 23 binin üzerinde ticari anlaşma ve hukuksal belge bulunuyor. Bugünkü şirketlerin muhasebe kayıtlarını aratmayacak tabletler, UNESCO dünya bellek listesi tarafından koruma altına alınmayı bekliyor.
MÖ 1950 – MÖ 1750 yıllarında Anadolu’nun göbeğinde yazılan Kültepe tabletleri arasında evlenme, boşanma, miras, nafaka ve evlat alma gibi aile içi hukukuyla alakalı belgeler bulunuyor. İşte hukuksal anlamda büyük önem taşıyan belgelerin içerikleri:


  • O yıllarda Asurlularla Anadolu halkının evlilikleri sonlanırsa, boşanma mukaveleleri karşılıklı anlaşma esasına dayanıyor.
  • Tabletlerde ikinci bir eş almanın yasak olduğu, alındığı takdirde de erkeklerin para cezasına çarptırılacağı bilgisi yer alıyor.
  • Belgelerde, boşanma durumunda her iki tarafın da hukuki hakları olduğu bilgisi yer alıyor.
  • Boşanma sonrası tarafların din veya ırk fark etmeden gönlü kimi isterse onunla evlenebileceği, herhangi bir kısıtlamanın olmadığı belirtiliyor.
  • Tabletlerde yer alan boşanma belgelerinde mal paylaşımı, miras ve nafaka konularına değiniliyor. Evli bir çiftin boşanması durumunda, evin her ikisinin olduğu, öldükleri zaman evlerinin çocuklarına kalacağı gibi bilgiler buunuyor.
  • Günümüzde de boşanmaların en önemli sorunları arasında gösterilen ‘nafaka’, o yıllarda ‘hukuk çerçevesinde’ işleniyor.
  • Eşlerinden boşanan kadınların ileride geçim sorunu yaşamaması için ‘nafaka’ aldığı bilgisi tabletlerde yer alıyor.
  • Bir çiftin boşanma belgesinde, erkeğin kadına ekonomik yardım sağlayacağı sözünün verilmesi, kadın erkek eşitliğinin o yıllarda da varlığını gösteriyor.
  • Günümüzde Anadolu’nun bazı yörelerinde yaygın olan, kocası ölen kadının kayınpederi veya kayınbiraderi ile evlendirilmesi geleneğinin o yıllarda var olduğuna dair hiçbir iz olmaması ise eski Anadolu’nun hukuksal gücünü ortaya koyuyor.
  • Miras konusunda ise, ‘çocukların anne ve babalarına bakma yükümlülüğü olduğu ve mirasın anca anne ve baba öldükten sonra paylaşılabileceği’ bilgileri yer alıyor.
  • Miras yüzünden çıkan kardeş kavgalarıyla ilgili hukuksal düzenlemeler mahkemeye taşınıyor. Durum, o dönemin hukuksal gücünü ortaya koyuyor.
  • Ekli dosyayı görüntüle 170619
[/FONT]
 

DİVANE

Moderatör
Moderatör
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
500
Tepkime puanı
47
Puanları
5
[h=1]İDOLLER[/h][h=2][/h]Arkeoloji literatüründe“idol” olarak tanımlanan grubu, “Tanrı” ya da “Tanrıça” betimlemeleri olarak yorumlanan, şematize ve çoğunlukla yassı biçimde üretilmiş eserler oluşturur.
Arkeoloji literatüründeidololarak tanımlanan grubu, “Tanrı” ya da “Tanrıça” betimlemeleri olarak yorumlanan, şematize ve çoğunlukla yassı biçimde üretilmiş eserler oluşturur. Yunanca “eidolon” ve Latince “idolum”’dan gelen idol kelimesi imge, görüntü, kopya, simge gibi anlamlara sahiptir. Arkeolojik açıdan ise, “Tanrı” ya da “Tanrıça” betimleri veya tanrıların yerine geçen simgesel betimler anlamında kullanılmakta, aynı zamanda din ve belki büyüyle ilgili bazı soyut düşüncelerin çok şematik bir biçimde soyutlaşması olarak da nitelendirilmektedir.
19. yüzyılın son çeyreğinde Kapadokya bölgesi çıkışlı olarak eski eser pazarlarında satışa sunulmuş bir grup eserin içinde, çivi yazılı tabletlerin ve boyalı seramiklerin yanısıra idoller de bulunmaktaydı. Buluntu yerleri tam olarak bilinmeyen, ancak Kapadokya çıkışlı oldukları kesin olan idoller, bu nedenle arkeoloji literatüründe ilk kez “Kapadokya İdolleri” olarak tanımlanmıştır. Kültepe/Kaniş’te gerçekleştirilen kazılar sırasında in-situ olarak ele geçen alabaster idol ve heykelcikler sayesinde, bu eserlerin Kültepe kökenli oldukları kesinleşmiş ve bundan sonra arkeoloji literatüründe “Kültepe Tipi İdol” kavramı kullanılmaya başlanmıştır.

..Ekli dosyayı görüntüle 170633..
 

DİVANE

Moderatör
Moderatör
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
500
Tepkime puanı
47
Puanları
5
[h=1]Kültepe’de Beşik Kertmesi Geleneğini Anlatan Tablet Bulundu[/h][FONT=&quot]Kayseri’deki Kültepe Höyüğü’nde beşik kertmesi geleneğini anlatan 4 bin yıllık tablet bulundu.
Kayseri’de bulunan ve 68 yıldır devam eden Kültepe Höyüğü kazılarında çıkan tabletler Anadolu’daki 4 bin yıllık uluslararası ekonomik, siyasi, toplumsal ve kişisel bilgileri aydınlatmaya devam ediyor.
Kültepe Höyüğü Kazısı Başkanı Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu, “Bu tabletlerde ekonomik, siyasi, toplumsal ve hatta kişisel bilgiler, bugünkü Arapça’nın atası olan Akadça’nın Assur lehçesiyle ve çivi yazısıyla yazılmıştır. Şimdiye kadar bulunan 23 bin 500 tablet, eski dünyanın en büyük ve kapsamlı özel şahıs arşivlerini oluşturması ve tüm dünyanın hafızası olması nedeniyle, 2014 yılında UNESCO tarafından, ‘Dünya Belleği Kütüğü”ne’ kaydedilmiştir. Kültepe tabletleri Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, İstanbul arkeoloji Müzesi ve Kayseri Müzesi’nde korunmaktadır” dedi.
Geçtiğimiz günlerde bulunan 4 bin yıllık tablette ise beşik kertmesi geleneğinin o dönemde de olduğuna dair bilgiler elde edildi. Prof. Dr. Kulakoğlu tablette yazan mahkeme zaptı hakkında şu bilgileri verdi:
“…..Ahu-waqar ve Zuba şahit olarak bizi tuttular ve Ahu-waqar Zuba’ya şöyle dedi:
“Kız kardeşim artık büyüdü (evlilik çağına geldi), buraya gel ne Kaniş şehrinde kız kardeşimi eş olarak al (onunla evlen).
Zuba şu cevabı verdi:
“Kız kardeşin orada otursun”.
Ahu-waqar şöyle konuştu:
“Kaniş şehrinde kız kardeşim hakkında koloni mahkemesinin kararını ver. Sen uzakta bir yerde bulunuyorsun. Kız kardeşim ne zamana kadar Kaniş şehrinde beklesin?”
Zuba şöyle cevap verdi:
“Git! Kız kardeşini gönlünün istediği yere (kimseye) kocaya ver.”


Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu, “Bu mahkeme zaptına göre genç kızın erkek kardeşi, herhalde ağabeyi Ahu-waqar, davalı olan Zuba’yı kız kardeşi ile mahkeme huzurunda evlenmeye davet etmiştir. Çünkü genç kız artık büyümüş, evlilik çağına ulaşmıştır. Kızın erkek kardeşinin bu zorlaması, genç kızın davalıya, daha küçük yaşta iken, herhalde çocukluk çağında, söz verilip nişanlandığını açık olarak ortaya koymaktadır. Genç kızla nişanlanmış olan erkek de herhalde çok genç bir kişi idi. Şimdi onun evlenmekten çekinmesi, zorlanınca da evlenmekten vazgeçmesi böyle yorumlanabilir. Anılan mahkeme zaptında erkeğin mahkeme huzurunda sözlü bir beyanı başka bir deyimle evlenmekten vazgeçmesi aradaki nişanın bozulmasına yeterli olmuştur. Tabletlerde geçen ‘kız büyüdü’ ifadesi, küçük yaştaki kız ve erkeklerin evlenmelerine müsaade edilmediğini, diğer taraftan Anadolu’da bazı
[/FONT]

bölgelerde hala yaşamakta olan beşik kertmesi adetini akla getirmektedir” diye konuştu.
Ekli dosyayı görüntüle 170634Ekli dosyayı görüntüle 170635
 

Mirkut

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
18 Nis 2017
Mesajlar
2,286
Tepkime puanı
1,461
Puanları
20
Emegine yuregine saglik kardesim. Tesekkurler
 

DİVANE

Moderatör
Moderatör
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
500
Tepkime puanı
47
Puanları
5
[h=1]Altın, 4 Bin Yıl Önce de En Gözde Yatırım Aracıymış[/h][FONT=&quot]Hemen her Kültepe tabletinde geçen gümüşün de para olarak kullanılan maden olduğunu ifade eden Günbattı, Asurlu tüccarların getirdikleri malları ya doğrudan Gümüş ve altın karşılığında sattıklarını ya da bakır, hububat, yün ile takas yaptıklarını kaydetti.
Günbattı, Anadolu’da elde edilen büyük miktarda gümüş ve altının mühürlenmiş paketlerde, daha küçük miktardakilerin ise mühürlenmiş demetler halinde taşındığını belirterek, bu konuda elde edilen iki kayıttan birinde, 9 kişiye yaklaşık 360 kilogram, 8 kişiye de 540 kilogram Gümüş gönderildiğini, bu örneklerin, Anadolu’dan Asur’a taşınan servetin büyüklüğünü gösterdiğini anlattı.
Altının da tüccarların Asur’a götürmek için büyük çaba gösterdiği temel maden olduğunu dile getiren Günbattı, “Asur’da büyük şirketlerin ana sermayesini teşkil eden altın, en gözde yatırım ve borç ödeme aracıymış. Anadolu’da bir şegel (8 gram) altın, 8-10 şegel gümüşle değiştiriliyordu. Asur’da da aşağı yukarı Anadolu’daki değer üzerinden işlem görüyordu. İki Asurlu arasındaki bir yazışmadan, içerdiği gümüşü ayrıştırmak için altının Hahhum sarayında eritildiğini öğreniyoruz” diye konuştu.
Asurlu olmayana altın satışı yasak
Prof. Dr. Cahit Günbattı, Asurlu olmayanlara altın satılmadığını, Kültepe Höyüğü’nde bu konuda Asur kralının Kaniş karumuna yazdığı bir mektubun da bulunduğunu kaydederek, mektupta, “Asurlular kendi aralarında altın satabilirler fakat stelin sözleri gereğince kim olursa olsun hiçbir Asurlu Akadlıya, Amurruluya veya Subarlıya altın satmayacak. Kim böyle yaparsa canlı kalmayacak” denildiğini söyledi.
Günbattı, başlıca altın cinslerinin de “iyi altın (huraşum damgum), kaliteli altın (huraşum pasallum), çok kaliteli altın (huraşum pasallum damgum), orta kalitede altın (huraşum kubursinnum), kırmızı altın (huraşum samum) ve beyaz altın (huraşım puşium)” olduğunu sözlerine ekledi.
___Ekli dosyayı görüntüle 170646..Ekli dosyayı görüntüle 170647..Ekli dosyayı görüntüle 170648..Ekli dosyayı görüntüle 170649
[/FONT]
 

DİVANE

Moderatör
Moderatör
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
500
Tepkime puanı
47
Puanları
5
dostlar hiç duydunuzmu ALTININ kalite isimlerini başlıca altın cinslerinin de “iyi altın (huraşum damgum), kaliteli altın (huraşum pasallum), çok kaliteli altın (huraşum pasallum damgum), orta kalitede altın (huraşum kubursinnum), kırmızı altın (huraşum samum) ve beyaz altın (huraşım puşium)”
 

DİVANE

Moderatör
Moderatör
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
500
Tepkime puanı
47
Puanları
5
[h=1]4 Bin Yıllık Kara Büyü Tableti Kayseri’deki Kültepe, Kaniş-Karum Kazı Başkanı Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, ’’1948 yılından bu yana devam eden kazılarda, 25 bine yakın tablet bulundu. Bu tabletler arasında kara büyüye, kötü ruhlara karşı yazılmış muska benzeri metinler de var’’ dedi.[/h]Dünya tarihinin en eski ticaret merkezi olan Kültepe, Kaniş-Karum ören yerinde 2014 yılı kazı çalışmalarını önümüzdeki günlerde başlatacaklarını belirten Prof.Dr. Kulakoğlu, kazı alanında bulunan eserlerle ilgili bilgi verdi. Prof.Dr. Kulakoğlu, kazı alanında dönemine göre büyük bir medeniyetin varlığı ve yerel halk ile Asur’dan gelen tüccarlar arasında çok ciddi bir ticaret ilişkisinin bulunduğundan söz etmenin mümkün olduğunu ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: ’’1948 yılından itibaren Kültepe’de yapılan kazılarda 25 bine yakın tablet keşfedildi. Bu tabletlerin büyük bir çoğu ticari, ekonomik konulara ilişkin tabletler, vesikalar. Bunlar içinde o zaman Anadolu’ya gelmiş tüccarların yaptıkları bütün harcamalar, ödemeler, sattıkları malların karşılıkları ve buna benzer her türlü iktisadi konu kaydedilmiş. Aslına bakarsanız bu kayıtlar, para ile ilgili her konuyu içeriyor. Bu konuların arasında çok ilginç olaylar da var. Bunların arasında en azından söylenebilir ki, günümüzde de halen kullanılan muska benzeri ya da kötü ruhlara karşı yazılmış metinler de var. Onlardan bir tanesinde insanların kara göze karşı, kara büyüye karşı yaptıkları bir çeşit dua metni var. Orada, insanların sağlıklı yaşayabilmeleri için kötü gözlerden uzak durmasından bahsedilir ki aynı şekilde ’kötü gözler’, ’kem gözler’ diye başlayan bir çok deyiş vardır Anadolumuzda.’’
Prof.Dr. Kulakoğlu, günümüzden 4 bin yıl önce yapılan büyü ya da yazılan muskalarda hiç bir zaman bir kişi için kötülük amaçlanmadığını da vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü: ’’Anadolu’da ya da Kültepe’de ele geçirilen metinlerin hiç birisi, kötülük yapmak üzerine kurulmamıştır. Hiç birisinde birisinin kötülüğü üzerine metin yoktur. Hepsi insanların kendilerini korumak için yaptıkları şeylerdir. Örneğin kara köpeğe karşı yaptıkları büyüden bahsedilir ya da doğum sırasında annenin rahat doğum yapabilmesi için metinler vardır. Bunlar belki de evlerin duvarlarında, evlerde bir şekilde saklanıyordu. Şimdi günümüzde insanların nasıl boyunlarına taktıkları muskalar varsa o dönemde de bizim bildiğimiz Kültepe’den çıkarılan üzerinde çivi deliği dahi bulunan tabletler var. Onlar da büyük olasılıkla evin duvarlarında ya da rafında duran, evi kötü ruhlara karşı korumak için yapılmış büyü ya da muskalar idi’’
KÜLTEPE’DEKİ BÜYÜ TABLETLERİ
Kültepe, Kaniş-Karum Kazı Başkanı Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, kazılarda bulunan muska ya da büyü metinleriyle ilgili şu bilgileri verdi:
’’Kültepe’de ele geçirilen büyü uygulamalarının Eski Babil veya sonraki Hitit metinlerinde örneklerini gördüğümüz, bağlama büyüsü ya da kara büyü gibi kötü niyetle yapılan büyüler olmadığı görülmektedir. Bunlar daha çok hastalıklara ve kötü cine karşı koruma amaçlı yapılmış pozitif büyülerdir. Yukarıda bahsettiğimiz büyü metinlerinden Kt. 94/k 821, biçim olarak da günümüzdeki muskalara benzer bir şekle sahiptir. Üst kısmında delikli bir çıkıntı bulunan tablet, hastanın iyileşmesine yardımcı olması amacıyla veya evdeki kötü ruhu kovmak için odanın duvarına asılmış olmalıdır. 1948 yılı kazılarında ele geçirilen tabletlerden Kt. a/k 611, muhtemelen ana kervandan ayrılmış küçük kervandaki insanları bir kara köpeğe karşı korumak için yapılmış büyüyü içermektedir. Kt. 90/k 178 numaralı belgede iki büyü kayıtlıdır. Bunlardan ilki, ay ilahı Sin’in ineğine benzetilen, doğum aşamasındaki bir anneye yardımcı olmak amacıyla; diğeri de yeni doğan bebeklerin yakalandığı sarılık hastalığına karşı yapılmıştır. Kt. 94/k 520 numaralı belgenin konusu ise kötü göze karşı yapılmış bir büyüdür.’’
 
Üst