Mal bulanındır
BELKIDE INSANLARIN ELINDE KALAN SON SEY UMUTLARIDI
Adıyaman sınırları içinde kalan 2-Nemrut Dağı
Bunlardan ilk Nemrut Dağı, Toros Dağlarının güneydoğu uzanımında Adıyaman iline bağlı Kâhta ilçesinin kuzeydoğu kesiminde yer alan Nemrut Dağı’dır. Nemrut Dağı, tarihsel ve arkeolojik zenginlikleriyle önem taşımaktadır.
Kommagene adıyla anılan eski çağların Nemrut bölgesinde I. Mithradates, kendi krallığını kurmuştur. Krallık, I. Antiochos zamanında önem kazansa da Roma İmparatorluğu’na karşı verilen mücadeleler sonunda yenilgiye uğramıştır. Ölümsüzlüğü ve tanrılaşmayı amaç edinmiş bir kraldır Kommagene kralı…
Dağın doruğunda bulunan Antiochos tümülüsü, Fırat Havzası’na hâkim bir noktadadır. Yüksekliği 2.150 metre olan Nemrut Dağı’nın doruklarında tümülüs denen bir mezar üzerine toprak yığılarak oluşturulan tümsek ile dev boyutlarda dinsel anıt kalıntıları vardır. I. Antiokhos’un mezarı olduğu sanılan tümülüs* ve çevresinde Kommagene uygarlığına ait kalıntılar vardır.
Bu tümülüsün İÖ 1’inci yüzyılda yaşayan Kommagene Kralı I. Antiokhos’a ait olduğu, toprağın altında kendisine ait mezarın bulunduğu, Kral’ın kemikleriyle küllerinin kaya odalara konulmuş ve tümülüs ile örtülmüş olabileceği ihtimalleri üzerinde durulmaktadır. Tümülüs’ün doğusundaki alanda yazılı taş levhalar, piramit biçimli ateş sunağı ve dev boyutlu beş tanrı heykeli bulunmaktadır.
Aslan ve kartal heykelleri doğu ve batı teraslarda bulunmaktadır. Heykeller Helenistik, Pers ve Kommagene uygarlıklarının izlerini taşımakta, tarih ve tabiat bu bölgede kol kola görüntü sergilemektedir.
Nemrut’a ilk el atılışın öyküsü
19’uncu yüzyılın sonları… 1881’e gelindiğinde Karl Human Bergama tapınağını keşfetmiş. Aynı yıl Berlin’deki Prusya Bilimler Akademisi’ne İzmir’deki Alman konsolosluğundan gizemli bir mektup gelir.
Bir Alman petrol mühendisinin gönderdiği mektupta Anadolu’nun doğusundaki bir dağın tepesinde devasa heykeller bulunduğundan söz ediliyor, dağın deniz seviyesinden 2150 m yükseklikte olduğu belirtiliyordu. Petrol mühendisi bu heykellerin eski medeniyetlerden Asurlulara ait olduğunu da yazmıştı.
Akademi üyeleri şaşırmışlardı. İlk kez Nemrut adı ortaya çıkıyordu. Akademi hemen bir üyesini Otto Puchstein (1856-1911)’ı Anadolu’ya gönderme kararı alır ve bu Alman petrol mühendisiyle buluşması talimatını verir. Kendi küçük ekibini oluşturan Puchstein, deniz yoluyla İskenderun’a gelir ve buradan sarp dağları geçerek Fırat Havzası’na doğru yola çıkar. Ekip 30 Nisan 1882’de Adıyaman’a varırlar. Kâşifler, 4 Mayıs 1882’de siteye ulaşırlar…
Otto Puchstein
“Karşımda beliren şey beni hayrete düşürmüştü. En yüksek kayalık tepenin üstünde tırmandığımız terastan 40 m. daha yukarda mezar tepesi yükseliyordu. Sanki bir dağ üzerine oturmuş başka bir dağ gibiydi… Kayadan yontulmuş yüksekçe bir podyum üzerinde sırtları mezar tepesine dönük ve oturur vaziyette devasa boyutta beş tanrı heykeli yer alıyordu… ” şeklinde anlatmaktadır.
Sonradan New Yorklu bir hanım arkeolog Theresa Goell, 1947 yılı Temmuz ayında Nemrut Dağı’na kısa süreli bir gezinti yapar. 1953 yılına gelindiğinde bir araştırma ekibine liderlik eder. Bu çalışmalar daha sonra yapılacak olan incelemeler için sonuç getirici nitelikte olacaktır. Nemrut’un 1987 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınması, uluslararası nitelik kazanmasına neden olur.
Zengin kültürel değerlere sahip olan Nemrut Dağı’nın koruma altına alınması düşünülmüş ve 7 Aralık 1988’de 13.850 hektarlık alanda bir ulusal park kurulmuştur. Çok sayıda turist tarafından ziyaret edilen Nemrut Dağı Milli Parkı-Kâhta arasında mesafe 43 km. dir.
Bitlis sınırları içindeki Nemrut Dağı
Van Gölü’nün batısında yer alan ve Van Gölü ile Muş Ovası’nı birbirinden ayıran 2.828 metre yüksekliğindeki bu dağ sönmüş bir yanardağdır. Kraterinden hâlâ dumanlar tüten eski yanardağın son kez 15’inci yüzyıl ortalarında püskürdüğü bilinmektedir.
Yüksek kesimlerindeki çukurlukta yer alan yarım ay biçimli ve suları tatlı olan Nemrut Gölü, Türkiye’nin en büyük krater gölüdür. Bu özellikleriyle Bitlis ili sınırlan içinde yer alan Nemrut Dağı coğrafya açısından önem taşır. Göreve giderken helikopterden çektiğim bir resmi hâlâ saklarım.
Osmanlı arşiv kayıtlarında Nemrut
Ahlat kazası dahilindeki Nemrut isimli yerde mevcut Arniş harabesinin imar ve karye haline getirilmesi istenmiştir.
Nemrut harabelerinden çıkarılarak Musul’a götürülen taşların Alman Doktor Leman tarafından hükümete haber verilmeden çıkarıldığı anlaşılınca eski eser araştırmalarının ruhsatsız yapılmasının önüne geçilmesi ve dikkat edilmesi emredilmiştir.[3]
Ahlat kazasına bağlı Nemrut’ta Artemis Harabesi’nin bulunduğu mevkiin yeniden imar edilerek karye (köy) haline getirilmesi talep edilmiştir.
Erzurum cihetinden gelen iki veya üç İngilizin Nemrut Dağı’na çıktıkları ve daha sonra Van’daki İngiliz konsolosuyla birlikte Ahlat’a gittikleri rapor edilmiştir.
Coğrafya ile ilgili tetkikat yapmak için Nemrut cihetine gelecek olan İngiliz Mister Linç ve rüfekasının orada bulunacakları, Bitlis ve Van İngiliz konsoloslarının da o yöne gittikleri mahalli yöneticilere duyurulmuştur. (Bitlis)
İngiltere’nin Bitlis konsolosunun, yanına jandarma alarak Nemrut Dağı zirvesindeki gölü seyretmek ve fotoğrafını çekmek üzere Ahlat’a gideceği rapor edilmiş.
Van’da vukuat çıkarmak üzere Nemrut Dağı’nda 5000 silahlı Ermeni toplandığı ihbarı üzerine yapılan tahkikte dağın karla kaplı olduğu, kimsenin barınmasının mümkün görülmediği kanaatine varılmıştır.
Ahlat’a giden iki İngiliz’e katılmak üzere Van ve Bitlis İngiliz konsoloslarının Nemrut Dağı’na çıktıkları Dördüncü Ordu-yı Hümayun Müşiriyyeti’nden Seraskerliğe bildirilmiştir.[9]
Nemrut Dağı eteklerinde bulunan 100 kadar Ermeni eşkiyasının etkisiz hale getirilmesi, kaçmalarına fırsat verilmemesi için bölgeye asker sevk edilmesi emredilmiştir.[10]
Cebel-i Nemrut (Nemrut Dağı) mahallinde bir karye (köy) teşkili ve Ahlat kazası dahilinde ve çoğu Van Gölü sahilinde bulunan boş araziye Müslüman muhacirlerin iskân edilmesi uygun görülmüştür.
Yerel yönetime yazılan bir yazıda Maraş’tan hareket ederek Nemrut Dağı’na giden Müze Müdürü Hamdi Bey’in hafriyata başlaması ve dönüşünde yine ameliyata nezaret edilmesinde kolaylık gösterilmesi istenmiştir
Muş, Nemrut Dağı ve İhtimar (Akdamar) Adası’na giden Ermeni eşkiyasının faaliyeti ve bunlardan bazılarının silah ve cephane ile müsadere edildiği yönünde bilgiler alınmıştır.
Ermenilerin Bitlis’teki bir handa bulunan askerlere saldırarak katlettikleri haberinin aslı olmadığı; ancak Nemrut Dağı yakınındaki Şiran karyesinde askerlerle Ermenilerin çarpıştıkları rapor edilmiştir.
1 Otto Puchstein (6 Temmuz 1856 Labes-8 Mart 1911 Berlin) Alman arkeoloğudur. Arkeoloji eğitimi sonrasında Nemrut Dağı’ndaki araştırmalara katılmıştır. Bu çalışmalarına Ekim 1882 yılında başlamıştır. Berlin Müzesi’ne bir rapor sunarak görüşlerini yansıtmış ve Osman Hamdi Bey ile birlikte Nemrut Dağı’na gitmiştir. Bu inceleme gezisi sonrası zaten zenginliği ayıkan yabancılar mecazi anlamda dağı ve tümülüsü doya doya patlatmış ve sömürmüşlerdirr.
Bunlardan ilk Nemrut Dağı, Toros Dağlarının güneydoğu uzanımında Adıyaman iline bağlı Kâhta ilçesinin kuzeydoğu kesiminde yer alan Nemrut Dağı’dır. Nemrut Dağı, tarihsel ve arkeolojik zenginlikleriyle önem taşımaktadır.
Kommagene adıyla anılan eski çağların Nemrut bölgesinde I. Mithradates, kendi krallığını kurmuştur. Krallık, I. Antiochos zamanında önem kazansa da Roma İmparatorluğu’na karşı verilen mücadeleler sonunda yenilgiye uğramıştır. Ölümsüzlüğü ve tanrılaşmayı amaç edinmiş bir kraldır Kommagene kralı…
Dağın doruğunda bulunan Antiochos tümülüsü, Fırat Havzası’na hâkim bir noktadadır. Yüksekliği 2.150 metre olan Nemrut Dağı’nın doruklarında tümülüs denen bir mezar üzerine toprak yığılarak oluşturulan tümsek ile dev boyutlarda dinsel anıt kalıntıları vardır. I. Antiokhos’un mezarı olduğu sanılan tümülüs* ve çevresinde Kommagene uygarlığına ait kalıntılar vardır.
Bu tümülüsün İÖ 1’inci yüzyılda yaşayan Kommagene Kralı I. Antiokhos’a ait olduğu, toprağın altında kendisine ait mezarın bulunduğu, Kral’ın kemikleriyle küllerinin kaya odalara konulmuş ve tümülüs ile örtülmüş olabileceği ihtimalleri üzerinde durulmaktadır. Tümülüs’ün doğusundaki alanda yazılı taş levhalar, piramit biçimli ateş sunağı ve dev boyutlu beş tanrı heykeli bulunmaktadır.
Aslan ve kartal heykelleri doğu ve batı teraslarda bulunmaktadır. Heykeller Helenistik, Pers ve Kommagene uygarlıklarının izlerini taşımakta, tarih ve tabiat bu bölgede kol kola görüntü sergilemektedir.
Nemrut’a ilk el atılışın öyküsü
19’uncu yüzyılın sonları… 1881’e gelindiğinde Karl Human Bergama tapınağını keşfetmiş. Aynı yıl Berlin’deki Prusya Bilimler Akademisi’ne İzmir’deki Alman konsolosluğundan gizemli bir mektup gelir.
Bir Alman petrol mühendisinin gönderdiği mektupta Anadolu’nun doğusundaki bir dağın tepesinde devasa heykeller bulunduğundan söz ediliyor, dağın deniz seviyesinden 2150 m yükseklikte olduğu belirtiliyordu. Petrol mühendisi bu heykellerin eski medeniyetlerden Asurlulara ait olduğunu da yazmıştı.
Akademi üyeleri şaşırmışlardı. İlk kez Nemrut adı ortaya çıkıyordu. Akademi hemen bir üyesini Otto Puchstein (1856-1911)’ı Anadolu’ya gönderme kararı alır ve bu Alman petrol mühendisiyle buluşması talimatını verir. Kendi küçük ekibini oluşturan Puchstein, deniz yoluyla İskenderun’a gelir ve buradan sarp dağları geçerek Fırat Havzası’na doğru yola çıkar. Ekip 30 Nisan 1882’de Adıyaman’a varırlar. Kâşifler, 4 Mayıs 1882’de siteye ulaşırlar…
Otto Puchstein
“Karşımda beliren şey beni hayrete düşürmüştü. En yüksek kayalık tepenin üstünde tırmandığımız terastan 40 m. daha yukarda mezar tepesi yükseliyordu. Sanki bir dağ üzerine oturmuş başka bir dağ gibiydi… Kayadan yontulmuş yüksekçe bir podyum üzerinde sırtları mezar tepesine dönük ve oturur vaziyette devasa boyutta beş tanrı heykeli yer alıyordu… ” şeklinde anlatmaktadır.
Sonradan New Yorklu bir hanım arkeolog Theresa Goell, 1947 yılı Temmuz ayında Nemrut Dağı’na kısa süreli bir gezinti yapar. 1953 yılına gelindiğinde bir araştırma ekibine liderlik eder. Bu çalışmalar daha sonra yapılacak olan incelemeler için sonuç getirici nitelikte olacaktır. Nemrut’un 1987 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınması, uluslararası nitelik kazanmasına neden olur.
Zengin kültürel değerlere sahip olan Nemrut Dağı’nın koruma altına alınması düşünülmüş ve 7 Aralık 1988’de 13.850 hektarlık alanda bir ulusal park kurulmuştur. Çok sayıda turist tarafından ziyaret edilen Nemrut Dağı Milli Parkı-Kâhta arasında mesafe 43 km. dir.
Bitlis sınırları içindeki Nemrut Dağı
Van Gölü’nün batısında yer alan ve Van Gölü ile Muş Ovası’nı birbirinden ayıran 2.828 metre yüksekliğindeki bu dağ sönmüş bir yanardağdır. Kraterinden hâlâ dumanlar tüten eski yanardağın son kez 15’inci yüzyıl ortalarında püskürdüğü bilinmektedir.
Yüksek kesimlerindeki çukurlukta yer alan yarım ay biçimli ve suları tatlı olan Nemrut Gölü, Türkiye’nin en büyük krater gölüdür. Bu özellikleriyle Bitlis ili sınırlan içinde yer alan Nemrut Dağı coğrafya açısından önem taşır. Göreve giderken helikopterden çektiğim bir resmi hâlâ saklarım.
Osmanlı arşiv kayıtlarında Nemrut
Ahlat kazası dahilindeki Nemrut isimli yerde mevcut Arniş harabesinin imar ve karye haline getirilmesi istenmiştir.
Nemrut harabelerinden çıkarılarak Musul’a götürülen taşların Alman Doktor Leman tarafından hükümete haber verilmeden çıkarıldığı anlaşılınca eski eser araştırmalarının ruhsatsız yapılmasının önüne geçilmesi ve dikkat edilmesi emredilmiştir.[3]
Ahlat kazasına bağlı Nemrut’ta Artemis Harabesi’nin bulunduğu mevkiin yeniden imar edilerek karye (köy) haline getirilmesi talep edilmiştir.
Erzurum cihetinden gelen iki veya üç İngilizin Nemrut Dağı’na çıktıkları ve daha sonra Van’daki İngiliz konsolosuyla birlikte Ahlat’a gittikleri rapor edilmiştir.
Coğrafya ile ilgili tetkikat yapmak için Nemrut cihetine gelecek olan İngiliz Mister Linç ve rüfekasının orada bulunacakları, Bitlis ve Van İngiliz konsoloslarının da o yöne gittikleri mahalli yöneticilere duyurulmuştur. (Bitlis)
İngiltere’nin Bitlis konsolosunun, yanına jandarma alarak Nemrut Dağı zirvesindeki gölü seyretmek ve fotoğrafını çekmek üzere Ahlat’a gideceği rapor edilmiş.
Van’da vukuat çıkarmak üzere Nemrut Dağı’nda 5000 silahlı Ermeni toplandığı ihbarı üzerine yapılan tahkikte dağın karla kaplı olduğu, kimsenin barınmasının mümkün görülmediği kanaatine varılmıştır.
Ahlat’a giden iki İngiliz’e katılmak üzere Van ve Bitlis İngiliz konsoloslarının Nemrut Dağı’na çıktıkları Dördüncü Ordu-yı Hümayun Müşiriyyeti’nden Seraskerliğe bildirilmiştir.[9]
Nemrut Dağı eteklerinde bulunan 100 kadar Ermeni eşkiyasının etkisiz hale getirilmesi, kaçmalarına fırsat verilmemesi için bölgeye asker sevk edilmesi emredilmiştir.[10]
Cebel-i Nemrut (Nemrut Dağı) mahallinde bir karye (köy) teşkili ve Ahlat kazası dahilinde ve çoğu Van Gölü sahilinde bulunan boş araziye Müslüman muhacirlerin iskân edilmesi uygun görülmüştür.
Yerel yönetime yazılan bir yazıda Maraş’tan hareket ederek Nemrut Dağı’na giden Müze Müdürü Hamdi Bey’in hafriyata başlaması ve dönüşünde yine ameliyata nezaret edilmesinde kolaylık gösterilmesi istenmiştir
Muş, Nemrut Dağı ve İhtimar (Akdamar) Adası’na giden Ermeni eşkiyasının faaliyeti ve bunlardan bazılarının silah ve cephane ile müsadere edildiği yönünde bilgiler alınmıştır.
Ermenilerin Bitlis’teki bir handa bulunan askerlere saldırarak katlettikleri haberinin aslı olmadığı; ancak Nemrut Dağı yakınındaki Şiran karyesinde askerlerle Ermenilerin çarpıştıkları rapor edilmiştir.
1 Otto Puchstein (6 Temmuz 1856 Labes-8 Mart 1911 Berlin) Alman arkeoloğudur. Arkeoloji eğitimi sonrasında Nemrut Dağı’ndaki araştırmalara katılmıştır. Bu çalışmalarına Ekim 1882 yılında başlamıştır. Berlin Müzesi’ne bir rapor sunarak görüşlerini yansıtmış ve Osman Hamdi Bey ile birlikte Nemrut Dağı’na gitmiştir. Bu inceleme gezisi sonrası zaten zenginliği ayıkan yabancılar mecazi anlamda dağı ve tümülüsü doya doya patlatmış ve sömürmüşlerdirr.