GERMO
Engellendi
- Katılım
- 25 Eki 2018
- Mesajlar
- 1,243
- Tepkime puanı
- 9
- Puanları
- 0
Elbette üreten ürettiğini, yaratan yarattığını daha iyi bilir. Mezkûr vasıflar üzerinde dikkatle tefekkür edilirse, insanın şeytanın hilelerine ve taarruzuna açık olduğu görülür. Peki, bir zırhı yok mudur insanın? Bu soruyu hatırımızda tutup insanı insan yapan hasletlere bir bakalım: zorda olana yardım etmek, hüsnü zanda bulunmak, merhamet etmek, yalan söylememek, gıybet etmemek, fitneye tevessül etmemek, hırsızlık yapmamak, kul hakkına girmemek, emanete ihanet etmemek ve saire.
Karşımızda üç karakter olsa; birisi erdemli insan (Müslüman olmayan), diğeri erdemli Müslüman ve bir değeri erdemsiz Müslüman. Ve bunlara insani hasletlerden iyi olanlarını niçin yaptığını, kötü olanlarını ise niçin yapmadığını sorsak cevapları ne olurdu acaba?
Erdemli insan muhtemelen şöyle bir cevap verir: Kötü hasletler kul hakkıdır, aynı zamanda toplumsal birlikte yaşamanın temeline konulmuş dinamitlerdir, bunları yapmamak gerekir. İyi hasletler ise insanın aklı ve vicdanının gereği olarak yapılır.
Erdemli Müslüman erdemli insanın bu cümlelerini tekrarlar ve akabinde şu cümleleri ekler: “Bununla birlikte, Allah iyi ve güzelliği emretmiş, kötülüğü nehyetmiştir. Emrinde de nehyinde de hikmetler vardır. Benim eylemimin amacı rıza-i İlâhi’dir”.
Erdemsiz Müslüman’ın cevabı nettir: “Sevap kazanmak için yapıyorum veya günah olduğu için yapmıyorum”. Bir insan sevap kazanmak için doğru bir eylemde bulunur, günaha girmemek için bir eylemden sakınır da yine de erdemsiz olarak tavsif edilebilir mi? Bu soruyu da daha sonra cevaplamak üzere hatırda tutarak, eylemin kendisi üzerine odaklanalım.
Haklı olduğunu bildiğin bir yolda gerekirse ölümü göze alıp yürümek erdemli bir davranıştır. Muktedirlerden özür dilemek, onlara boyun eğmek yerine ölümü seçen Sokrates de erdemli bir davranış sergilemiştir, Seyyid Kutup ve İskilipli Atıf Hoca da erdemli davranış sergilemişlerdir. Hudeybiye’de yaptığı anlaşmaya, bir Müslümanın hayatı mevzu bahis olmasına rağmen sadık kalan Allah Resûlü (sav) şüphesiz erdemli bir davranış sergilemiştir. Kendi aleyhine olmasına rağmen ahde vefa gösteren bir inançsız da pek tabi erdemli bir davranış sergilemiş olur. Allah Resûl’ünün (sav) yaptığı gibi, kendisini öldürmeye niyetlenenlerin emanetine dahi hıyanet etmemek de erdemli bir davranıştır, inançsız birisinin kendisine bırakılan emanetlere sahip çıkması da erdemli bir davranıştır.
Müslüman bir insan veya inanmayan birisi aynı erdemli davranışı sergileyebilir. Eylem bazında bakıldığında, eylem Allah’ın razı olduğu bir eylemdir, ama bu eylemi Müslümanın icra etmesi ile erdemli insanın icra etmesi arasında bir üstünlük ilişkisi var mıdır? Erdemli insan kendi davranışını daha üstün olduğunu iddia eder ve şöyle der: “Müslüman insan olmanın iyi hasletlerini Allah’tan mükâfat beklediği için yapıyor, kötü hasletlerden de O’nun azabından koktuğu için imtina ediyor. Müslümanın eylemi ödül-ceza arasına sıkışıp kalmıştır, karşılık beklentisine dayanır. Oysa ben aklıma ve vicdanıma dayanıyorum ve kendim dışımda bir varlığa atıf yapmıyorum”.
Karşımızda üç karakter olsa; birisi erdemli insan (Müslüman olmayan), diğeri erdemli Müslüman ve bir değeri erdemsiz Müslüman. Ve bunlara insani hasletlerden iyi olanlarını niçin yaptığını, kötü olanlarını ise niçin yapmadığını sorsak cevapları ne olurdu acaba?
Erdemli insan muhtemelen şöyle bir cevap verir: Kötü hasletler kul hakkıdır, aynı zamanda toplumsal birlikte yaşamanın temeline konulmuş dinamitlerdir, bunları yapmamak gerekir. İyi hasletler ise insanın aklı ve vicdanının gereği olarak yapılır.
Erdemli Müslüman erdemli insanın bu cümlelerini tekrarlar ve akabinde şu cümleleri ekler: “Bununla birlikte, Allah iyi ve güzelliği emretmiş, kötülüğü nehyetmiştir. Emrinde de nehyinde de hikmetler vardır. Benim eylemimin amacı rıza-i İlâhi’dir”.
Erdemsiz Müslüman’ın cevabı nettir: “Sevap kazanmak için yapıyorum veya günah olduğu için yapmıyorum”. Bir insan sevap kazanmak için doğru bir eylemde bulunur, günaha girmemek için bir eylemden sakınır da yine de erdemsiz olarak tavsif edilebilir mi? Bu soruyu da daha sonra cevaplamak üzere hatırda tutarak, eylemin kendisi üzerine odaklanalım.
Haklı olduğunu bildiğin bir yolda gerekirse ölümü göze alıp yürümek erdemli bir davranıştır. Muktedirlerden özür dilemek, onlara boyun eğmek yerine ölümü seçen Sokrates de erdemli bir davranış sergilemiştir, Seyyid Kutup ve İskilipli Atıf Hoca da erdemli davranış sergilemişlerdir. Hudeybiye’de yaptığı anlaşmaya, bir Müslümanın hayatı mevzu bahis olmasına rağmen sadık kalan Allah Resûlü (sav) şüphesiz erdemli bir davranış sergilemiştir. Kendi aleyhine olmasına rağmen ahde vefa gösteren bir inançsız da pek tabi erdemli bir davranış sergilemiş olur. Allah Resûl’ünün (sav) yaptığı gibi, kendisini öldürmeye niyetlenenlerin emanetine dahi hıyanet etmemek de erdemli bir davranıştır, inançsız birisinin kendisine bırakılan emanetlere sahip çıkması da erdemli bir davranıştır.
Müslüman bir insan veya inanmayan birisi aynı erdemli davranışı sergileyebilir. Eylem bazında bakıldığında, eylem Allah’ın razı olduğu bir eylemdir, ama bu eylemi Müslümanın icra etmesi ile erdemli insanın icra etmesi arasında bir üstünlük ilişkisi var mıdır? Erdemli insan kendi davranışını daha üstün olduğunu iddia eder ve şöyle der: “Müslüman insan olmanın iyi hasletlerini Allah’tan mükâfat beklediği için yapıyor, kötü hasletlerden de O’nun azabından koktuğu için imtina ediyor. Müslümanın eylemi ödül-ceza arasına sıkışıp kalmıştır, karşılık beklentisine dayanır. Oysa ben aklıma ve vicdanıma dayanıyorum ve kendim dışımda bir varlığa atıf yapmıyorum”.