Ekli dosyayı görüntüle 224106Ekli dosyayı görüntüle 224107Ekli dosyayı görüntüle 224108
Ekli dosyayı görüntüle 224109
LAHİT
Pişmiş toprak, taş ya da mermer vb.’den yapılan, içine ölünün yerleştirildiği sanduka.
TARİHÇE
Mısır’da lahitlere, Eski İmparatorluk döneminden başlayarak pi*ramitlerin mezar odalarında, mastabalarda ve kayalara oyulmuş nekropolislerde rastlanır; genellikle saray cephelerini an*dıran süslemelere sahiptirler. Daha sonraları lahitler mitolojiden alınma sahnelerle süslendi. Dikdörtgen prizma biçiminde ve oldukça büyük boyutlarda olan granit, ki*reçtaşı vb. lahitler, yapımları tamamlanma*dan yerlerine konur, lahdin içine de mum*yayı barındıran tabut yerleştirilirdi. Geç dönemde, tabutun kendisi mumya şekli*ni aldı. Cenaze töreninden sahnelerin betimlendiği resimlerle süslü, Aya Triada’da ortaya çıkarılmış lahitten de anlaşıldığı gi*bi, Girit’te Minos döneminde İ.Ö. XV. yy.’a doğru pişmiş toprak lahitler kullanılıyordu.
Yunanistan’da lahit kullanımının yaygın*laşması Hellenistik dönemdedir. Sidon’da (bugün sayda) ortaya çıkarılan ve büyük bir olasılıkla son yerel hükümdar Abdalonymos’a ait olan ünlü “İskender lahdi” (İ.Ö. IV. yy.), bu dönem lahitlerinin en dik*kate değer örneklerinden biridir. Savaş sahnelerinin güçlü ve ritim dolu bir üslup*ta ele alınması, gerçeğin yeni bir anlayış*la kavrandığını gösterir. Bu da, Hellenis*tik döneme özgü temel bir niteliktir. Sidon kentinin nekropolisinde Osman Hamdi Bey tarafından 1887’de ortaya çıkarılan la*hitler, İstanbul Arkeoloji müzeleri’ndedir. Sidon krallarının gömülü olduğu bu lahit*ler çeşitli dönemlere tarihlenir: klasik yu*nan sanatının etkilerini taşıyan Satrap ve Lykia lahitleri İ.Ö. V. YY’dan, Ağlayan ka*dınlar ve İskender lahitleriyse İ.Ö. IV. yy. ikinci yarısındandır. Bu lahitlerin tüm cep*heleri üstün nitelikte kabartmalarla süslü*dür. Lykia bölgesinde ahşap inşaattan esinlenen çok sayıda lahit yapılmıştır (Ksanthos’ta payeli lahitler, Payava lahdi).
Etruria’da, lahit olarak adlandırılan san*dukalar, aslında ölünün küllerinin kondu*ğu, kapağı ziyafet yatağı biçiminde me*zar umalarıdır. Lahit kapaklarında, yarı yatmış durumda betimlenmiş çiftlerin yüz ifadelerindeki canlılık ve ellerindeki zarif*lik, sanatçıların killi toprağı şekillendirme*deki teknik ustalığını ortaya koyar.
Ölülerini yakma geleneğinin de varlığı*nı sürdürdüğü Roma’da mermer lahit kullanımının, yunan etkisinde kalmış Anado*lu kentleriyle temaslar sonucu ortaya çık*tığı sanılmaktadır. Hellenistik natüralizminin etkisini taşıyan seri bir imalatla karşı*laşılır. Roma’da yapılan lahitlerin üç yüzü süslenmiştir; II. yy.’ın sonlarına doğru mi*tolojik sahneler, yerlerini günlük yaşam*dan alınmış konulara bırakırlar. Anadolu’ da bir yol boyunca dizilmiş ya da anıt me*zarda bir niş içine duvara yerleştirilmiş ro*ma lahitlerinde, genellikle bir cephe özen*le işlenmiştir. İstanbul Arkeoloji müzeleri’nde ve öteki müzelerde sergilenmekte olan bu lahitlerde yaprak ve meyvelerden mey*dana gelen askı çelenkleri taşıyan öküz başları (bukranion) ya da Nike ve Eros ka*bartmaları yer alır. Bunların yanı sıra Medusa başları ya da tiyatro maskları da kul*lanılmıştır. Mitolojiden alınan kabartmalar arasında Phaidra ile Hippolytos efsanesi*nin işlendiği ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenmekte olan lahit güzel ör*neklerdendir. Phaidra lahdin ana cephe*sinde, yüksek kabartma biçiminde işlen*miştir. Bu dönemin en iyi örneklerinden bi*ri de İ.S. II. yy.’dan Sidamara Lahdi’dir (İs*tanbul Arkeoloji müzeleri). Gövdesi sütun
ve kabartmalarla süslü lahit, Konya Ereğlisi’ndeki Sidamara’da bulunmuştur 3 m.’yi aşan uzunluğuyla bu türün en büyük ör*neklerindendir. Uzun ve kısa yüzlerinde, korinthos düzeninde sütunlarla ayrılmış nişler içindeki figürler yüksek kabartma tekniğiyle işlenmiştir ve heykel görünümündedirler. Sardeis’te ortaya çıkarılmış ve yazıtına göre Claudia Antonia Sabina’ ya ait bir lahitteyse sütunların arasında heykeller bulunur. Bu lahitlerin kapağının üzerinde lahdin sahiplerini uzanmış biçim*de betimleyen heykeller vardır.
Kabartmalarla süslü Hıristiyan lahitleri*nin çoğu IV. yy.’a aittir. Atölyeler, Roma, Provence, İspanya, İstanbul ve Afrika’da bulunuyordu. Ravenna’da, İstanbul ve Roma’dan süzülerek gelen yunan ve doğu etkileri görülür. Figürlü (özellikle İsa ve Ha*varileri) lahitler dizisi, 440-450 yıllarında son bulur, buna bağlı olarak da, bu lahit*lere özgü güçlü plastik anlayış, yerini, süs*lemeye ağırlık veren bir üsluba bırakır: içinde palmiyeler ve haçlar bulunan aediculalar; kuzu sürüleri; daha sonraları, ölü üzerine bilgi veren yazıtı çevreleyen basit haçlar. Sonunda, el sanatlarının (do*kumalar, fildişi eşyalar) esinlediği örgü bi*çimli ve girift bezemelerin yaygınlaşmasıy*la, yaratıcılık yok olur.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde IV. ve V. yy.’lardan, Bizans imparatorlarına ait, tek parça kırmızı porfirden oyulmuş lahitler bulunmaktadır. Ayrıca küçük, Hıristiyanlığı simgeleyen motiflerle süslü örnekler de vardır. İstanbul’un Fatih semtinde, Sarıgüzel’de ele geçen Sarıgüzel lahdi, çok ka*liteli, saydamımsı mermerden oyulmuştur; gövdesinin uzun yüzlerinde Havariler’in kabartmaları yer alır. Ayasofya’nın avlu*sunda da Bizans lahitlerinden örnekler sergilenmektedir. Zeyrek Camisi’nden (Pantokrator manastırı kilisesi) getirilmiş büyük bir lahit yeşil breşten yapılmıştır.
Galya’da, Arles okulu etkisinde yapılmış olan figürlü lahitler, Antikçağ geleneğini sürdürür; Aquitania okuluna bağlı olanlar ise, daha çok geometrik şekillerle süslüdür. Merovenjler döneminde, lahitler yivli bezemelere sahip, yamuk biçiminde ka*ba sandukalardır. Roman döneminde, ye*raltındaki bezemesiz asıl lahdin üzerine, zengin oymalarla süslenmiş bir yalancı sanduka ya da sütunların ve aslan figürlerinin taşıdığı basit bir kapak yerleştirilir. Gotik dönemde, kapağın üzerinde, yatmış pozisyonda bir heykel yer alır. Rönesans döneminde ise, üzerlerinde çoğu kez ölü*nün betimlendiği az çok oymalı lahitler, zengin mimari süslemelere sahiptir.
Lahitler, klasik dönem anıt mezarların*da sıkça kullanılmıştır; bu anıtlarda ölü, diz çökmüş ve dua eder biçimde (Kardinal de La Rochefoucauld’nun Buyster tarafından yapılmış olan mezarı) ya da tören yatağı*na benzer bir yatağa uzanmış olarak (H. de Keyser’in gerçekleştirdiği Sessiz Willem’in Delft’teki mezarı; Coyzevox tarafın*dan yapılmış olan Mazarin’in mezarı) betimlenmiştir. Roma’da, San Pietro bazilika-sı’nda yer alan Urbanus Vlll’in mezarın*da (Bernini) papa, içinden bir iskeletin çık*tığı lahdinin üzerinde betimlenmiştir.
Alıntıdır. sef_er
Ekli dosyayı görüntüle 224109
LAHİT
Pişmiş toprak, taş ya da mermer vb.’den yapılan, içine ölünün yerleştirildiği sanduka.
TARİHÇE
Mısır’da lahitlere, Eski İmparatorluk döneminden başlayarak pi*ramitlerin mezar odalarında, mastabalarda ve kayalara oyulmuş nekropolislerde rastlanır; genellikle saray cephelerini an*dıran süslemelere sahiptirler. Daha sonraları lahitler mitolojiden alınma sahnelerle süslendi. Dikdörtgen prizma biçiminde ve oldukça büyük boyutlarda olan granit, ki*reçtaşı vb. lahitler, yapımları tamamlanma*dan yerlerine konur, lahdin içine de mum*yayı barındıran tabut yerleştirilirdi. Geç dönemde, tabutun kendisi mumya şekli*ni aldı. Cenaze töreninden sahnelerin betimlendiği resimlerle süslü, Aya Triada’da ortaya çıkarılmış lahitten de anlaşıldığı gi*bi, Girit’te Minos döneminde İ.Ö. XV. yy.’a doğru pişmiş toprak lahitler kullanılıyordu.
Yunanistan’da lahit kullanımının yaygın*laşması Hellenistik dönemdedir. Sidon’da (bugün sayda) ortaya çıkarılan ve büyük bir olasılıkla son yerel hükümdar Abdalonymos’a ait olan ünlü “İskender lahdi” (İ.Ö. IV. yy.), bu dönem lahitlerinin en dik*kate değer örneklerinden biridir. Savaş sahnelerinin güçlü ve ritim dolu bir üslup*ta ele alınması, gerçeğin yeni bir anlayış*la kavrandığını gösterir. Bu da, Hellenis*tik döneme özgü temel bir niteliktir. Sidon kentinin nekropolisinde Osman Hamdi Bey tarafından 1887’de ortaya çıkarılan la*hitler, İstanbul Arkeoloji müzeleri’ndedir. Sidon krallarının gömülü olduğu bu lahit*ler çeşitli dönemlere tarihlenir: klasik yu*nan sanatının etkilerini taşıyan Satrap ve Lykia lahitleri İ.Ö. V. YY’dan, Ağlayan ka*dınlar ve İskender lahitleriyse İ.Ö. IV. yy. ikinci yarısındandır. Bu lahitlerin tüm cep*heleri üstün nitelikte kabartmalarla süslü*dür. Lykia bölgesinde ahşap inşaattan esinlenen çok sayıda lahit yapılmıştır (Ksanthos’ta payeli lahitler, Payava lahdi).
Etruria’da, lahit olarak adlandırılan san*dukalar, aslında ölünün küllerinin kondu*ğu, kapağı ziyafet yatağı biçiminde me*zar umalarıdır. Lahit kapaklarında, yarı yatmış durumda betimlenmiş çiftlerin yüz ifadelerindeki canlılık ve ellerindeki zarif*lik, sanatçıların killi toprağı şekillendirme*deki teknik ustalığını ortaya koyar.
Ölülerini yakma geleneğinin de varlığı*nı sürdürdüğü Roma’da mermer lahit kullanımının, yunan etkisinde kalmış Anado*lu kentleriyle temaslar sonucu ortaya çık*tığı sanılmaktadır. Hellenistik natüralizminin etkisini taşıyan seri bir imalatla karşı*laşılır. Roma’da yapılan lahitlerin üç yüzü süslenmiştir; II. yy.’ın sonlarına doğru mi*tolojik sahneler, yerlerini günlük yaşam*dan alınmış konulara bırakırlar. Anadolu’ da bir yol boyunca dizilmiş ya da anıt me*zarda bir niş içine duvara yerleştirilmiş ro*ma lahitlerinde, genellikle bir cephe özen*le işlenmiştir. İstanbul Arkeoloji müzeleri’nde ve öteki müzelerde sergilenmekte olan bu lahitlerde yaprak ve meyvelerden mey*dana gelen askı çelenkleri taşıyan öküz başları (bukranion) ya da Nike ve Eros ka*bartmaları yer alır. Bunların yanı sıra Medusa başları ya da tiyatro maskları da kul*lanılmıştır. Mitolojiden alınan kabartmalar arasında Phaidra ile Hippolytos efsanesi*nin işlendiği ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenmekte olan lahit güzel ör*neklerdendir. Phaidra lahdin ana cephe*sinde, yüksek kabartma biçiminde işlen*miştir. Bu dönemin en iyi örneklerinden bi*ri de İ.S. II. yy.’dan Sidamara Lahdi’dir (İs*tanbul Arkeoloji müzeleri). Gövdesi sütun
ve kabartmalarla süslü lahit, Konya Ereğlisi’ndeki Sidamara’da bulunmuştur 3 m.’yi aşan uzunluğuyla bu türün en büyük ör*neklerindendir. Uzun ve kısa yüzlerinde, korinthos düzeninde sütunlarla ayrılmış nişler içindeki figürler yüksek kabartma tekniğiyle işlenmiştir ve heykel görünümündedirler. Sardeis’te ortaya çıkarılmış ve yazıtına göre Claudia Antonia Sabina’ ya ait bir lahitteyse sütunların arasında heykeller bulunur. Bu lahitlerin kapağının üzerinde lahdin sahiplerini uzanmış biçim*de betimleyen heykeller vardır.
Kabartmalarla süslü Hıristiyan lahitleri*nin çoğu IV. yy.’a aittir. Atölyeler, Roma, Provence, İspanya, İstanbul ve Afrika’da bulunuyordu. Ravenna’da, İstanbul ve Roma’dan süzülerek gelen yunan ve doğu etkileri görülür. Figürlü (özellikle İsa ve Ha*varileri) lahitler dizisi, 440-450 yıllarında son bulur, buna bağlı olarak da, bu lahit*lere özgü güçlü plastik anlayış, yerini, süs*lemeye ağırlık veren bir üsluba bırakır: içinde palmiyeler ve haçlar bulunan aediculalar; kuzu sürüleri; daha sonraları, ölü üzerine bilgi veren yazıtı çevreleyen basit haçlar. Sonunda, el sanatlarının (do*kumalar, fildişi eşyalar) esinlediği örgü bi*çimli ve girift bezemelerin yaygınlaşmasıy*la, yaratıcılık yok olur.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde IV. ve V. yy.’lardan, Bizans imparatorlarına ait, tek parça kırmızı porfirden oyulmuş lahitler bulunmaktadır. Ayrıca küçük, Hıristiyanlığı simgeleyen motiflerle süslü örnekler de vardır. İstanbul’un Fatih semtinde, Sarıgüzel’de ele geçen Sarıgüzel lahdi, çok ka*liteli, saydamımsı mermerden oyulmuştur; gövdesinin uzun yüzlerinde Havariler’in kabartmaları yer alır. Ayasofya’nın avlu*sunda da Bizans lahitlerinden örnekler sergilenmektedir. Zeyrek Camisi’nden (Pantokrator manastırı kilisesi) getirilmiş büyük bir lahit yeşil breşten yapılmıştır.
Galya’da, Arles okulu etkisinde yapılmış olan figürlü lahitler, Antikçağ geleneğini sürdürür; Aquitania okuluna bağlı olanlar ise, daha çok geometrik şekillerle süslüdür. Merovenjler döneminde, lahitler yivli bezemelere sahip, yamuk biçiminde ka*ba sandukalardır. Roman döneminde, ye*raltındaki bezemesiz asıl lahdin üzerine, zengin oymalarla süslenmiş bir yalancı sanduka ya da sütunların ve aslan figürlerinin taşıdığı basit bir kapak yerleştirilir. Gotik dönemde, kapağın üzerinde, yatmış pozisyonda bir heykel yer alır. Rönesans döneminde ise, üzerlerinde çoğu kez ölü*nün betimlendiği az çok oymalı lahitler, zengin mimari süslemelere sahiptir.
Lahitler, klasik dönem anıt mezarların*da sıkça kullanılmıştır; bu anıtlarda ölü, diz çökmüş ve dua eder biçimde (Kardinal de La Rochefoucauld’nun Buyster tarafından yapılmış olan mezarı) ya da tören yatağı*na benzer bir yatağa uzanmış olarak (H. de Keyser’in gerçekleştirdiği Sessiz Willem’in Delft’teki mezarı; Coyzevox tarafın*dan yapılmış olan Mazarin’in mezarı) betimlenmiştir. Roma’da, San Pietro bazilika-sı’nda yer alan Urbanus Vlll’in mezarın*da (Bernini) papa, içinden bir iskeletin çık*tığı lahdinin üzerinde betimlenmiştir.
Alıntıdır. sef_er
Son düzenleme: