Ali bey ölümünden önce anlatıyor, Gizli Kapı

 

Hoplit

Bilgili Üye
Katılım
1 Ağu 2017
Mesajlar
203
Tepkime puanı
427
Puanları
9
Ali bey bulgaristan anılarını ölümünden önce anlatıyor

Çok gençtim, babamla koyunları otlatıyorduk Kıdemli dağın altında.Bir gün babam beni zirveye çıkardı orada bana bir kaynayan su kuyusu gösterdi ve bunu iyi belle dedi, zirvede kayalarda sadece burada su vardı. Yıllar geçmişti ve babam rahmetli olmuştu.Bir gün köye indiğimde iki subay gelmişti ve Kıdemlinin zirvesinde su kuyusunu soruyorlardı, bende bildiğimi söyledim onlardan biri bir bakır yaprak çıkardı, üzerine harita çizilmişti. Bak bakalım böyle mi oraları dedi. Baktığımda tepeyi ve kayaları tanıdım, ve onlara aynı böyle dedim. Tanıştık beni davet ettiler misafirliğe gittim. Çok büyük bir ağırlamaydı yemek içmek boldu. Bana bu haritanın miras olduğunu söylediler, bunu çözdürmüşler ve roma dönemine ait bir hazine dediler.

Bir sabah erkende yola çıktık onları tepeye çıkaracaktım ikisinin üzerinde de tabancaları görünce çok korktum. Onları başka bir su kuyusunun yanına götürdüm, orada bakındılar dolaştılar ama aynı yer olmadığını söylediler ve gittiler. Onlardan duyduklarımla su kuyusunun etrafını iyice incelemeye başladım. Haritadan bellediklerimi yapıyordum. Koyunları devamlı orada otlatmaya başladım ve hep oralara bakıyordum. Bir gün kayadaki akıntı yerinde aşağı doğru salındım ve kayalarda bir çatlak yer gördüm. O çatlaktan çok zorlukla içeriye girmeyi başardım. İçerisi aydınlıktı yer kumsaldı ve ıslaktı, Çemah çiçekleri büyümüştü bahçe gibiydi içerisi. İçeride dolandım ve bir kapı gibi yer gördüm ama tutulacak hiçbir yer yoktu açmak için, birkaç gün girdim çıktım ama hiç bir şey yoktu. Bir gün yine girdim ama bu defa Çemah bitkilerinin ortasından geçtim çamur içinde kaldım kapının önünde ayaklarımdaki çamurları silebileceğim bir yer bakarken kapının önünde kazıma taşı gibi bir taş gördüm, ona ayaklarımdaki çamuru iyice kazıdım da kazıma taşına güçlü bastığımda büyük bir gacırtıyla kapı açılıverdi. Kapıyı iyice açtım içeriye girdim içeriye girdiğimde ne deyeyim böyle bir güzellik hayatımda görmemiştim. yukarıdan ışık geliyordu salon çok büyüktü duvarlar ve yerler mermer kaplamalıydı, etrafta odalar vardı ortada bir küme insan kemikleri vardı, çok ürkütücüydü.

Bir diğer odada her çeşit takım taklavat vardı, diğer tarafında mermerden bir masa gördüm, üzerinde kitaplar mürekkep ve yazmak için tüyler vardı. Masaya yaklaştığımda kafama bir şey çarptı ve düştüm baygın halde ne kadar yatığımı bilmiyorum, kendime geldiğimde hiç kımıldamadan bakınmaya başladım, yerden bir karış çapraz bakır teller geriliydi. Çok dikkatli kalktım çıktım ve kapıyı kapattım. Uzun zaman oraya gitmedim çok korkmuştum. Bir gün yine gittim girdim ve ayaklarımı kazıdığım taşa bastım kapı açıldı ışık ta getirmiştim bu defa. Girdiğimde kitaplara doğru hiç gitmedim ve tellere de dikkat ediyordum, daha içeride bir masa daha vardı üzerinde büyük bir oturaklı kupa içi çok parlak taşlarla doluydu, kaç defa yanlarına doğru yakınlaşsam kulaklarımda çok yüksek bir çınlama oluşuyordu ve fenalaşıyordum, onlara hiç dokunamadım. İçeriye doğru bir kapı gördüm askerler tarafından korunuyordu elerindeki kılıçlar ve mızrakları çapraz halde kapının önünde tutuyorlardı. Bir defa artık hata yapmıştım bu defa hiç yaklaşmadım onlara sadece inceledim ve çıktım. Kapıyı kapatırken çok gacırtı yapıyordu ve bir şey kapıyı kilitliyordu, kilitlenme sesini çok net duyuyordum.

Böyle yıllarca girip çıkıyordum, Defalarca askerleri elimdeki çoban sopamla dokunup sarsıyordum ama onlar hiç kımıldamadılar. Bellerine kadar insandılar belerinden aşağı ayı. Bir defa cesaretlendim ve mızrakların arasından geçtim, içeriye doğru uzanan koridorda iki tarafında da odalar vardı, birincisinde üç tane mermer lahit vardı hepsinin üstünde büyük haçlar vardı gümüşten yapılmış çok büyük sanat eseriydiler. Odaların biri depoydu ve içi dizilmiş altın külçeleriyle doluydu. Onlara doğru yönlendiğimde yer sallanıyordu ve düşüyordum emekleyerek geri dönebiliyordum sonra sadece baktım, üçüncü odaya geçtim içeri de büyük bir yığın altın para vardı , yaklaştım ve bir avuç avuçladım bir gacırtı duydum ve bir ejder çıktı elimdeki paraları bıraktım ejder de geri gitti. Çok korkmuştum çan havliyle çıktım kapı da neredeyse kapanıyormuş.

Bir zaman geçtikten sonra yine cesaretlendim ve yine girdim direk paraların olduğu yere gittim. Bir tane aldım ve torbama koydum, birer birer almaya başladım paraların içinde sanki yay gibi bir şeyler vardı ama ben birer birer almaya devam ediyordum, ejder çıktı arkasında demir sopalar vardı uçlarında büyük topuzlarla ejder doğrulmaya başladı ve topuzlar gerilmeye başladı anladım ejder beni ezecekti orda, durdum almıyordum ejderin gözleri parlıyordu para yığını insan boyundan yüksekti ama ben sadece bir avuç alabildim. İçeriye doğru başka yığınlarda vardı ama geçemiyordum. Çıktım ve toplandım almış olduğum altınları bir kavanoz içine koydum bir avuçtan az fazlaydı. Uzun zaman gitmemiştim bir gün yine girdim ama bu defa koridordan yürüyordum sola doğru başladı bir yere bastığımda yer sallandı ve su sesleri geliyordu çok korktum ve çıktım. Beni bir şey çekiyordu, bir gün yine girdim biliyordum bir şey alamayacağımı ama bakıyordum, koridordan devam ettim ve bir kapıya geldim kapı mermerden yapılmış ve bakırdan yapma süslerle süslenmişti ortam çok değişikti, kapıyı bastırdım ama hiç kımıldamadı yine yüklendim kapıya ama kımıldamıyordu, aklıma geldi bakır süslerden tuttum çektim büyük bir gacırtıyla kapı açıldı kapıdan geçtim kapı kendiliğinden kapandı.

Etrafa baktığımda yayladaydım kayalığın altında, arkama baktım ama benim çıktığım kapı yoktu, herhalde birden ışığa çıkınca göremiyorum diye düşündüm ve yerimden hiç kımıldamadan bir süre bekledim. Artık her şeyi çok iyi görüyordum ama kapıyı yine de göremedim. Bulunduğum yer bana tanıdıktı oturdum ve saatlerce baktım bu sıra kayada bir delik gördüm para büyüklüğünde, işaretledim onu ve indi koyunların yanına, yemek yidikten sonra tekrar o kayanın yanına çıktım, aklıma geldi elimdeki çoban sopasını deliğin içine soktum güçlü bir şekilde bastırdım gacırtıyla kapı döndü şimdi kapının yerini gördüm kapının yerini belledim ve toplandım. Kayadaki girdiğim çatlak yeri birkaç gün taşlarla doldurdum yarığı kapattım tamamen, sadece kayaların altındaki kapı kaldı. Sonra tekrar girdim ama sadece bakıyordum, bekledim birileri bir bilgiyle gelsinler ama o iki subaydan başka kimse sormadı, onlarda tehlikeli insanlardı. 10 yıldır gitmiyorum çok yalandım artık bana da gördüklerim ve aldığım bir avuç altın para kaldı.
 

uçanhollandalı

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
7 May 2014
Mesajlar
1,217
Tepkime puanı
1,681
Puanları
20
Adamların subay olduğunu biliyor,ama silahlı olduklarından korkuyor.Seni o kadar ağırlayıp,yedirip içirirlerken korkmadın da,dağa çıkınca mı korktun?
Önce haritada ki yerleri doğru dedin,ama korkunca onları yanlış yere götürdün.Adamlar da bunu yedi,ve işin peşini bırakıp gittiler.
Masal olarak güzel hikaye,ama gerçek olamayacak kadar mantık hatası var.
 

The Thing

C*
Süper Moderatör
Katılım
27 May 2017
Mesajlar
4,608
Tepkime puanı
6,935
Puanları
24
Guzel masal yani ustam oylemi
Usta okudun mu hikayeyi,
Bir gün gittim yan yattım, bir gün gittim çamura battım, adam yaşamış ne yaşamış oda belli değil, zamanında 300-500 kişinin yaptığını tek başına aşmış.
Çok şükür sağ, birde hikayeyi anlattığıyla kalmış.
 

kaynak

Yorumlarım resmi kazılar için geçerlidir.
Katılım
17 Kas 2018
Mesajlar
4,579
Tepkime puanı
6,060
Puanları
24
Yaş
55
Bugün bir amca ile tesadüf bir sohbet gelişti.

Erzincanlıyım dedi o vakitler çocuktum adamlar köy yakınında bişiler yapıyorlardı bizde merak ettik yakınen izlemeye başladık bir yeri kapatma endişesi içindeydiler ve kapattılarda sonra oradaki bir kayaya devasa bir haç yaptılar..!

Bu dedelerde neler var neler... canlı şahitler :)
 

Ngdl51

Editör
Katılım
19 Şub 2019
Mesajlar
699
Tepkime puanı
578
Puanları
11
Usta okudun mu hikayeyi,
Bir gün gittim yan yattım, bir gün gittim çamura battım, adam yaşamış ne yaşamış oda belli değil, zamanında 300-500 kişinin yaptığını tek başına aşmış.
Çok şükür sağ, birde hikayeyi anlattığıyla kalmış.
Ustam boyle uzun konulari okumadan once yorumlari okurum ozeti yaziyor orda zaten :ROFLMAO:
 

Lee

Aktif Üye
Katılım
11 Ocak 2020
Mesajlar
113
Tepkime puanı
169
Puanları
7
Konum
Dorlion
taşı okşadım bir vaktım aladdinin sihirli lambasının cini , bir avuç altın istedim , bir avuç altını alınca çok korktum , kaçtım . Sonra tekrar geldim aynı yere fakat alladinin sihirli lambasının cini karşıma çıkmadı , küstü bana
 

Keskingöz

Tüm Yorumlarım, Resmi Kazılar İçin Geçerlidir.
Süper Moderatör
Katılım
11 Şub 2018
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
1,994
Puanları
23
Ali bey bulgaristan anılarını ölümünden önce anlatıyor

Çok gençtim, babamla koyunları otlatıyorduk Kıdemli dağın altında.Bir gün babam beni zirveye çıkardı orada bana bir kaynayan su kuyusu gösterdi ve bunu iyi belle dedi, zirvede kayalarda sadece burada su vardı. Yıllar geçmişti ve babam rahmetli olmuştu.Bir gün köye indiğimde iki subay gelmişti ve Kıdemlinin zirvesinde su kuyusunu soruyorlardı, bende bildiğimi söyledim onlardan biri bir bakır yaprak çıkardı, üzerine harita çizilmişti. Bak bakalım böyle mi oraları dedi. Baktığımda tepeyi ve kayaları tanıdım, ve onlara aynı böyle dedim. Tanıştık beni davet ettiler misafirliğe gittim. Çok büyük bir ağırlamaydı yemek içmek boldu. Bana bu haritanın miras olduğunu söylediler, bunu çözdürmüşler ve roma dönemine ait bir hazine dediler.

Bir sabah erkende yola çıktık onları tepeye çıkaracaktım ikisinin üzerinde de tabancaları görünce çok korktum. Onları başka bir su kuyusunun yanına götürdüm, orada bakındılar dolaştılar ama aynı yer olmadığını söylediler ve gittiler. Onlardan duyduklarımla su kuyusunun etrafını iyice incelemeye başladım. Haritadan bellediklerimi yapıyordum. Koyunları devamlı orada otlatmaya başladım ve hep oralara bakıyordum. Bir gün kayadaki akıntı yerinde aşağı doğru salındım ve kayalarda bir çatlak yer gördüm. O çatlaktan çok zorlukla içeriye girmeyi başardım. İçerisi aydınlıktı yer kumsaldı ve ıslaktı, Çemah çiçekleri büyümüştü bahçe gibiydi içerisi. İçeride dolandım ve bir kapı gibi yer gördüm ama tutulacak hiçbir yer yoktu açmak için, birkaç gün girdim çıktım ama hiç bir şey yoktu. Bir gün yine girdim ama bu defa Çemah bitkilerinin ortasından geçtim çamur içinde kaldım kapının önünde ayaklarımdaki çamurları silebileceğim bir yer bakarken kapının önünde kazıma taşı gibi bir taş gördüm, ona ayaklarımdaki çamuru iyice kazıdım da kazıma taşına güçlü bastığımda büyük bir gacırtıyla kapı açılıverdi. Kapıyı iyice açtım içeriye girdim içeriye girdiğimde ne deyeyim böyle bir güzellik hayatımda görmemiştim. yukarıdan ışık geliyordu salon çok büyüktü duvarlar ve yerler mermer kaplamalıydı, etrafta odalar vardı ortada bir küme insan kemikleri vardı, çok ürkütücüydü.

Bir diğer odada her çeşit takım taklavat vardı, diğer tarafında mermerden bir masa gördüm, üzerinde kitaplar mürekkep ve yazmak için tüyler vardı. Masaya yaklaştığımda kafama bir şey çarptı ve düştüm baygın halde ne kadar yatığımı bilmiyorum, kendime geldiğimde hiç kımıldamadan bakınmaya başladım, yerden bir karış çapraz bakır teller geriliydi. Çok dikkatli kalktım çıktım ve kapıyı kapattım. Uzun zaman oraya gitmedim çok korkmuştum. Bir gün yine gittim girdim ve ayaklarımı kazıdığım taşa bastım kapı açıldı ışık ta getirmiştim bu defa. Girdiğimde kitaplara doğru hiç gitmedim ve tellere de dikkat ediyordum, daha içeride bir masa daha vardı üzerinde büyük bir oturaklı kupa içi çok parlak taşlarla doluydu, kaç defa yanlarına doğru yakınlaşsam kulaklarımda çok yüksek bir çınlama oluşuyordu ve fenalaşıyordum, onlara hiç dokunamadım. İçeriye doğru bir kapı gördüm askerler tarafından korunuyordu elerindeki kılıçlar ve mızrakları çapraz halde kapının önünde tutuyorlardı. Bir defa artık hata yapmıştım bu defa hiç yaklaşmadım onlara sadece inceledim ve çıktım. Kapıyı kapatırken çok gacırtı yapıyordu ve bir şey kapıyı kilitliyordu, kilitlenme sesini çok net duyuyordum.

Böyle yıllarca girip çıkıyordum, Defalarca askerleri elimdeki çoban sopamla dokunup sarsıyordum ama onlar hiç kımıldamadılar. Bellerine kadar insandılar belerinden aşağı ayı. Bir defa cesaretlendim ve mızrakların arasından geçtim, içeriye doğru uzanan koridorda iki tarafında da odalar vardı, birincisinde üç tane mermer lahit vardı hepsinin üstünde büyük haçlar vardı gümüşten yapılmış çok büyük sanat eseriydiler. Odaların biri depoydu ve içi dizilmiş altın külçeleriyle doluydu. Onlara doğru yönlendiğimde yer sallanıyordu ve düşüyordum emekleyerek geri dönebiliyordum sonra sadece baktım, üçüncü odaya geçtim içeri de büyük bir yığın altın para vardı , yaklaştım ve bir avuç avuçladım bir gacırtı duydum ve bir ejder çıktı elimdeki paraları bıraktım ejder de geri gitti. Çok korkmuştum çan havliyle çıktım kapı da neredeyse kapanıyormuş.

Bir zaman geçtikten sonra yine cesaretlendim ve yine girdim direk paraların olduğu yere gittim. Bir tane aldım ve torbama koydum, birer birer almaya başladım paraların içinde sanki yay gibi bir şeyler vardı ama ben birer birer almaya devam ediyordum, ejder çıktı arkasında demir sopalar vardı uçlarında büyük topuzlarla ejder doğrulmaya başladı ve topuzlar gerilmeye başladı anladım ejder beni ezecekti orda, durdum almıyordum ejderin gözleri parlıyordu para yığını insan boyundan yüksekti ama ben sadece bir avuç alabildim. İçeriye doğru başka yığınlarda vardı ama geçemiyordum. Çıktım ve toplandım almış olduğum altınları bir kavanoz içine koydum bir avuçtan az fazlaydı. Uzun zaman gitmemiştim bir gün yine girdim ama bu defa koridordan yürüyordum sola doğru başladı bir yere bastığımda yer sallandı ve su sesleri geliyordu çok korktum ve çıktım. Beni bir şey çekiyordu, bir gün yine girdim biliyordum bir şey alamayacağımı ama bakıyordum, koridordan devam ettim ve bir kapıya geldim kapı mermerden yapılmış ve bakırdan yapma süslerle süslenmişti ortam çok değişikti, kapıyı bastırdım ama hiç kımıldamadı yine yüklendim kapıya ama kımıldamıyordu, aklıma geldi bakır süslerden tuttum çektim büyük bir gacırtıyla kapı açıldı kapıdan geçtim kapı kendiliğinden kapandı.

Etrafa baktığımda yayladaydım kayalığın altında, arkama baktım ama benim çıktığım kapı yoktu, herhalde birden ışığa çıkınca göremiyorum diye düşündüm ve yerimden hiç kımıldamadan bir süre bekledim. Artık her şeyi çok iyi görüyordum ama kapıyı yine de göremedim. Bulunduğum yer bana tanıdıktı oturdum ve saatlerce baktım bu sıra kayada bir delik gördüm para büyüklüğünde, işaretledim onu ve indi koyunların yanına, yemek yidikten sonra tekrar o kayanın yanına çıktım, aklıma geldi elimdeki çoban sopasını deliğin içine soktum güçlü bir şekilde bastırdım gacırtıyla kapı döndü şimdi kapının yerini gördüm kapının yerini belledim ve toplandım. Kayadaki girdiğim çatlak yeri birkaç gün taşlarla doldurdum yarığı kapattım tamamen, sadece kayaların altındaki kapı kaldı. Sonra tekrar girdim ama sadece bakıyordum, bekledim birileri bir bilgiyle gelsinler ama o iki subaydan başka kimse sormadı, onlarda tehlikeli insanlardı. 10 yıldır gitmiyorum çok yalandım artık bana da gördüklerim ve aldığım bir avuç altın para kaldı.
Bu size daha önce anlattığım giriş.
İskender’in bizzat yaptığı yer.
Kayıp düşmesinin sebebi, zemin mil taşları üzerine oturulmuş vaziyette. Müthiş bir denge sistemi var. Hikaye değildir.
O halde 366 rakamı buradadır.
 
Üst