Trakyalı81
Yorumlarım 2863 sayılı kanun çerçevesindedir.
Güzel bilgiler. Teşekkür ederim. Tarih her zaman ilgimi çekmiştir. Bu gemiler efsaneye dönüşmüş gözüküyor. Arazi üzerine yeryüzü şekilleri ile kodlama yapıldığına kadar da gidiyor sanırım.@Trakyali81 ustam.bu sarkimizda sana gelsin...kiymet verip okudugun icin tesekkur ederim....Bunlar son derece çetin savaşçılar olmalarının yanı sıra koyu birer Katolik rahiplerdide. Görünüşte görevleri kutsal topraklara giden hıristiyan hacıları korumaktı. Aynı sene Vatikan tarafından kendilerine bağlı resmi bir hıristiyan tarikati olarak tanındı. Ancak Hugues De Payne’nin ölümünden yüzlerce yıl sonra gün ışığına çıkan bazı belgelerde Payne’nin gizli bir tarikate üye olduğu ve bu tarikatten Süleyman mabediyle ilgili bazı şeyler öğrendiği ve kutsal sırları aramak için Kudüs’e gittiği yazmaktadır. Şövalyeler Kudüs’e vardıklarında karargahlarını İncil’de Süleyman mabedi diye geçen yere kurdular ve 9 sene boyunca hiç dışarıya çıkmadılar. Bu mabed kutsal metinlere göre Ahid sandığının Hz Süleyman’ın büyü ilmi gibi özel sırlarının evi olarak M.Ö. 1000. Yüzyılda inşa edilmişti. Hz Süleyman’ın vefatının ardından bölge Babillilerce kuşatılmış ve mabed yıkılmıştır. Tapınakçıların mabede yerleşmesinin ardından mabedin altında tüneller kazıp arama yapmaya başladılar. Ayrıca hızla yeni üyelerde şövalyelere katılıyordu. 1128 senesinde 9 kurucu şövalye aniden Avrupa’ya geri döndü. Hemen ardından kutsal amaçlarına hizmet edecek geniş toprakları ve servetleri olan kimseleri birliklerine dahil etmeye başladılar. Yeni üyeler gizli kabul törenleriyle tüm mallarını bağışlayarak ölümüne itaat ve bağlılık yemini ederek birliğe dahil oluyorlardı. Böylece sayıları bir anda 10.000 lere ulaştı. 1150 lerde Tapınakçılar günümüz bankacılığının ilk temelini attılar. Artık yolcular yanlarında para yada değerli eşya taşımıyorlar tapınakçılardan malları karşılığında aldıkları senetleri gittikleri yerlerde bulunan diğer tapınakçılara verip karşılığında para alıyorlardı. Elbette tapınakçılar bundan ciddi komisyonlar alıp kar sağlıyordu. Böylece kısa süre içerisinde tarihin gördüğü en zengin organizasyon haline geldiler. Hazineleri tüm Avrupa krallarının toplam hazinesinden bile fazlaydı. Nitekim Vatikan tarafından tanınan tarikatler yılda 1 defa Vatikan’a varlık bildirimi yapmaktaydı. Tapınak şövalyelerinin son varlık bildirimi 220 ton altın ve değerli taş olarak kayıtlara yansımışsada tapınakçıların verdikleri bildirimin gerçek oranların çok altında olduğu düşünülmektedir. Avrupa’da pek çok kral papaz ve soyluya yüksek faizlerle borç veriyorlardı. Bu sayede krallardan ve kiliseden akıl almaz imtiyazlar kazandılar. Örneğin vergi ödemiyorlar devlete veya kiliseye ait bir yer satın almak istediklerinde sadece yarı fiyatını ödüyorlardı. Ayrıca ne suç işlemiş olurlarsa olsunlar Tapınakçıların yargılanması kralın iznine bağlanmıştı. 1187’de Selahaddin Eyyüb-i komutasında ki islam ordusu haçlı ordusuna karşı büyük bir zafer kazandı.
Ele geçirilen tapınakçılar kılıçtan geçirildi kaçabilenlerse Akka limanından önce Kıbrıs’a geçtiler. Birkaç yıl burada kaldıktan sonra Avrupa’ya diğer haçlıların yanında döndüler. 60 sene sonra tapınakçıların büyük üstadı Jack De Molay Kudüs’e düzenlenecek yeni bir haçlı seferi için destek arayışındaydı. Ancak ard arda alınan ağır yenilgiler neticesinde Avrupa’da savaş’a asker ve ekonomik katkıda bulunabilecek bir devlet kalmamıştı. Haçlılarsa halen çok zengindi ve bir çok kralın hatta Vatikan’ın dahi haçlılara borcu vardı. Fransa kralı Philip’de tapınakçılar’a yüksek meblağlarda borcu olan kral arasındaydı.. Ayrıca siyasi ekonomik ve askeri güçleriyle Fransa’yı bölerek bir şövalye devleti kurma niyetinde olduklarını düşünüyordu. Ekim 1307’nin 13. Cuma günü Fransız askerleri kral Philip’ten mühürlü emirler aldılar. Emirler uyarınca Tapınakçıların karargahı basıldı. Büyük üstadda dahil pek çok tapınakçı tutuklandı. Yöneltilen suçlamalar eşcinsellikten kafirliğe şeytana tapınmaya casusluğa kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyordu. Engizisyon ağır işkenceler yaparak 138 şövalyeyi sorguladı. Bunlardan 128 tanesi istinad edilen suçlamaları kabul etti. Tapınak şövalyeleri’nin tüm ritleri sembol ve şifrelere dayanmaktaydı. Engizisyon De Molay’ın tüm suçlarını halka açık alanda itiraf etmesini istedi Ancak molay bunu red etti. Bunun üzerine ateşte yakılarak idam edildiler. Tapınakçıların elinde olduğu düşünülen antik sırlar ve altınlaraysa asla ulaşılamadı. Tapınakçılar baskını önceden haber almış Altın ve antik sırları toplam 20 gemiye yükleyerek kaçırmayı başarmışlardı. Vatikan’ın ve Fransız donanmasının kayıtlarına göre 10 gemi Türkiye’ye diğer 10 gemi ise isviçreye gönderilmişti. Bankacılık ve para bolluğu ile tanınan İsviçre 2 dünya savaşıda dahil olmak üzere ne tesadüftür ki asla işgal edilmemiş yahut savaş görmemiştir. Gemiler Türkiye’ye gelerek büyük çekmece körfezine demirledi Toplam 10 gemilik büyük tapınakçı hazinesinden o günden sonra bir daha haber alınamadı. Kimileri hazinenin şifrelenmiş yerlerde saklandığını hatta kanal İstanbul’un gerçek yapılış sebebinin bile bu olduğunu iddia ediyor. Tapınakçıların devamı olarak bilinen Masonlarsa gemilerin geldiğini doğruluyor. Ancak çok az Altın geldiğini kalan gemilerde ise el yazmaları ve antik nesneler gibi şeylerin olduğunu nesnelerin halen locada muhafaza edildiğini Altınlarınsa Kanuni Sultan Süleyman döneminde İspanyadan kaçan Musevilerin kalkındırılması için kullanıldığını söylüyorlar.