Yeryüzünün İlk Savaşı: Melekler ve Cinler-80.

nik

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
22 Şub 2015
Mesajlar
2,357
Tepkime puanı
1,344
Puanları
17
Yaş
64

Yeryüzünün İlk Savaşı: Melekler ve Cinler-80.
İnsanın ilk ne zaman savaşmaya başladığı antropologlar ile tarihçiler arasında süregelen büyük bir tartışmadır. İskeletlerinde mızrak izleri bulunan Neandertal insan örnekleri bulunmasına rağmen bazı antropologlar bunların savaş sonucu değil de kurban edilme, cinayet ya da av kazaları nedeniyle ortaya çıktığını düşünmektedir.[SUP][1][/SUP]

Hala ilk olup olmadığı tartışılan ilk arkeolojik savaş kaydı, Mısır’da Nil nehri bölgesinde bulunan ve “117. Mezarlık” diye bilinen bölgedeki 7.000 yıllık savaş hakkındadır. İskeletlerinde ok başı bulunan birçok vücut, bir savaş sonucu ölenlere ait olabilir.[SUP][2][/SUP] Bununla birlikte tarihte bilinen ilk savaşın M.Ö 2700 yılında Sümerler ve Akadlar arasında bugün Basra olarak bilinen bölgede gerçekleştiğini ileri sürenler de vardır.

İslam inancına göre insanların yaptığı ilk savaş ise Hz. Şit ile Kâbil oğulları arasında yapılmıştır. Hz. Şit, Şam’dan Yemen tarafına gidip, azgın ve sapık bir hâlde yaşayan Kâbil’in oğullarını Allah’a îmân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Fakat bu kavim, Hz. Şit’in dâvetini kabul etmeyip, sapıklıklarında ısrâr ettiler ve Hz. Şit, onlarla savaş yaptı. Bu savaşta kılıç kullandı. İlk kılıç kullanan odur. Hz. Şit,Yemen’deki bu azgın kavmin bir kısmını kılıçtan geçirmiş, bir kısmını ise esir almıştır.[SUP][3][/SUP]

Bunun dışında Şeytân’ın Hz. Adem’e secde etmeyerek Allah’ın huzurundan kovulmasıyla İblis (Şeytân), Hz. Adem ve onun soyuna, yana “insan”a düşman olmuş ve kıyamete kadar insanları aldatmak, onları yoldan çıkarmak için Allah’tan mühlet istemiştir. Kurân’a göre Şeytân, insanın en kadîm ve apaçık düşmanıdır.[SUP][4][/SUP] Hz. Adem’in oğullarından Kabil ise kardeşi Habil’i öldürerek ilk kanı dökmüş ve ilk cinayeti işlemiştir.

Fakat bizim bu yazımızda bahsedeceğimiz savaş, insanlarla insanların yapmış oldukları savaşlar değil, insan yaratılmadan önce meleklerle cinlerin yapmış oldukları düşünülen ve meleklerin komutanlığını henüz Allah’ın huzurundan kovulmamış olan İblis’in yaptığı, çoğu teorik bilgilere dayanan ilk savaştır.

Kuran-ı Kerim’e göre cinlerden ilk yaratılan varlık, “Cânn”dır. Cânn (الجان), genellikle cinlerin atası ya da cin türü anlamında kullanılan bir terimdir.[SUP][5][6][/SUP] “Bir şeyi örtmek, gizlemek” mânasındaki "cenn" kökünden türemiş bir isim olup “kendisini örten, duyulardan gizlenen varlık” demektir. Bazı şarkiyat araştırmacıları, cân kelimesinin Arapça asıllı olmadığını ileri sürmüşlerse de iddialarını kanıtlayıcı deliller ortaya koyamamışlardır.[SUP][5][/SUP]

Kurân-ı Kerîm’de 7 yerde geçen "cân" kelimesinin 3 ayrı anlamda kullanıldığı anlaşılmaktadır. Hz. Adem’in kuru balçıktan, cânn’ın ise ısı derecesi yüksek, dumansız ve saf ateş alevinden yaratıldığı anlatılırken [SUP][7][/SUP]cinlerin atası anlamında, cennet hûrilerinin tavsifi sırasında, “daha önce hiçbir insan ve cin (cân) eli değmemiş” denilmek suretiyle de [SUP][8][/SUP] cin türü anlamında kullanılmıştır. Hz. Mûsâ’ya verilen asâ mûcizesinde, değneğin bir yılan gibi hareket ettiğini belirten âyetlerde [SUP][9][/SUP] "cân" kelimesi, “yılan” anlamına gelmektedir. Hz. Âişe’den rivayet edilen bir hadiste, Resûlullah, cânn’ın saf ateş alevinden yaratıldığını bildirmiştir.[SUP][10][/SUP] İbn Abbas’ın ise cânn’ı "cin türünden dönüştürülmüş yılan" anlamında kullandığı rivayet edilmektedir.[SUP][11][5][/SUP]

Tefsirciler, "cân" kelimesinin tefsirinde farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşleri şu beş noktada toplamak mümkündür:

1. Cinlerin atası. Bu görüşte olanlara göre cân ve onun soyundan gelen cinlerle İblîs ve onun neslinden olan Şeytânlar, birbirinden tamamen ayrı cin taifeleridir. Çünkü cinler ölür, mümin ve kâfir gruplarına ayrılır. Şeytânlar ise İblîs’le birlikte ölecektir ve hepsi de kâfirdir. Âlimlerin çoğunluğu, bu kanaattedir.

2. İblîs. Hasan-ı Basrî, Katâde b. Diâme ve Mukatil b. Süleyman gibi âlimler bu görüşü benimsemişlerdir. Bazı müellifler, cânn’a İblîs anlamı verilmesinin Eski Ahit’te yer alan bir kıssayla bağlantılı olduğunu savunurlar. Çünkü Eski Ahit’te, cennette bulunduğu sırada Havvâ’yı Yahudilerce kötülük ruhunu temsil eden yılanın aldattığı ifade edilmektedir.[SUP][12][/SUP] Bu yılanın ise İblîs olduğu bilinmektedir. Aynı yorumu, cânn’ın ateşten yaratıldığını, İblîs’in de kendisinin ateşten yaratılmış olmasını gerekçe göstererek Hz. Âdem’den üstün olduğunu ve bu sebeple ona secde etmediğini haber veren [SUP][13][/SUP] Kurân-ı Kerîm’e dayandırmak da mümkündür.

3. Cin iken yılana dönüştürülmüş bir taife.

4. Cinnin eş anlamlısı, Şeytânların dışındaki cin türü.

5. Kurân’da Hz. Âdem’in yaratılmasından önce yeryüzünde fesat çıkarıp kan döktükleri meleklerin diliyle ifade edilen [SUP][14][/SUP] yaratıklar. Bu yorumların hepsi, cânn’ın, kelimenin sözlük anlamına ve Kurân’daki kullanılışına da uygun düşen “duyularla algılanamayan varlık” olduğu noktasında birleşmektedir. Bu muhtevanın yaygın ifadesi ise cin şeklinde olmaktadır.[SUP][5][/SUP]

Muinüddin Muhammed Emin Hirevi, "Altıparmak Peygamberler Tarihi" adlı eserinde şunları nakleder: Allah, Kurân-ı Kerîm’in Hicr süresi 27. ayetinde şöyle buyurur:
وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
Vel canne khalagnēhu min gablü minnâris-semûm.
"Adem’den önce cinlerin babası olan Cân’ı (semum) ateş(ind)ten yarattık"

Ayetteki “semûm ateşi” hususunda, bazıları, “Bu, ateşin alevidir.” demişler; bazıları da “O, öldürücü derecede sıcak olan sam rüzgarıdır.” demişlerdir. Önceki ayetin de yardımı ile, ibareden anlaşılan bunun bir çeşit ateş olduğudur. Fakat, bedenin gözeneklerine, yani derideki o küçücük deliklere nüfuz edip, içine işlediği için buna, “semûm” ismi verilmiştir. İnsanın içine işleyen rüzgara da bu yüzden “sam rüzgarı”denmiştir. Bir rivayette, “Semûm, dumansız ateştir. Yıldızlar da bu ateşten yaratılır.” denmiştir ki, bu,“semum ateşi” ile geçen ayetteki “ateşin mârici”nin aynı olduğunu gösterir. Buna göre aynı şeyi anlatan bu kelimelerden biri, o ateşin yalın, saf ve dumansız bir ateş olduğunu, diğeri de yakıcı ve kavurucu olduğunu anlatmış olur. Âlûsî, “semum ateşi”ni, “fevkalade hararetli ateş” diye tefsir ederken buna işaret etmektedir.

Bazı hadislerde Cân’nın yaratıldığı ateşin, bildiğimiz ateşlerden çok daha sıcak olduğu bildirilmektedir. Ebu Davud et-Tayalisî’nin İbn Mes’ud’dan naklettiği bir hadise göre, “Bu (dünyada gördüğümüz) ateşler, Cân’nın yaratıldığı ateşten yetmiş kat daha hafiftir.” [SUP][15][/SUP]

Bu, öyle büyük bir ateştir ki, hem nûr’u, hem de dumanı vardır. Allah, nurdan melekleri, zulmetten ise cinleri yaratmıştır. Cinlerin babasına “Dümas” ya da “Tarnüs” derlerdi. Melekler, nurdan yaratıldıkları için ibadete başladılar. Cinler, zulmetten (karanlıktan, ateşin siyah kısmından) yaratıldıkları için de küfür, isyan ve tuğyan ettiler. Zamanla çoğaldılar. Allah, bunlara bir “şeriat” (yasa) gönderdi. Tâate ve ibadete çağırdı. Tanüs ve evlâdı itâat edip Allah’a ibadete koyuldular. Bir müddet bu halde devam ettiler.

Aradan 6030 ya da 5020 yıl (Muhyiddîn-i Arâbîye göre ise 4020 yıl) geçti. Bu müddetin sonlarına doğru, inat ve isyâna başladılar. Çünkü ateşin zulmet (karanlık) kısmından yaratılmışlardı. Kibre düşüp ibadeti bıraktılar. Allah, onların büyüklerini çeşitli cezalarla helak etti. Zayıfları, şeriatten ayrılmamıştı. İbadete devam ediyorlardı. Onun için sağ-salim kaldılar.

Allah, kendi cinslerinden “Hülyânis” nâmında birini bunlara vâli tayin edip yeni bir şeriat emretti. İlkin itâat ettilerse de, uzun bir devir geçtikten sonra bunlar da âsî oldular. Allah, bunların da kibre düşenlerini helak edip doğru yolda olanları sağ bıraktı ve bunların başına “Halet” adında bir cinni hâkim etti.

3. bir devir geçti ve onlar, yine doğru yoldan ayrıldılar ve Allah’ın gazabına uğradılar. Sâlihlerden çok az kimse kaldı. Zamanla çoğaldılar. İçlerinde “Hamüs” adlı birisi, en iyileriydi. Onu kendilerine vâli yaptılar. Hamüs, bütün ömrü boyunca “emr-i bil mâruf nehy-i anil münker” (kötülükten sakındırıp iyiliği emretme) ve ilâhî kanunun hükümlerini uyguladı. Ölümünden sonra Cânn’ın kötü evlatları, nimetlere küfredip, isyan ve fesat yolunu tuttular.Allah, onlara da nasihatçiler ve uyarıcılar yolladı. Fakat bu, fayda vermedi. Dördüncü devirde nihayet buldu.

Allah’ın gönderdiği melekler, onların birçoğunu katletti. Geriye kalanlar, adalara, harabelerde saklandılar ve dağıldılar. Bülüğa erişmeyenleri melekler esir ettiler. Onlardan biri de İblis’ti.[SUP][16][/SUP]

Bu olay, Kurtubî Tefsirinde şöyle anlatılıyor;

“Şehr b. Havşeb ve bazı usulcüler der ki: İblis yeryüzünde yaşayan ve meleklerin kendileri ile savaştığı cinlerdendi. Melekler, onu küçükken esir almış, o da meleklerle birlikte ibadet edip durmuş ve meleklerle birlikte ona da hitap edilmiştir.” [SUP][17][/SUP]

İblis, meleklerle göğe çıkıp ve onların aralarında büyüyüp günden güne ilerledi. Öyle ki, meleklerin âlimi (hocası) oldu. Derler ki, onun babası “Hablis” adında ve bir aslan; annesi “Teblis” de bir kurt suretindeydi. Baştan babasına isyan etti, sonunda bu belaya düştü.

Bir rivayete göre İblis’in göğe çıkmasına sebep, Cân evladı helâk olunca, fesatlarından ötürü İblis, onlardan ayrılıp bir köşede ibâdetle meşgul oldu. Şöyle ki, onun edebinden ve ibadeti çokluğundan melekler dua edip:"Böyle bir kimsenin meleklerle beraber olması uygundur." dediler.Allah, meleklerin duasını kabul edip onu dünya semâsına çıkardı. Burada da o kadar ibadet etti ki, 2. kat gök melekleri, İblis’i kendi yanlarına istediler. Allah, onların bu isteklerini kabul buyurdu ve böylece 7. kat göğe kadar yükseldi.

Cennet meleklerinin reisi olan Rıdvan: "Yâ Rabbi, bütün gök tabakalarındaki melekler, onun ibadetiyle haz duyuyorlar. Birkaç gün de Cennet’tekiler ondan istifade etseler olmaz mı?" dedi. Allah, onun bu isteğini kabul edip İblis’i Cennet’e aldı.[SUP][18][/SUP] Kendisine cennetlerin muhâfızlığını ve hazinedârlığını verdi.[SUP][19][/SUP] İblis, ibadete devam etti. Arş-ı Âlâ’da yakuttan bir minber üzerinde oturur, meleklerse başucunda nurdan bayrak tutarlardı. Bu vaziyette meleklere vaaz verirdi. Etrafına o kadar melek toplanırdı ki adedini yalnız Allah bilirdi.[SUP][18][/SUP] Onun Cennet’teki lakabı ise Azazil’di.[SUP][19][/SUP]

İblis, Allah’a engin kulluğunun karşılığını -diğer cinlerin cezâlandırılmasına karşın- böyle gördü. Melekler, ona hürmet ediyorlardı. Dilediği zaman yeryüzünde, dilediği zaman gökyüzünde, dilediği zaman da cennetlerde kalıyordu. Fakat içi huzursuzdu ve hemcinsi olan, ateşten yaratılmış cinlerin savaşları durmadıkça da bu huzursuzluğu asla geçmeyecekti.[SUP][19][/SUP]

İblis, böylece ibadete nice yıllar devam etti. Bir zaman geldi ki yeryüzünde vaktiyle helâk olan kavimden sağ kalıp öteye beriye dağılanlar ve dağlarda yaşayanlar, zamanla çoğaldılar. Öyle ki yeryüzünü doldurdular. Fakat Allah’a nasıl ibadet edileceğini bilmiyorlardı. İblis, bunları hak yola davet etmek için Allah’tan izin istedi. İsteği kabul olup bir kısım meleklerle beraber yeryüzüne indiler. O kavmi doğru yola davet ettiler. Fakat çok az kimse bu davete icâbet etti.

Bunun üzerine İblis, Cehlut bin Belânet isminde salih bir kimseyi, o kavmin büyüklerine gönderdi. Elçi, emre uyarak o kavme geldi. Doğru yola davet etti. Fakat kendisini dinlemeyip şehit ettiler. İblis’in haberi olmadı. Elçi geç kalınca bir başkasını daha gönderdi. Onu da şehit ettiler. O da gelmeyince, İblis, birbiri ardınca birçoklarını gönderdi. Hepsini şehit ettiler. En son gönderilen Yusuf bin Yâsif adında biri, bir hileyle ellerinden kurtulup İblis’e geldi ve durumu anlattı.

İblis, bin yıla yakın bir zaman, barışı sağlamak için çalışmıştı. Fakat elinde iman etmiş olan bir avuç mü’min cinle hiçbir şey yapamamıştı. Sonunda onların cezalandırılmadan yola gelmeyeceklerini anlamıştı.[SUP][19][/SUP] İblis, Allah’tan izin isteyip meleklerle birlikte o kavmin üzerine yürüdü ve çoğunu öldürdü. Geriye kalanı ise etrafa dağıldılar.[SUP][16][/SUP] Pişman olmuşlardı; fakat iş işten geçmişti.[SUP][19][/SUP]

Dahhak’ın Abdullah b. Abbas’tan naklettiği bir rivayete göre de: Allah, Hz. Âdem’den önce cinleri yaratmıştı. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarıp, kan dökünce, İblisin başkanlığında özel bir kısım melekleri göndererek onlarla savaş yaptırmış ve onları mağlup ettirmiştir. Allah, bu özel meleklere, yeryüzünde bir halife yaratacağını beyan edince onlar da insanları cinlere kıyas ederek: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” diye sormuşlardı. [SUP][18][/SUP]

Bir görüşe göre melekler, yukarıda bahsettiğimiz cinlerle meleklerin savaşından önceki duruma istinaden, cinlerin fesat çıkartmalarını ve kan dökmelerini görmüş ve bilmişlerdi. Çünkü yeryüzünde Âdem’in yaratılışından önce cinler vardı. Onlar, orada fesat çıkartmış ve kan dökmüşlerdi. Allah, onlara meleklerden bir ordu ile İblis’i göndermiş, İblis onları öldürüp denizlere ve dağların başlarına kaçmak zorunda bırakmıştı. İşte İblis, o andan itibaren gurura kapılmıştı. İşte meleklerin: "Orada fesat çıkartacak, kanlar dökecek bir kimse mi yaratacaksın?" sorusunu sadece durumu anlamak üzere sormuşlardı. Yani "Acaba bu halife, bundan önce gördüğümüz cinler gibi mi olacaktır, olmayacak mıdır?" demek istemişlerdir. Bu şekildeki açıklama, Ahmed b. Yahya Sa’leb tarafından yapılmıştır.[SUP][20][/SUP]

Abdullah İbn Ömer: «Cân oğulları diye anılan cinler, Hz. Adem’in yaratılmasından 2000 yıl evvel yeryüzünde idiler. Yeryüzünü fitne ve fesada vermek suretiyle bozdukları ve kanlar döküp cinayetler işledikleri için, Allah onlara karşı meleklerden müteşekkil bir ordu gönderdi. Melekler tarafından iyice hırpalanan bu fesatçılar denizlerdeki adalara sığınmak suretiyle canlarını kurtarabildiler. Bunun üzerine Allah, meleklere: “Muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım….” dedi.»

İbn-i Abbas şöyle diyor: «Yeryüzünde ilk önce cinler yaşarlardı. Onlar, arzda (yeryüzünde) kanlar akıttılar, birbirlerini öldürdüler. Allah, onlara İblis’in komutasında meleklerden askerler gönderdi. İblis ile onun komutası altında bulunanlar, öteki cinlerle savaşarak, onları denizlerdeki adalara ve dağların etrafına sürdüler. Bu zaferi kazandıktan sonra İblis’in kalbinde gurur doğdu ve: “Ben, kimsenin yapmadığı bir iş yaptım” diye övündü. Allah, onun kalbinde doğan bu gururu bildi. İblis’in yanındaki melekler, bunu bilmiyorlardı. Allah, İblis’in yanında bulunanlara: “Ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım” dedi. Buna karşılık olarak melekler: “Sen, bizim kendilerini tenkile memur edildiğimiz cinlerin yaptığı gibi orada fesat çıkaracak ve kanlar dökecek biri mi yaratacaksın?” dediler.» [SUP][21][22][23][/SUP]
İblis yeryüzünü bunlardan temizleyince, Allah, yeryüzünün idaresini de ona verdi. İblis, kâh göklerde Allah’a ibadet eder, kâh Cennet’te taatle meşgul olurdu. Ne zaman ki yerlerin ve göklerin idaresi kendisine verildi, benlik sıfatı açığa çıktı ve kendine gurur ve büyüklenme geldi.

Bu haldeyken meleklerden bazıları Levh-i Mahfûz’a baktıklarında, gördüler ki; Allah’a yakın olanlardan birisi, pek yakında Allah’ın gazâbı ve lânetine uğrayıp kovulacak. Derhal İblis’in huzuruna geldiler. İblis, onları üzüntülü görünce sebebini sordu. Melekler, gördüklerini haber verdiler ve bu belânın kendilerinden birine gelmemesi için dua istediler. İblis: "Bu belâ, bize ve size değildir. Ben, o yazıyı senelerdir görüyorum. Kimseye söylemedim." dedi. Onlar, dua etmesi için ısrar ettiler. İblis, el kaldırıp: "Yâ Rabbi! Bunları bu beladan emin kıl!" dedi. Gururundan kendisini söylemedi ve kalbine zerre kadar bir korku da gelmedi. Bunun için sonsuza dek mahrum ve hüsrâna müptelâ oldu.O bela, kendine geldi.[SUP][16][/SUP]

“Şahrat’ün-Nâr” Hikâyesi

Ünlü “Şahratun-Nâr” hikayesi hakkında Ebû Ali Sina derki: Hz. Adem’in mushâfında (Hz. Adem’e indirilen kitapta) görmüşler ki, Allah, Hz. Adem’i yaratmadan önce cinnî bir “şahıs” yarattı ve ona “Şahratun Nâr”ismini verdi. Şahratun-Nâr’ın sureti (şekli) şöyleydi. Başı insan başı gibi, 2 eli ve 2 ayağı insan gibi olup, başından ayağına kadar insan yüzü gibi; elinde, ayağında, karnında ve başında tam 4000 adet yüzü vardı. Her yüzünde de insan gibi kaşı, burnu, ağzı ve gözü vardı. Allah, onu ateşle havadan yaratmıştı. Suyla toprak, ona karışmamıştı. Allah, ona 900.000 yıl ömür verdi.

Bir Şahratun Nâr, Allah’a yalvarıp edip dedi ki;

“Ey İlahi Mevlâ! Bu kulunu yalnız yarattın, bana cana yakın bir yoldaş yoktur ki onunla arkadaş olayım.”

Allah, onun duasını kabul etti ve o yalvarışı, nefsinden bir nur zâhir olup, dişi bir Şahratun Nâr yaratıldı. Bunlara Hz. Adem gibi nefis verildi ve birlikte oldular. Dişisi, hamile kaldı ve uzun zaman sonra 4000 tane oğlan doğurdu. 900.000 yıl içerisinde Şahra cima etti ve nesli çoğaldı. Şahra’nın nesli, yeryüzünü doldurdu.

Daha sonra Şahra’nın nesli, Şahra ölünce, Allah’ı unutup kötü yola saptılar, toprak ve rüzgar oldular. Çoğalıp dünyayı doldurdular. Daha sonra fesada başladılar, tesbih ve tehlili (Allah’ın birliğini ikrar etmeyi) unuttular. Yedi kat yer, inledi ve Allah’tan bu soyun üzerinden kaldırılmasını niyâz etti. Allah, 7. kat semânın meleklerine emretti ki:

“Şahra’nın kavmiyle savaşıp onları helâk ediniz.”

7. semânın melekleri, bu kavmi helak etmeden aciz oldular ve bu duruma çok üzüldüler. Allah, “hamele-i arş”tan iki melek gönderdi. Bu iki melekten ilkinin ismi “Havle” (حول) ve diğerinin ismi ise “Kuvveh” (قوه) ti. Bu iki melek, gelip bu cinleri helak ettiler ve Şahra’nın kavminden geriye sadece iki kişi kaldı. Birisi erkek, diğeri ise dişiydi. Bu kalan cinler, onların neslinden olup, daha sonra yine çoğaldılar. Allah, onların her birinin üzerlerine birer müvekkel (vekil olarak tayin olunmuş) Melek koydu.[SUP][24][/SUP]
Kaynaklar

[1] tr.wikipedia.org/wiki/Tarih_öncesi_savaş
[2] Tarihteki Yapılan İlk Savaş Nedir
[3] Şit (Şis) Aleyhisselam - Dinimiz İslam
[4] Yasin Suresi, ayet 60.
[5] Ahmet Saim Kılavuz, "Cân" maddesi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt: 7, s.139-140.
[6] İlyas Şanlı, "Kuran’a Göre Şeytân’ın İnsanı Aldatma Yöntemleri" (lisans tezi), Ankara Üniversitesi, Temel İslam Bilimleri, Tefsir Anabilim Dalı, Ankara 2006, s.71.
[7] el-Hicr 15/27; er-Rahmân 55/15.
[8] er-Rahmân 55/56, 74.
[9] en-Neml 27/10; el-Kasas 28/31.
[10] Müslim, “Zühd”, 60
[11] Müsned, I, 348.
[12] Tekvîn, 3
[13] el-A’râf 7/11-12.
[14] el-Bakara 2/30.
[15] - Semum
[16] Muinüddin Muhammed Emin Hirevi, "Mearıcu’n Nübüvve" (Altıparmak Peygamberler Tarihi), çev. Muhammed Altıparmak, Berekat Yayınevi, İstanbul 1978.
[17] İblis cinlerden olduğu halde neden meleklere gelen secde emrine dahil olmuştur? - Soru Sor Cevap Bul
[18] Melekler İnsanların Yeryüzünde Fesat Çıkaracağını Nasıl Biliyordu? « Karanlığı Aydınlatan Işık
[19] Ahmet Cemil Akıncı, "Cinler Âlemi", Ailem, İstanbul 2008, ISBN: 978-975-45-270-1, s.51-60.
[20] Elmalılı Tefsiri, Bakara Suresi, ayet 30.
[21] Taberi, "Tefsir", I , 195-214; "Tarih", I/1,107-112;
[22] Cin ve illüzyon - Dinimiz İslam
[23] Cinler dünyaya insanlardan önce mi geldi? - Soru Sor Cevap Bul
[24] Uzun Firdevsî, "دعوت نامه"
 

Şirvan

Operatör
Katılım
6 Şub 2016
Mesajlar
1,569
Tepkime puanı
14
Puanları
7
Yaş
54
Konum
Adana
Dogrudur usta kenzul havas..sırlar dünyası
 

26GİZLİSIR26

Yeni Üye
Katılım
7 Ocak 2017
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Nik usta foruma bugun kayit oldum ve biraz yazilarinizi okudum bilgilerinizi insanlara aktarmaya calismaniz ayakta alkislanir cinsten kati olan muazzam bilginizi asla tartismam haddimede dusmez o dereceye vasif olmak bir yana yakinindan bile gecmeyecek bir garip insanim bir sualim olacakti onun icin rahatsiz ettim zulkarneyn hakkinda bilinmeyenleri bildiginizi varsayarak bir form actinizmi acmadiysanizda biraz isik tutarsaniz cok mutesekkir olurum simdiden cok tesekkur ederim ALLAHin selameti uzerinize olsun.
 

Kristof34

DogacıyıZ
Katılım
13 Eyl 2014
Mesajlar
685
Tepkime puanı
33
Puanları
4
Yaş
48
Konum
İstanbul
Zülkarneyn ulemalarca hilafta kalmıs bir zat'tır. Bir kesim onun peygamber oldugunu düsünür bir kesim ise Allahın diger kullardan üstün tuttugu bazı yetenekler bahşettiği bir nebi. Kelime anlamı olarak bakıldıgında iki boynuz sahibi anlamını cıkar zül-kar-neyn. İki boynuz sahibi. Kimilerine göre ise ismin anlamı iki zaman sahibi olarak yorumlanır. Kıyamet alametlerinde ismi geçer. Zülkarneyn güneşi bir balçık icinde buldu o vakit orada yasayan bir kavim ondan yecüc ve mecüc kavminin yaptığı bozgunculuk ve saldırganlıklar yüzünden yardım diledi hatta bu yardım karsılıgında sana bir vergi verelim teklifinde bulundu. O ise siz bana demir getirin birde bakır getirin su iki dag arasında sizlerin ve onların arasına bir sed çekeyim der ve iki dag arasına sıcak demiri akıtır demir soguyunca üzerine kizgin bakır döker ve o kavme körükleyin emrini vererek erimis bakırı sogutarak iki kavim arasında bir set kurar. Kıyamete yakın bu seddin yıkılacagı ve bu iki kavmin dünyada bozgunculuk yapacagına inanılır.
 

26GİZLİSIR26

Yeni Üye
Katılım
7 Ocak 2017
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cok tesekkur ederim engin bilginizden isik tuttugunuz icin fakat kitabimizda yazanlar haric bir bilgi yapilmis bir arastirma yada ogrendiginiz hadis varmidir birde sizin gozunuzde zulkarneyn kimdir yada nelere vasiftir simdiden cok tesekkur ederim saygilarimla...
 

Kristof34

DogacıyıZ
Katılım
13 Eyl 2014
Mesajlar
685
Tepkime puanı
33
Puanları
4
Yaş
48
Konum
İstanbul
Cok tesekkur ederim engin bilginizden isik tuttugunuz icin fakat kitabimizda yazanlar haric bir bilgi yapilmis bir arastirma yada ogrendiginiz hadis varmidir birde sizin gozunuzde zulkarneyn kimdir yada nelere vasiftir simdiden cok tesekkur ederim saygilarimla...
Zülkarneyn'in benim gözümden bakarak söyleyebilecegim bir vasfı olamaz sonuçta en doğrusunu Allah bilir. Peygamber olarak kabul edilir. Kimilerine göre Oguz Kagan oldugu düsünülür. Allahın kendisine verdigi bazı özellikler vardır iki zaman arasında yol almak onun için göz açıp kapamak gibidir. Bu gözle bakıldıgında hem gecmise hem gelecege gidebilme özelligi oldugu düsünülür. Sonuçta herseyin bir vakti ve saati vardır. Kıyametinde bir saati olacak ve alametleri birbir sırasıyla zuhur edecektir. O vakti ayarlayan yanlızca Allahtır ve Allahın emri ile o vakit gelene kadar Allah bu kavmi insanlardan uzak tutmasını istemis Zülkarneyn de bu emir dogrultusunda iki dag arasına bu iki azgın kavmi hapsetmistir. O vakit geldiginde Allahın alametleri zuhur edecek sed yıkılacak ve insanlara saldıracaklardır.
 

Kristof34

DogacıyıZ
Katılım
13 Eyl 2014
Mesajlar
685
Tepkime puanı
33
Puanları
4
Yaş
48
Konum
İstanbul
Kur'an da Zülkarneyn
18:83 - Bir de sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.

18:84 - Gerçekten biz onu (Zülkarneyn'i) yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmesinin bir yolunu verdik.

18:85 - Derken o da bu yollardan birini tutup gitti.

18:86 - Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın."

18:87 - O da demişti ki: "Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz; Sonra Rabbine geri döndürülecek, O da onu görülmemiş bir azabla cezalandırır."

18:88 - "Amma her kim de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükâfat vardır. Biz ona dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız."

18:89 - Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu.

18:90 - *** hatalı *** YNÖ'nün tercümesi gecici olara yazıldı: (Biz süre sonra, güneşin doğduğu yere varınca onu, güneşe karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.)

18:91 - İşte Zülkarneyn'in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.

18:92 - Sonra yine bir yol tuttu.

18:93 - Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu.

18:94 - Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Ye'cuc ve Me'cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?"

18:95 - Dedi ki: "Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz şeyden daha hayırlıdır. Bana maddî yardımda bulunun da sizinle onların arasına en sağlam seddi yapayım.

18:96 - "Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: "Ateş yakıp körükleyin" dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. "Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim" dedi.

18:97 - Artık Ye'cuc ve Me'cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.

18:98 - Zülkarneyn dedi ki: "Bu Rabbimin bir lütfudur. Rabbimin vaadi geldiği vakit de onu dümdüz yapacaktır. Rabbimin vaadi de haktır.
 

26GİZLİSIR26

Yeni Üye
Katılım
7 Ocak 2017
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Zülkarneyn'in benim gözümden bakarak söyleyebilecegim bir vasfı olamaz sonuçta en doğrusunu Allah bilir. Peygamber olarak kabul edilir. Kimilerine göre Oguz Kagan oldugu düsünülür. Allahın kendisine verdigi bazı özellikler vardır iki zaman arasında yol almak onun için göz açıp kapamak gibidir. Bu gözle bakıldıgında hem gecmise hem gelecege gidebilme özelligi oldugu düsünülür. Sonuçta herseyin bir vakti ve saati vardır. Kıyametinde bir saati olacak ve alametleri birbir sırasıyla zuhur edecektir. O vakti ayarlayan yanlızca Allahtır ve Allahın emri ile o vakit gelene kadar Allah bu kavmi insanlardan uzak tutmasını istemis Zülkarneyn de bu emir dogrultusunda iki dag arasına bu iki azgın kavmi hapsetmistir. O vakit geldiginde Allahın alametleri zuhur edecek sed yıkılacak ve insanlara saldıracaklardır.

Oncelikle degerli vaktinizi aldigim icin bana vakit ayirdiginiz icin cok mutesekkirim hızır a.s. cok benzer vasiflar mevcut olmasi dikkat cekici hasa yanlis anlasilmasin maksadim sirk degildir ALLAHin ustune kelam etmek haddime hic degildir saygilarimla...
 

Kristof34

DogacıyıZ
Katılım
13 Eyl 2014
Mesajlar
685
Tepkime puanı
33
Puanları
4
Yaş
48
Konum
İstanbul
Hz.Hızır ismi Kuranda geçmez Hızır ismini kimler neye göre vermistir bilinmez Allah bu ismi bilerek gizli tutmustur hikmetinden sual olunmaz. Oysa Zülkarneyn kuranda gecer ismi gizli tutulmamıstır. İki zat aynı kisi olsaydı iki isimde zikredilmez aradaki baglantı o sekilde kurulabilirdi. Evet benzer özellikler var ikiside zaman icinde yolculuk ediyor vs. ancak en dogrusunu Allah bilir demek düser bana.
 
Üst