Bir ermeni mezar taşi görsel.

 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

nik

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
22 Şub 2015
Mesajlar
2,459
Tepkime puanı
1,454
Puanları
17
Yaş
64
[FONT=&quot][h=1]Dokuz Milyon Yıl Öncesine Yolculuk[/h]392


[/FONT]

[FONT=&quot]
Muğla’da dokuz milyon yıl öncesine ait zengin fosil yataklarının bulunduğu Özlüce Kazı Alanı, açık hava müzesine dönüştürülüyor. Turolian Park iki ay sonra ziyarete açılacak. Zürafa, at, domuz, fil, gergedan ve sırtlan fosillerinin yer alacağı müzede, patika yollar ve seyir tepeleri bulunacak. Çalışmaları yürüten Antropolog Prof. Dr. Berna Alpagut, seyahat acentelerinea çağrıda bulunarak parkın tur programlarına alınmasını istedi.
Muğla’nın Özlüce Köyü Kaklıca Tepesi yakınlarında, 1993 yılında ateş yakmak için çukur açan çobanlar fosiller buldu. Sonrasında kazı alanına dönüştürülen bölgede dönemin Valisi Lale Aytaman’ın talimatıyla başlayan çalışmalar devam ediyor. Dokuz milyon yıl öncesindeki Turolian dönemine ait zengin fosil yataklarının bulunduğu Özlüce Kazı Alanı’nda, Muğla Müze Müdürlüğü’nün sorumluluğunda ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi Antropolog Prof. Dr. Berna Alpagut başkanlığında yürütülen kurtarma çalışmalarında, yüzey incelemeleri sonucu yedi bin metrekarelik alanda üç ayrı fosil yatağı tespit edildi. Kazılarda zürafagiller, boynuzlugiller, gergedangiller, hortumlu memeliler, domuzgiller, atgiller ve etçilere ait fosillerle çok sayıda bitki fosili gün ışığına çıkarıldı.
Fosiller Muğla Müzesi’nde oluşturulan “Dr. Lale Aytaman Doğa Tarihi Seksiyonu” salonunda sergilenmeye başlandı. Ayrıca geçen yılın ilk günlerinde Muğla Valiliği’nin girişimleriyle bölgede açık hava müzesi kurulması
kararlaştırıldı.
KAZILAR İZLENEBİLİYOR
Muğla Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nin işbirliğinde yürütülen Muğla Müzesi sorumluluğundaki projeye, İl Özel İdaresi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı da destek verdi. Turolian Park’ın ilk etabı geçen yıl kasım ayında tamamlandı. Kazıların sürdüğü alanda patika yollar oluşturuldu, seyir tepeleri yapıldı. Ziyaretçilerin fosillere zarar vermeden kazı çalışmalarına da tanıklık etmesi amaçlandı. Ancak yoğun yağış nedeniyle çevre düzenlemeleri tamamlanamadı. Haziran ayına kadar çevre düzenlemesinin tamamlanması, parkın tel örgülerle çevrilmesi ve fosillerin canlı halini yansıtan maketlerin yerleştirilmesi planlanıyor.
KAYALARIN SERTLİĞİ FOSİLLERİ KORUMUŞ
Çalışmaları yürüten Prof. Dr. Alpagut, ilk çıkan fosillerin sert yapı içinde korunduğu için hiç bozulmadan günümüze kadar ulaşabildiğini söyledi. Bunların üzeri özel bir maddeyle kaplandıktan sonra Muğla Müzesi’nde oluşturulan salonda sergilendiklerini belirtti: “Ziyaretçiler fosillerin çıkarıldığı bölgeleri de gezmek istiyor. Turolian Park, eko turizm açısından önemli bir proje. Uygarlıkları görmeye gelen turistlere doğa mirasımızı gösterecek bir açık hava müzesi yaptık. Bulduğumuz fil, gergedan, zürafa, sırtlan, at ve domuz gibi omurgalı hayvan türleri bize Muğla bölgesinin 8- 10 milyon yıl önce günümüzden daha sıcak, yağışlı bir iklime, ormanlık alanlar ve geniş otlaklara sahip olduğunu gösteriyor.” Prof. Dr. Alpagut, fosil maketleri için sponsor aradıklarını söyledi.
Çalışmalar kapsamında, atıl durumdaki Özlüce İlköğretim Okulu binası kazı ekibine devredildi. Parkın kültür turizmine hız kazandırması, on binlerce turisti bölgeye çekmesi bekleniyor.
Muğla Müze Müdürü Arkeolog Şevki Bardakçı ise, yeni bulguların kentin çok zengin tarihi ve kültürel değerlerlerine katkıda bulunacağını söyledi: “Duvar yazılarından, Roma dönemine, Bizans döneminden Osmanlıya kadar çok zengin bir coğrafyadayız. Fosil yatakları milyonlarca yıl önce buranın canlılar için önemli bir bölge olduğunu gösteriyor. Turolian, günümüzden 5- 9 milyon yıl öncesinde Doğu Asya’dan İspanya’ya kadar uzanan geniş bir alanda yaşamış ve yok olmuş canlıları içeren bir dönemdir. Adını fosillerin ilk bulunduğu yer olan İspanya’daki Turuel Havzası’ndan almış. Biz de burada açık hava müzesinin adını Turolian Park koyduk. Projenin ilk etabı başarıyla tamamlandı. Çalışmalar hızla sürüyor.”


[/FONT]
 

nik

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
22 Şub 2015
Mesajlar
2,459
Tepkime puanı
1,454
Puanları
17
Yaş
64
[FONT=&quot][h=1]Anadolu’nun Zamansız Tanrıçaları[/h]
506



Anadolu’nun tarih öncesi dönemlerinde yaşamış insan topluluklarının yaptığı kadın heykelcikler Kocaeli Üniversitesi’nde sergileniyor.
Anadolu’nun doğusundan batısına hemen her bölgesinde yapılan kazılarda bulunan kadın heykelleri içinde en çok ilgiyi at üzerindeki amazon çekiyor
“Zamansız Tanrıçalar” sergisi M.Ö. 10 bin ile M.Ö. iki binli yıllar arasında Anadolu coğrafyasında yapılan kadın heykelciklerinin gizemlerini sunuyor. Arkeoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün’ün başkanlığında gerçekleşen ve mayıs ayına kadar sürecek sergide öğrencilerin yaptığı heykelcikler orjinalleri kadar ilgi gördü. Yapıldıkları dönemlerde yazılı belge olmadığı için heykelciklerin halen gizemini koruduğunu söyleyen Aydıngün, “Kadın heykelciklerin, üretim amaçları ve zamanları tam olarak tespit edilemedi. Daha çok ana tanrıça kültü ile özleştirilmiş heykelciklere ‘Zamansız Tanrıçalar’ ismini bu yüzden verdik” dedi.
Bronz metalle operasyon
Karadeniz kıyılarında yaşadığı düşünülen amazonlarda, kız çocuklar annelerince büyütülür ve tarım, avcılık, savaşçılık konularında yetiştirilirlerdi. Kız çocuklarının sağ göğüslerine bronz bir metalle operasyon yapılarak, göğüsün büyümesi engellenirken sağ omuz ve kolun gelişmesi sağlanırdı.



[/FONT]
 

nik

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
22 Şub 2015
Mesajlar
2,459
Tepkime puanı
1,454
Puanları
17
Yaş
64
[FONT=&quot][h=1]Sahte Tarihi Eserlerle Dolandırıcılık[/h]
458


[/FONT]

[FONT=&quot]Adana, Antalya ve Konya’da düzenlenen eş zamanlı operasyonlarda, müzede fotoğrafını çektikleri tarihi eserlerin kopyasını yaparak çeşitli illerde satmaya çalışan organize suç örgütünün 9 üyesi yakalandı.
Bir ihbarı değerlendiren Adana Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Müdürlüğü ekipleri, sahte tarihi eser satan şebekeye yönelik teknik takip başlattı.
Takip sonucu, Adana merkez olmak üzere Kozan ve Ceyhan ilçeleri ile Konya ve Antalya’nın Alanya ilçesinde 20 adrese eş zamanlı operasyon düzenlendi.
Operasyonda, örgütün lideri olduğu belirlenen Mehmet S. (52) Kozan’da, Süleyman Y. (37), Ali T. (33), Hüseyin T. (41), Mustafa K. (29), Cihangir A. (34), Cahit A. (33) Hacı Ü. Y. (33) ve Mustafa A. (38) ise diğer adreslerde yakalandı.
Bu kişilerin evlerinde ve iş yerlerinde yapılan aramada, bir ruhsatsız tabanca, bu tabancaya ait 2 şarjör, 26 mermi, 37 adet değişik dönemlere ait sikke, 24 parça sahte tarihi eser ele geçirildi.
Şebeke üyelerinin müze ziyaretleri sırasında fotoğraflarını çektikleri tarihi eserlerin kopyasını yaptığı, bu kopyaları fotoğraflayarak çeşitli illerde aracılar yardımıyla pazarladığı belirlendi.
Şebekenin sahte tarihi eserleri 5 ile 500 bin TL arasında değişen fiyatlarda pazarladığı ortaya çıktı. Pazarlama sırasında internetin de kullanıldığı bildirildi.
Şebeke üyelerinin sahte eserlerle dolandırıcılığın yanı sıra gerçek tarihi eserleri de sattığı ifade edildi.
MÜZE GÖREVLİLERİ DE ŞAŞIRDI
Bu arada, şebeke üyelerinin evlerinde ele geçirilen kopyaların gerçeğine yakınlığı müze görevlilerini şaşırttı.
Emniyet yetkililerince, gerçek olup olmadıklarının anlaşılması amacıyla müzeye götürülen eserlerin gerçeğine çok yakın şekilde ustaca yapıldığı ve gerçeğinden ayırt edilmesinin güç olduğu belirtildi.
Zanlıların, emniyetteki sorgusunun ardından “örgütlü şekilde tarihi eser kaçakçılığı ve dolandırıcılık” suçlarından adliyeye sevk edileceği bildirildi.


[/FONT]
 

nik

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
22 Şub 2015
Mesajlar
2,459
Tepkime puanı
1,454
Puanları
17
Yaş
64
[FONT=&quot][h=1]Prenses Mezarı Bulundu[/h]
432


[/FONT]

[FONT=&quot]
Çanakkale’nin Biga ilçesine bağlı Kemer köyü sınırları içinde yer alan Parion Antik Kenti’nde ortaya çıkarılan ve bir prensese ait olduğu sanılan lahit mezarın içinde altın taç parçaları, küpeler ve yüzükler bulundu.
Antik kentte yürütülen çalışmalar sırasında ulaşılan lahit mezarın kapağı açıldığında, Kazı Başkanı Prof. Dr. Cevat Başaran, kazı ekibi büyük sevinç yaşadı. Başaran ve kazı ekibi, antik kentin mezarlığında yürüttükleri çalışmada ortaya çıkardıkları önemli bulguyu alkışlarla kutladı.
Prof.Dr. Cevat Başaran, lahitin içinde yaptıkları incelemenin ardından, antik kentte kazı çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi.
Bu yılki kazılar sırasında 2 gün önce bir lahit mezar bulduklarını anlatan Başaran, ilk olarak lahitin etrafını temizlediklerini, daha sonra ise ölçüm ve resimleme çalışmalarını yaptıklarını ifade ederek, ”Antik kentin nekropolinde yani mezarlığındaki kazıda önemli bir bulguyu ortaya çıkardık. Bu mezar, büyük olasılıkla günümüzden 2 bin 200 yıl öncesine ait. Çıkan altın takılar bize mezarın zengin bir kadına ait olduğunu gösteriyor. Bunu Parion prensesi diye tanımlayabiliriz” dedi.
Mezarın içinde altın bir taç olduğunu, bu tacın çok sayıda altın puldan meydana geldiğine dikkati çeken Başaran, iki tane Eros imgeli altın küpe ile iki tane altın yüzük bulunduğunu, yüzüklerden birisinin hala ölen kadının parmak kemiğinde gün yüzüne çıktığını kaydetti.
Lahitte başka bir ölü hediyesine rastlamadıklarını belirten Başaran, bölgenin deniz kenarına yakın olması nedeniyle çok nemli bir yapısı bulunduğunu, bunun da kemikleri tahrip ettiğini söyledi.
Başaran, Parion’da çok değişik ölü gömme tipleriyle karşılaştıklarını, 2005 yılından bu yana sürdürdükleri çalışmalarda, taş sandık mezar, lahit mezarlar ile üzeri kiremitle kapatılmış mezarlar gözlemlediklerini dile getirdi.
Pairon’daki ölü gömme teknikleriyle ilgili bilgi veren Başaran, ”Bunlardan ilki cesetin doğrundan mezara yatırılmasıdır. Diğeri ise ceset olduğu yerde yakılıp bırakılıyor ve üstü kiremitle kapatılıyor ya da bir başka yerde yakılıp külleri bir kap içinde mezarlara bırakılıyor” dedi.
Başaran, ölü hediyeleri arasında göz yaşı şişeleri, erkek mezarlarında kandiller, çocuk mezarlarında ruhu temsil eden başta güvercin ve kumru olmak üzere kuş figürü ile oyuncaklara rastlanıldığını kaydetti.
Parion’da şimdiye kadar yapılan çalışmalarda yaklaşık 200 mezar kazdıklarına işaret eden Başaran, ”Bu da bize Parion’un oldukça görkemli bir kent olduğunu gösteriyor. Hellenistik döneme inildikçe zenginler katmanının egemen olduğunu görüyoruz. Günümüze yaklaştıkça ise Roma dönemi mezarlarında çok değerli bir buluntu yok. Sadece ölü hediyeleriyle karşılaşıyoruz. Erkek mezarlarında karşılaştığımız strigilis yani ter temizleme aleti bize burada yaşayanların sporcu bir toplum olduğunu gösteriyor” diye konuştu.


[/FONT]
 

nik

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
22 Şub 2015
Mesajlar
2,459
Tepkime puanı
1,454
Puanları
17
Yaş
64
[h=1]Türk arkeologları yurtdışında 6. yüzyıl vaftizhanesini açığa çıkarıyor[/h][h=1]PRİŞTİNE - Doğan Haber Ajansı
[/h][h=2]Türk arkeologlar tarafından Kosova'nın en önemli antik alanlarından birinde tarihi bir vaftizhane yapısı ortaya çıkarıldı. Avrupa'da Türk arkeologlar tarafından yapılan ilk kazı budur[/h][h=1]Sayfayı Yazdır Arkadaşınagönder »

  • [FONT=&quot]

[/FONT]


Kosova'nın antik Ulpiana kentinde Temmuz ayında yapılan kazıların başlangıcından bu yana, Bizans dönemine ait bir vaftizhane, Mimar Sinan Üniversitesi'nden Türk arkeologlar tarafından ortaya çıkarıldı. DHA fotoğrafı


Kosova'nın antik Ulpiana şehrinde bir kazı alanındaki Türk arkeologlardan oluşan bir ekip, Bizans dönemine ait bir vaftizhane keşfetti.

İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi'nden arkeoloji öğrencileri ve Profesör Haluk Çetinkaya başkanlığındaki arkeolojik ekip, 6. yüzyılın önemli bir bölümünü keşfederek 250 metrekarelik alanda kazılmıştır. Mimar Sinan Üniversitesi'nden mezunu Elvis Shala, Kosova'da yaşayan ve 70 gün süren kazı çalışmalarına katıldı.

Çetinkaya, 2 Temmuz'da sitede çalışmaya başlandığını söyledi. "Vaftizhane, bu bölgede nadiren bulunur. Türkiye'nin yurt dışında yaptığı ilk kazı çalışmalarının bir parçası olarak çok önemli bir bulgu elde etmeyi başardık.

Beş yıllık bir sözleşmeye göre, aynı sitede çalışmaya devam edeceğiz. Bu çok önemli, çünkü Türkiye'nin arkeoloji alanında ilerlediğini ve şu anda diğer ülkelere istişare edebilecek durumda olduğunu gösteriyor. Hiçbir şey kaçırmadan çok dikkatli ve hızlı bir şekilde çalıştık. Böyle kısa bir sürede böyle bir kazı yapmak kolay değildir. Yapının kalıntılarını ortaya çıkarmak için günde 10 saat çalıştık "dedi.

Türk arkeologları yurtdışında davet edildi

Grup, daha tarihi yapılar ortaya koymak için Kosova'da çalışmaya devam edeceğini belirtti ve arkeolojik çalışmalar yaklaşık 600 antik çağda Türkiye'de arkeologlar nadiren yurtdışındaki kazılara katılma fırsatı buluyorlar.

"Geçmişte Türkiye, Avrupa arkeologlarının kazı yaptığı bir ülke oldu. Artık herkes bu alanda yaptığımız çalışmaları takdir ediyor ve şimdi [Kosova bizi] ülkesine davet etti, "dedi Çetinkaya.

Kosova Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, vaftiz yerinin keşfedilmesi Kosova için çok önemli olduğunu söyledi. "Osmanlı döneminden kalma yapıların ortaya çıkması turizmi teşvik etmek için yeni fırsatlar sağlayabilir. Türk arkeologların burada yaptıkları çalışmalar iki ülke arasındaki işbirliğini güçlendiriyor "

dedi. Kosova'nın Kosova Büyükelçisi Songül Ozan, Ulpiana'daki kazı önemli bir Türk arkeoloji ekibinin Avrupa'daki kazılara katıldığını belirtti.

"Türk arkeologlarının yurtdışında daha fazla kazı yapmasını bekliyoruz. Kosova, Avrupa'nın en genç, genç bir ülkesidir ancak Avrupa'nın en eski insan yerleşimi merkezidir. Kosova halkıyla 500-600 yıldır yaşayan bir ülkenin temsilcisi olarak şunu söylemeliyim: Kosova, Osmanlı Türk mirasını ve daha eski medeniyetlerin mirasını koruduğu sürece, uygar ülkeler arasında daha fazla gelişme ve hak edeceği değeri alacağını söylemeliyim. "Dedi.

Site ayrıca Hollanda'nın Kosova büyükelçisi Robert Bosch, Kosova Kültür Bakanlığı yetkilileri ve Kosova Müzeleri Direktörü tarafından ziyaret edildi. Türk arkeologlar, çalışmalarını Mimar Sinan Üniversitesi tarafından finanse edilen 25.000 avroluk bir maliyetle Kosova'da gerçekleştirdiler.
[/h]
 

nik

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
22 Şub 2015
Mesajlar
2,459
Tepkime puanı
1,454
Puanları
17
Yaş
64
[h=1]İlk Kültür Sözcükleri[/h]

[FONT=&quot]



İlk Kültür Sözcükleri
Prof. Dr. Vecihe Hatipoğlu

T[FONT=&quot]ürk lehçelerinde, "Tanrı ve gök" anlamında geçen "tengri" sözcüğü ile, Sümercede yine "Tanrı ve gök" anlamında kullanılan "dingir" sözcüğü arasında, anlam, ses ve biçim birliği ya da çok yakınlığı ortaya çıkınca Türk toplulukları ile Sümer topluluklarının nasıl, nerede birlikte yaşadıkları yahut çok yakın bulundukları sorunu da ortaya çıkar. Bu ço[/FONT][FONT=&quot]k önemli sorun yıllardır çözüm beklemektedir. Bu durumda, ele alınacak, inccelenecek sözcükler, sorunun çözülmesine yardımcı olacaktır.

[/FONT]
D[FONT=&quot]ingir/Tengri gibi sözcükler dışında, yer adları ve kişi adları da ele alınmalıdır. "Ur, Urug/Uruk" gibi yer adları Türkçedeki "ur-mak" eylemiyle ilgil görünmektedir. "Ur=tohum, soy", "Urug" da "soy, kabile" anlamını verdiği gibi "yapılmış, inşa edilmiş" anlamını de verebilir. Orhun yazıtlarında "urmak", "inşa etmek" anlamındadır. Orhun Yazıtları hakkında "urtım=inşa ettim" eylemi kullanılmıştır. Prhun Yazıtları'nda bir de "urugsıratmak" sözcüğü geçer ki "soysuz kılmak, soysuz bırakmak" anlamıyle birlikte "yuvasız, yurtsuz, kentsiz bırakmak" demektir. Buna göre Sümercedeki" Ur, Urug" gibi yer adları Türkçedir. Ayrıca Sümerce ile Türkçe arasındaki kişi adları da dikkati çeker : "Kılkamış" gibi "Toktamış,Kutulmuş, Odgurmuş" biçimindeki, tarihin Türk-Selçuk adları da gözden uzak tutulmamalıdır.

[/FONT]
S[FONT=&quot]ümercede "gibi" anlamında "gim, kim" sözcükleri de kullanılmıştır. Halbuki Orhun ve Uygur Türkçesindeki "gibi" yerine "teg" sözcüğü kullanılmıştır. Demek ki "gibi" anlamında Anadolu'da kullanılan "kimi, kimin" sözcükleri de Sümerce "gim,kim" sözcükleriyle aynıdır ve "gibi" ile köken birliği vardır. Sümerce'de "göz" anlamında "igi" sözcüğünde de ikizleme için kullanılan sondaki "-z" sesi, "gö-z" biçiminde ek olarak gösterilirse iki sözcük arasında da yakınlık ortaya çıkar. Sümerce'de "yaşem, hayat,can" anlamında geçen "din" sözcüğü de Uygur Türkçesinde "tin, tınlı=tın-lı, tınlılar=can, canlı, canlılar" biçiminde kullanıldığı gibi Türkiye Türkçesinde de "dinlenmek=din-le-mek" sözcüğünde de kök olarak kendini göstermektedir. Orhun'da ve Uygurca'da "ab, eb", Sümercede "eb, e", "dag" sözcüğü de "taş, dağ" demektir.[/FONT]


[/FONT]
 

nik

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
22 Şub 2015
Mesajlar
2,459
Tepkime puanı
1,454
Puanları
17
Yaş
64
[h=1]Eski Türklerde Sanat[/h]


[FONT=&quot]


Eski Türklerde Sanat / Yrd. Doç. Dr. Seyfi Başkan
18. yüzyılın başlarından itibaren Orta Asya tarih ve sanatı hakkında ilk bilgiler misyoner din adamları ile seyahatnamelerden elde edilirken, bir süre sonra bilimsel amaçlı ilk Arkeolojik kazılarda yapılmaya başlanmıştır. W. Radloff’un 1856 yılında Altay kurganlarında yaptığı kazılar bu yoldaki ilk bilimsel girişim olarak kabul edilir. Ardından, 1865 ve 1897 yılında yapılan kazılarla Berel, Katanda ve Maykop kurganları çok zengin arkeolojik malzeme sunmuştur.1904 yılına gelindiğinde ise Batı Türkistanda bugünkü Türkmenistan’ın başkenti Aşkabad yakınındaki Anav öreninde ortaya çıkarılan tarihi eserler Orta Asya kültür tarihinde yeni bir çığır açmıştır. Arkeolog R. Pumpelly’nin kazdığı büyük höyük İ.Ö. 9. bin ile İ.S. 4. yüzyıl arasına tarihlenen pek çok kültür katını ortaya çıkarmıştır.

[/FONT]
 

nik

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
22 Şub 2015
Mesajlar
2,459
Tepkime puanı
1,454
Puanları
17
Yaş
64
İlk İstanbullular: Sekiz Bin Yaşında
Yenikapı kazılarının son safhasında 8 bin yıl öncesine ait, İstanbul'un ilk mezarlarına ulaşıldı. Marmaray'ın yürütücüsü DLH ise kazının bitirilmesini talep ediyor. Oysa yeni ulaşılan tarihöncesi katman, dört yıllık arkeolojik kazının en önemli aşaması.


Yenikapı'da İÖ 5500 ile 6300 yıllarına tarihlenen katmanda bir mezara ulaşıldı ve dört insanın iskeletiyle karşılaşıldı.Dördüncü iskeletin kaldırılmasından sonra çekilen bu fotoğrafın sağ tarafındaki cenin pozisyonundaki iskelet bir yetişkine, sağ üstte sadece kafatası ve sağ altta tümü görülen iskeletler ise iki üç yaşlarındaki çocuklara ait. İskeletler etrafındaki kırık toprak kaplar ve mızrağı andıran ahşap, ölüler için mezara konan hediyeler.
Bekir Köşker
Kasım 2004'te başlayan ve bugüne kadar kesintisiz devam eden Yenikapı Arkeolojik Kazıları kritik bir dönemece girdi. Kurtarma kazısı niteliğindeki bu çalışma, İstanbul Metrosu ve Marmaray Projesi kapsamında inşa edilen tüp tünelin buluşacağı, Türkiye'nin en büyük yeraltı istasyonuna yer açabilmek için başlamıştı.

Projenin yürütücüsü Demiryolları Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü (DLH), kazıyı yürüten İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin bilimsel çalışmayı Temmuz 2008 sonunda bitirerek alanı inşaat için kendilerine teslim edeceğini duyurmuştu. Oysa arkeologların son günlerde ulaştığı buluntular, bitirilmesi bir yana, kazının belki de en önemli safhasına gelindiğini gösteriyor. Çünkü kazının devam ettiği deniz seviyesinden yaklaşık 6, 3 metre aşağıda bulunan katman, İstanbul'un tarihöncesi dönemine ait bulgular içeriyor.
Geçtiğimiz ay içerisinde ulaşılan ve İÖ 6 bin ile 6 bin 300 yıl öncesine tarihlenen mezarlar, bu buluntuların en göze çarpanı. Mezarlar, Bizans döneminde suyla dolan ve liman olarak kullanılan bu alanda, tarihöncesi dönemlerde bir höyük olduğunu gösteriyor.

Tarihöncesi katman İstanbul'un az bilinen dönemine dair izler taşıyor. Fotoğrafın sol alt bölümünde, kare şeklinde çerçevelenmiş alan, Neolitik dönemde insan yerleşiminin kesinleştiği bölüm.
Gökhan Tan
İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Özdoğan'a göre bu mezarlar neolitik dönemde (İÖ 5 bin 500 ile 6 bin 300) bölgede bulunan evlerin altına yapılmış (taban altı) gömüler olabilir. İkinci ihtimal ise mezarların neolitik yerleşimin kıyısında oluşturulan bir 'ölüler kenti'nin habercisi olması.


Mezarların, tarihöncesi yerleşimin altında mı yoksa yanında mı yer aldığı, yakın zamanda aydınlanabilir. Ancak Roma İmparatoru Theodusius tarafından kurulan ve 4 ile 11. yüzyıl arasında kullanıldığı bilinen kent limanının altından bir tarihöncesi yerleşimin çıkması, kazının şu ana kadar en heyecan veren yönü.

Mehmet Özdoğan, İstanbul ve tüm Marmara Bölgesi'nin tarihi hakkında bugüne kadar ulaşılamayan bilgileri sağlayabilecek bu katmanın çalışılması için İstanbul Arkeoloji Müdürlüğü'ne bir program sunduklarını belirtiyor. Özdoğan'a göre, Yenikapı'da dört yıldır çalışmanın anlamlandırılabilmesi, nereye oturduğunun bilinebilmesi için bu katmanın çalışılması gerekiyor. Bu, bugüne kadar yapılan kazıların kullanılır bir bilgiye dönüşmesi için şart.
Başka yerleşim var mı?
Özdoğan'ın ortaya koyduğu en önemli soru ise, mezarların bulunduğu seviyenin altında daha eski insan yerleşimlerine ait bir başka tabakanın olup olmadığı. Bu soru, arkeologlar kadar proje danışmanı jeologları da ilgilendiriyor. Çünkü tarihöncesi yerleşimin keşfedildiği alanın tümünde henüz kayalık zemine ulaşılamadı.
İstanbul Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Namık Yalçın, İÖ 6 bin 300'den daha eskiye giden bir yerleşim olup olmadığının anlaşılması için, kazı alanın altındaki kil tabakasının tabanına inilmesi gerektiğini söylüyor. Yalçın Yenikapı'daki kazının, 'siyah kil' diye adlandırdığı bu tabakanın tabanına ulaşmadan sonlandırılmasını doğru bulmuyor. İlk izlenimde doğal yollarla oluşmuş bir bataklık gibi görünen siyah kil tabakası, üzerinde insan yerleşimine izin vermeyecek yapıda.


Neolotik mezar, taşınabilmesi için Ahmet Demirtaş tarafından kalıba alındı.

Gökhan Tan​
Geçtiğimiz hafta Namık Yalçın'ın bahsettiği siyah kil tabakasında sondaj yapan arkeologlar, neolitik döneme ait çok sayıda çanak çömlek parçasına ulaştı. Bu parçaların bir şekilde bataklığa düşen ve dibe çöken buluntular olup olmadığı kazının bu aşamasında cevaplanamıyor. İster çevredeki bir başka yerleşimin artıkları olsun, ister kil tabakasının daha altındaki bir yerleşimin işaretleri olsun, bu buluntular, Yenikapı'daki tarihöncesi yerleşimin devam ettiği düşüncesini güçlendiriyor.

Namık Yalçın 'Elimizde sağlam veriler olana dek temkinli gitmemiz lazım' diyor. Ancak Yenikapı'daki siyah kil tabakasının altından yeni bir yerleşimin izlerinin ortaya çıkması, İstanbul ve dünya tarihini etkileyecek bir gelişme. Bu durumda Mehmet Özdoğan'ın söylediği gibi, yepyeni bir strateji ve planla yeni bir kazının başlaması gerekiyor.
Arkeolojik kazılar, 2009'da sonlandırılması öngörülen Marmaray Projesi'ni hali hazırda yaklaşık iki yıl geciktirmiş durumda Dev projenin, İstanbul'un geçmişine ışık tutmayı uman arkeologlara ne kadar sabredeceği merak konusu.


 

nik

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
22 Şub 2015
Mesajlar
2,459
Tepkime puanı
1,454
Puanları
17
Yaş
64
[h=1]Çin’de 800 Yıllık Kaplumbağa Biçimli Mezar Bulundu[/h]

FacebookTwitter


Çin’deki arkeologlar, 800 yıllık kaplumbağa biçimli mezar buldu. Kaplumbağa şeklindeki mezar, araştırmacılara göre oldukça iyi korunmuş.

İlk izlenimler mezarın 800 yıllık olduğu ve içindeki kalıntıların o çağlarda yaşamış bir kaç nesle ait olabileceği yönünde. Mezar, Shanxi ili Shangzhuang köyünde evi için temel atan biri tarafından yanlışlıkla bulundu.
Bilim insanları, dört metre kadar yüksek ve sekizgen bir gömü bölmesine sahip bu mezarın 1115 ve 1234 yılları arasında Jin hanedanlığına ait olduğunu düşünüyor. Ayrıca mezarda zekice bir biçimde sekizgenin kuzey, kuzeybatı, kuzeydoğu, güneybatı ve güneydoğu yönlerine yerleştirilmiş beş oda bulunuyor.Ekstra bir bölmesi ve altıgen tasarımıyla mezar yukarıdan bir kaplumbağayı andırıyor.
Bölmenin içinde, her üçer tanesi duvarların köşelerine yerleştirilmiş 21 tuğla oymacılığı var. Mimari tasarım ve oymacılıklar Filial Sons olarak bilinen halk hikayesini destekler nitelikte. Mezarı ve kalıntıları inceleyen arkeologlar, elde ettikleri ipuçlarına dayanarak mezarın birkaç nesil tarafından paylaşıldığını belirtti.
Arkeologlar daha fazla bilgi edinmek için mezar üzerinde çalışmaya devam ediyor.Mezardan edinebilecek bilgiler, Jin hanedanlığı tarihine ışık tutabilir. Böylelikle yeterli belge eksikliği ve tarihi materyallerin kaybı nedeniyle oluşan tarihi boşluklardan bazıları doldurulabilecek.
Mezarın keşfi, bölgedeki toprağın altında tarihi öneme sahip bir çok kalıntının olabileceği fikrini doğurdu. Daha fazla arkeolojik kazı yoluyla belki de keşfedilmeyi bekleyen birçok eski ve değerli kalıntı gün yüzüne çıkarılabilir. Yine de şunu unutmamak gerekir ki, arkeolojik öneme sahip alanları bulmak oldukça zor ve tıpkı bu kaplumbağa şekilli mezarda olduğu gibi şansa dayandığından daha fazla bilgi edinebilmek zor olacak.




 

nik

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
22 Şub 2015
Mesajlar
2,459
Tepkime puanı
1,454
Puanları
17
Yaş
64
[FONT=pt_sansregular]TARİHE YARDIMCI OLAN BİLİMLER




1)- COĞRAFYA: Tarih olayın geçtiği YER’in fiziki ve beşeri özelliklerini coğrafyadan öğrenir.

2)- ARKEOLOJİ (Kazı Bilimi): Toprağın ve suyun altında kalmış olan tarihi eserleri ortaya çıkarır.

3)- KRONOLOJİ (Takvim Bilgisi): Tarihi olayların zamanlarını belirleyerek, meydana geliş sıralarını düzenler.

4)- PALEOGRAFYA: Eski yazıların okunmasını sağlayan bilim dalıdır.

5)- EPİGRAFYA (Kitabeler Bilimi): Taş, mermer gibi sert cisimler üzerine yazılan yazıları inceler.

6)- SOSYOLOJİ (Toplum Bilimi): Sosyal olayları inceler.

7)- ANTROPOLOJİ: Toplumların ırk yapılarını inceler.

8)- FİLOLOJİ (Dil Bilimi): Dilleri ve diller arasındaki bağları inceler.

9)- ETNOGRAFYA: Örf,adet, gelenek ve görenekleri inceler.

10)- DİPLOMATİK: Günümüze kadar gelmiş olan resmi belgeleri, fermanları vb. inceler.

11)- HERALDİK (Mühür bilimi): Resmi belgelerdeki mühür, arma ve özel işaretleri inceler.

12)- NÜMİZMATİK (Paralar bilimi): Eski Paraları inceler. Bunlardan başka tarihe yardımcı bilimler arasına felsefe, istatistik, psikoloji, astronomi, Tıp, kimya gibi bir çok bilimi katabiliriz.


[/FONT]
[FONT=pt_sansregular]
[/FONT]
 
Son düzenleme:

nik

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
22 Şub 2015
Mesajlar
2,459
Tepkime puanı
1,454
Puanları
17
Yaş
64
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst